Şûra (ar. i.)
Şûra, lügatte, danışmak, istişâre ve meşverette bulunmak, istişâre edilen yer manâlarına gelen bir isimdir. İslâm âmme hukukunda devlet yönetimi ile ilgili mühim bir prensibi ifade eden “şûrâ”, devlet başkanının önemli işlerde aynı ismi taşıyan meclisin (Şûrâ) üyelerine danışması demektir. Şurâ üyelerine “ehlü’l-hall ve’l-akd” denir. Şûrâ üyelerinin, âdil, yeterli bilgiye sahip, sâlim düşünebilen kişiler olması şartı, nazariyâtçılar tarafından ifade edilmiştir. “Önemli konularda onlarla istişâre et.” (K. 3/159) manâsındaki âyet gereğince, şûrâ devlet başkanının başvurabileceği bir imkândan ibaret olmayıp, prensip olarak yerine getirilmesi bir görevdir. Şûrâ meclisinin kanaati, nihâî sonuç itibariyle devlet başkanı için bağlayıcı olmamakla birlikte, onun görev başında kalması, yine ehlü’l-hall ve’l-akdin tasvibine bağlı olduğundan, bazı istisnaî durumlarda bütün sorumluluğu üstlenerek insiyatifini kullanması dışında, şura ile sürekli ters düşmesi düşünülemez.
Şûrâ, Kur’ân-ı Kerîm’in bütün müminlere telkin ettiği bir prensip olduğundan, bu prensip sadece devlet başkanı planında kalmamalıdır. Kur’ân-ı Kerîm, övgüyle bahsettiği müminler hakkında “onlar Rabblerinin davetine icabet ettiler ve namaz kıldılar. Onların işleri, aralarındaki istişare iledir.” (K.42/38) diye sözeder.
Yukarıda meâli verilen âyetin bulunduğu Kur’ân-ı Kerim’in 42. sûresi, “eş-şûrâ” adını almıştır.
Osmanlılarda devlet işlerini görüşmek üzere toplantılar yapılan yere “Şûrâ” veya “Şûrâ-yı Saltanat” denilirdi. Son devirlerde (H. 1284/M. 1867 yılında) devlet işleri hakkında kararlar vermek, yapılan nizâmnâme ve kanunları incelemek ve bir kısım memurları yargılamak üzere teşekkül eden daireye “Şurâ-ı Devlet” adı verilmiştir. Cumhuriyet devrinde bu ad “Danıştay” olarak değiştirilmiştir.