Ulemâ (a. i.)
İlim sahibi demek olan “âlim”in çoğuludur. Alim, bir ilim dalını inceliklerine inerek bilen kimse demektir.
Tarihte ulemâ tâbiri ilk defa Arablar tarafından kullanıldı. Daha sonra Türk, İran, ve diğer İslâm ülkelerinde kullanıldı, önceleri bu terim, Kuran ve Sünnet’e dayanan İslâm ilimlerinde yetişmiş kimseler için kullanılırken daha sonra fen ve san’at dallarında yetişenler için de kullanıldı,
Osmanlı cemiyetini meydana getiren insan tabakaları seyfîyye, ilmiyye, kalemiyye, reâyâ ve berâya olmak üzere sınıflara ayrılırdı. Bunlar arasında en önemli iki tabaka seyfiyye ve ilmiyye tabakalarıydı. İlmiyye tabakası denilen ulemâ zümresini umumiyetle müderrisler, kadılar ve müftüler teşkil etmekteydi. Osmanlı sultanlarının ıslahat hareketlerinde ilmiyye ve seyfiyyeye çok önem verdikleri; ilmiyyeye dayanarak seyfıyyeyi, seyfiyeye dayanarak da ilmiyyeyi ıslaha çalıştıkları ve bu iki zümreden herhangi birine dayanmayan pâdişahların da tutunamayarak düştükleri görülmektedir.
Ulemâdan ilmiyle âmil olanlara “ulemâ-yi âmilin”, şeriat ilimleriyle meşgul olanlara “ulemâyı rusûm” ve tasavvufla meşgul olan ulemâya da “ulemâ-yi ârifîn” denirdi.