Tevhid-nâme
Lûgatta “birlemek” anlamına gelen tevhid, tevhid-nâme terimleri, Divan Edebiyatı’nda ise Allah’ın varlığına, birliğine ve diğer sıfatlarına dair yazılan manzum ve mensur eserlere veya parçalara denir. Divan Edebiyatı şairleri, şiirlerini topladıkları divanlarına genellikle tevhid ve münacâtla başlamayı bir gelenek saymışlar, şairliğin vazgeçilmez bir parçası olarak görmüşlerdir. Manzum tevhidler, daha çok kaside, gazel ve mesnevi tarzında yazılmıştır. Divan Edebiyatı’nda bir kısmı daha çok tasavvufa, diğeri de şeriata uygun tarzda konularına göre iki gurup tevhid vardır. Tevhidlerde, önce Cenâb-ı Hakk’ın sıfatlarından bahsedilir, ilk insan Hz. Adem’i topraktan yaratmış olan Allah’ın ilminde mahfuz varlıkların kudret kalemiyle ortaya çıkışı zikredilir, en sonunda da şükür ve hamd ü senâ yer alırdı. Tasavvufî tevhidlerde ise bu bölüme “kenz-i mahfî” denmekteydi. Tevhidlerde yer alan diğer hususlar arasında Cenâb-ı Hakk’ın zatının küçük insan aklı tarafından idrak edilemeyeceği, Allah’ın, kainatın yegâne ve mutlak sahibi olduğu,, O’nun nicelik ve nitelikten münezzeh olduğu, eşi, benzeri ve ortaği bulunmadığı, bütün yaratıkların O’nun lütfuna muhtaç bulunduğu, fakat O’nun hiç bir şeye ihtiyacı olmadığı, ilk ve son olduğu, ezelî ve ebedî olduğundan bahsedildiği görülür.
Edebî bir değer taşıyan tevhid-nâme şair ve yazarları arasında Sinan Paşa, Şeyhî, Niyazî-i Mısrî, Oğlanlar Şeyhi İbrahim Efendi, Lâmekânî Hüseyin Efendi, Nâbl, yakın devirde Muallim Naci, Hersekli Arif Hikmet Bey, Mehmed Akif Ersoy sayılabilir.