Amasya Antlaşması, Osmanlı Devleti ile İran arasında yapılan ilk antlaşma (11 Receb 962-1 Haziran 1555).
Safevîler’in Tebriz Seferi sonrası Osmanlı sınırlarına ve Doğu Anadolu’ya yaptıkları akınlar, Kanûni’yi yeni bir İran seferine çıkmak zorunda bıraktı. Nahcivan Seferi adı verilen bu harekâtta iki taraf arasında önemli bir savaş olmadı. Kanunînin başında bulunduğu Osmanlı ordusu. Şah Tahmasb’ın Doğu Anadolu’da yaptığı yağma ve tahribin öcünü almak için Nahcivan’a kadar ilerledi. Tahmasb, Osmanlı ordusunun gücüne karşı başarılı olamayacağını bildiği için Kanunînin karşısına çıkmadı. Osmanlı ordusunun geçeceği yerleri yakıp yıkma, sulan zehirleme, ahaliyi göç ettirme ve hatta tek bir yeşil ot bırakmama gibi pasif bir direnişe başvurdu. Bunun neticesinde yiyecek sıkıntısı çekmeye başlayan Osmanlı ordusu, kışın da yaklaşması üzerine baharda bir defa daha İran’a sefere çıkmak için Nahcivan’ı terketti. Kanunî Erzurum’da iken Safevî elçisi Kaçar Şahkulu gelerek Tahmasb’ın mütareke isteğini iletti. Bu istek Kanunî tarafından kabul edildi. Bu arada iki taraf arasında karşılıklı mektuplaşmalar yapılmakta idi. Bu yazışmalarda Osmanlıların Safevîler’ce kutsal sayılan “Erdebil Ocağı’nı” tahrip edecekleri yolundaki tehditleri ve bu tehdidin gerçek olduğunu ortaya koyarcasına Kanunînin Amasya’da kışlaması Şah Tahmasb’ı telâşlandırdı ve barış istemesine yol açtı.
Önemi ve Sonuçları
Bu maksatla 17 Mayıs 155S’te 100 kişiyi aşkın maiyetiyle Amasya’ya gelen Şah Tahmasb’ın Eşik Ağası Ferruhzâd Bey, 22 Mayıs’ta divanda kabul edilerek şahın hediyelerini ve barış isteyen mektubunu Kanunî’ye sundu. Tahmasb bu mektubunda barış yolunun iki taraf arasında daima açık bulunmasını, iyi ilişkiler kurulmasını, Kabe ve diğer kutsal yerleri ziyaret edecek İranlı hacılara Osmanlı topraklarından geçmeleri için izin verilmesini istiyordu. Kanunînin bu istekleri olumlu karşılayan ve antlaşma şartlarını belirleyen mektubu da 1 Haziran’da yeniden divana çağırılan elçiye verildi. Amasya Antlaşması esasen bu mektuba dayanmakta. Kanunînin gönderdiği bu mektup antlaşmanın esaslarını tesbit etmektedir. İran’da sadece Hz. Ali’yi meşru halife sayan müfrit Şiîler’in diğer üç halifeyi, sahabeyi ve Hz. Âişe’yi lanetlemeleri ve bunu bir merasim haline getirmeleri demek olan Teberrâîliğin yasaklanmasına dair elçinin verdiği teminatın gerçekleşmesinin umulduğu, karşı taraftan herhangi bir saldrı olmadıkça Osmanlı hudut beylerinin İran’a karşı harekete geçmeyecekleri, İranlı hacıların kutsal yerleri ziyaret için Osmanlı topraklarından geçmelerine izin verildiği gibi üç ana nokta antlaşmanın esasını teşkil etmiştir.
Osmanlı Devleti ile İran arasında yapılan ilk antlaşma olma özelliği taşıyan Amasya Antlaşması, tam bir antlaşma vasfını taşımamak ve iki hükümdarın karşılıklı dostluk temennilerinden ibaret gibi görünmekle beraber Basra, Bağdat, Şehrizor, Van, Bitlis, Erzurum, Kars ve Atabegler yurdu üzerindeki Osmanlı hâkimiyetinin Safevîler’ce tanınması anlamına gelmektedir. Amasya Antlaşması, Şah Tahmasb’ın ölümünden sonra II. İsmail’in tahta geçmesine kadar yaklaşık yirmi beş yıl yürürlükte kalmıştır.
Diyanet İslam Ansiklopedisi