Taklid (ar. i.)
Taklîd lûgatta, kılıç takmak, bir kimsenin omuzuna kılıcının askısını yerleştirmek manâlarına gelir. Fıkıh usulü terimi olarak taklîd, delilsiz olarak bir görüşü kabul etmek, şer’î delilini bilmeden bir hükümle amel etmek demektir ve “ictihâd”ın zıddı olarak kullanılır.
Nazarî ictihâd ve taklîd münakaşaları, Hicrî dördüncü asırdan itibaren başlamıştır. İctihâd müessesesinin — Sahâbe, Tâbiûn ve müctehid imamlar devrindeki şekliyle— işlemez hale gelişinden sonra, taklîdin hükmü geniş geniş tartışılmaya başlanmış ve bu konuda farklı görüşler ortaya atılmıştır. Aşırı bir görüş, taklîdin hiçbir şekilde caiz olmadığı, herkesin kendi içtihadına göre amel etmesi gerektiği yönündedir. Bunun tam zıddı olan diğer aşırı görüşe göre, müctehid imâmlar devrinden sonra artık ictihâd edilemez ve bu imamlardan birini taklîd şarttır. Mutedil görüş ise, ictihâd kudretini haiz olan kimsenin kendi içtihadına göre, böyle olmayanın, ictihâd edenlerin vardıkları hükümlere uyarak amel etmesi gerektiği istikametindedir. Delillerini bilerek ve yapılan ictihâda katılarak başkasının içtihadını benimsemeye taklîd değil, “ittibâ” adı verilir.