Usûl-i Hadis
Hadîs usulü, Hadîs metodolojisi.
Usûl-i Hadîs için yapılmış olan en eski târiflerden biri şöyledir: “Usûl-i hadîs, hadîs olarak kabul edilen ile reddedileni bilmek bakımından Râvîden (bk. Râvî) ve Mervîden (hadis olarak nakledilen sözden) bahseden bir disiplindir.”
Bu târifin biraz daha geliştirilmiş şekli olan diğer bir târife göre “Usûl-i hadîs, Hz. Muhammed (s.a.v.)’e hadislerin nasıl ulaştığını bilmek için, Zabt (bk. Zabt) ve Adâlet (bk. Adâlet) bakımından Râvîlerin durumlarını ve muttasıl veya munkatı’ (bk. Muttasıl)… olması bakımından Senedin durumunu inceleyen bir ilimdir.”
Bu târiflere göre Usûi-i hadîsin aslî gayesi, Hz, Peygamber’in Sünnetini her türlü şaibeden kurtarmak ve bunun içinde yalan ve iftira olarak ona isnad edilen ve böylece hadîs diye uydurularak nakledilmiş sözleri, gerçekten Hz. Peygamber’e ait olanlardan ayırıp ayıklamaktır.
Hadis âlimleri, -yukarıdaki tariflerden de anlaşılacağı üzere- Usûl-i hadîsin konusunu belli başlı iki kısımda mütâlaa etmişlerdir;
- Râvî. Daha umumî bir ifade ile Sened,
- Mervî. Râvîlerin hadîs olarak rivâyet ettikleri söz; başka bir deyişle Metin,
1. Sened. Hadîs mecmualarında, umumiyetle, her hadîsin başında, bu hadîsi en son olarak rivâyet eden kimseden başlayıp ilk kaynağına kadar ulaştıran kimseye varıncaya kadar Râvîlerin, yani hadîsi birbirine nakledenlerin müteselsil bir isim listesi bulunur ki, hadîsin bu kısmına “Sened”, bu hadîsin Peygamber’e veya ilk kaynağına kadar çıkarılıp ona nisbet edilmesine de “İsnâd” denir. Senedde râvîlerin asıl isimleri kaydedilmiş olabileceği gibi, künyeleri, lakabiarı veya ikisi, üçü birden de bulunabilir. İşte Usûl-i hadîs, en başta, sahîh hadîsleri, sahîh olmayanından ayırıp ortaya çıkarmak için gerek isnad sistemi, gerekse rivâyet konusunda çeşitli kriterler getirerek bu kriterler muvacehesinde hadîslerin senedlerini, bu senedi teşkil eden râvilerin Adalet ve Zabt durumlarmı başka bir deyişle zihnî ve dınî-ahlâki vaziyetlerini ve derecelerini inceler ve tesbit eder. Bu çalışma iie elde edilen sonuçlara göre hadîsler, sıhhat dereceleri bakımından çeşitli tasniflere tâbi tutulur ve muayyen isimler altında toplanır ki bu toplanma dört ana başlık altında olur:
a) Sahîh hadîs,
b) Hasen hadîs. Hasen hadîs için bazı farklı tarifler yapılmış ise de bunların tercihe şâyan olanına göre “Senedinde ehiiyeti gerçekleşmemiş mestûr (durumu meçhul) bir kişi bulunan fakat bu râvîsi çok yanılgan, gâfii ve fâsık olmavan. metni avnen
veya benzer şekilde başka yollardan da rivâyet edilmiş olmakla “ma’ruf” olan hadîse Hasen denir.”
c) Zayıf Hadîs .
d) Hadîs diye uydurulmuş sözler (Hadîs Uydurma),
2. Metin. Usûl-i hadîsin İkinci temel konusunu “Mervî” yani hadîsin metni teşkil eder. Usûlcülerin Metin konusundaki çalışmalarına “Metin tenkidi” denir.
Şüphesiz, hadîsçilerin yapmış oldukları Sened tenkidinin dolaylı bir gâyesi vardır ki, oda hakikatte hadîs olania olmayan metinleri birbirinden ayırmaktır. Bu sebeble Sened tenkidinin asıl gayesi metindir. Ancak, sahîh ve gerçek hadîsleri tesbit etmek gayesiyle, sözü nakledenlerin durumunu ve nakil keyfiyetini araştırmak için olanca giç ve imkânlarını kullanan hadîs âlimleri, bununla da yetinmeyip, asıl hadîsi teşkil etmesi gereken metnin Kur’ân-ı Kerîm’in ve başka sahîh hadîslerin hükümlerine ve dinin umumî ruhuna, -eğer alâkadar ediyorsa- tarih ve coğrafya verilerine, aklın ve müsbet ilmin prensiplerine, vâkıalara… uyup uymadığına bakmışlar ve elde edilen sonuçlara göre araştırma konusu hadîsin veya hadîslerin sıhhati hakkında sonuçlara varmışlardır. Usûlcüler, tabiatıyla, metin tenkidi konusundaki bu çalışmaların sıhhatli ve isabetli sonuçlara ulaşmaya imkân vermesi için de bir takım tedbirler ve prensipler kabul etmişlerdir.
Usûl-i Hadîsin Doğuşu ve Gelişmesi: Hicrî 1. asırda henüz bir Usûi-i hadîs ilmi yoktu. Esasen hadîs rivayetinde ilk ağız olan Sahabe topluluğunda hadîs nakli işini, hepsi de iman ihlâs ve yüksek ahlâk sahibi olan kişiler yapıyorlardı. Buna rağmen bu devirde Sened ve Metin üzerinde Abdullah b. Abbâs, Ubâde b. Sâmit, Enes b. Mâlik, Hz. Aişe gibi âlimler tenkidi beyanlarda bulunmuşlardır. Büyük Tâbiîler deyri de aşağı yukarı Sahâbe devrini andırır. Pek az râvî hakkında Şa’bs, Saîd b. Müseyyeb, İbn Şîrîn vb. tenkidlerde bulunmuşlardır.
Hicret’in 2. asrında tenkid faaliyetinde bir hareketlenme görülür. Çünkü, her şeyden önce, bu asrın ortalarından itibaren mezheb hareketleri ve yabancı kültür tesirleri başlamış; farklı görüşlerde olanlar, kendi görüş