Takvâ
Sözlükteki anlamı, vikaye yan gayet iyi korunup sakınmaktır. Terim olarak ise: Allah’ın emrini tutup azabından korunmak, nefsi cezâyi müstehak kılacak şeylerden sakınmaktadır,
Takvâ, şeriatta iki anlamda kullanılır. Bunlardan birincisi genel ve şumüllü manâda olup âhirette zararlı olacak şeylerden sakınıp korkmaktır ki, en aşağı derecesi Cehennem’de ebedi kalmayı gerektiren şirkten sakınmaktır. En yükseği de gönlü, Hakk’tan gâfil kılacak her husustan temiz tutarak bütün mevcudiyetiyle Hakk’a yönelmek ve O’nun vikayesine girmektir. Kur’ândaki: “Cenâb-ı Hakk’tan nasıl ittika gerekiyorsa öylece sakının ve ancak mümin olarak ruhunuzu teslim edin” (Al-i İmrân. 102) âyeti de bu manâyadır.
Takvanın şeriattaki özel manâsı ise, nefsi azâba müstehak kılacak büyük küçük her fiil ve günâhtan korunmaktır. Bu ifadeden anlaşıldığı gibi takvâ için, haram şüphesi bulunan helâllerden ve harama yakın olan mekruhlardan da sakınmak gereklidir, Nefsi günâhtan korumak haramı terkle mübahı azaltmakla sağlanır. İnsan Allah’ın koruluğu veya “yasak bölgesi” olarak tarif edilen haramlara yaklaştıkça ve şübheiilerden sakınmadıkça ayağı kayabilir ve neticede heiâk olabilir.
İşlenen her günâhın insanın kalbinde bir siyah leke bıraktığı düşünülecek olursa bu günâhların peşpeşe irtikâbı ile kalp taşlaşarak günâha bağışıklık peydah olur ve hassasiyet zail olur. Bu bakımdan sûfiye takvâ ile, taatlarda ihlâsı, masiyetlerde terk ve hazeri kasdederler. Takvanın tahakkuku için kalpte bir duygu ile beraber ilim de zaruridir. Nitekim “Allah’tan gerçek manâsıyla korkanların âlimler olduğu” Kur’ân’da belirtilmiştir (Fâtır, 28). Hakk nezdinde de muteber olan özelliğin takvâ oiduğu “Sizin en kerîminiz en takvâlı olanınızdır” (el-Hucürat, 13) âyetiyle ifâde edilmiştir.