Antere Kıssası Nedir, Konusu, Hakkında Bilgi

Antere Kıssası,Arap şairi Antere’nin hayatı etrafında teşekkül etmiş bir Arap kahramanlık hikâyesi.

Antere kıssasının ilk defa ne zaman ve kim tarafından ortaya konulduğu tam olarak bilinmemektedir. Her ne kadar eserde, hikâyenin anlatımı sırasında der­leyenin Antere’den iki yüzyıl sonra ya­şamış bulunan Asmaî (ö. 216-831) ol­duğu ifade edilmekteyse de kıssa As­maî’nin ölümüyle son bulmayıp milâdî XII. yüzyıla kadar hikâyeye yapılan ilâve unsurlar devam etmiştir. Antere’ye ait ahbârın insicamlı bir hikâye haline geti­rilişi ile ilgili diğer bir rivayet de şöyle­dir: Fatımî halifelerinden Azîz-Billâh’ın Mısır’daki hilâfeti sırasında sarayla ilgili bazı dedikoduların yayılması üzerine, halkın dikkatini başka tarafa yönelterek bu söylentileri örtbas etmek isteyen halife, dönemin tanınmış edibi Yûsuf b. İsmail’den halkın ilgisini çeke­cek sürükleyici hikâyeler yazmasını istemiş; bunun üzerine, Ebû Ubeyde. İbn Hişâm ve Asmaî gibi birçok edibin riva­yet ettiği hikâyeleri ezbere bilen Yûsuf b. İsmail, tamamı yetmiş iki kitaptan oluşan ve her kitabın sonundaki hikâye ile bir sonraki arasında ustaca bağlantılar kurulmuş bulunan bir seri kıssa yazmaya başlamış, böylece Antere kıs­sası denilen eser meydana gelmiştir. Ay­rıca tabip Ebu-l Müeyyed Muhammed el-Cezerî de bu hikâ­yeleri toplayanlardandır ve bu sebeple el-Anterî diye tanınmıştır.

Antere kıssasının başlangıcı, cengâver Arap ruhunu aksettirmek maksadıyla Câhiliye devrinin önemli olaylarını ve şah­siyetlerini kapsayacak şekilde eski ta­rihlere kadar gider. Eserde, Sudan me­likinin kızı olduğu sonradan anlaşılacak olan Antere’nin annesi Zebîbe’nin, bir savaş sırasında babası Şeddâd tarafın­dan esir alınışı ve onunla evlenmesin­den söz edildikten sonra Antere’nin ta­nıtımı yapılır. Burada verilen bilgilere göre daha bebekken çok güçlü ve hare­ketli olan Antere en sağlam kundak bez­lerini bile parçalardı; iki yaşında çadı­rı yıkmış, dört yaşında iken bir köpeği, dokuz yaşında iken bir kurdu, genç bir çobanken de bir arslanı öldürmüştü. Da­ha sonra eserde, bir cariyeden doğdu­ğu için kendisi de bir köle sayılan bu yi­ğidin hürriyetini elde etmesi, amcasının kızı Able’ye olan aşkı, ona kavuşabilmek için başarması şart koşulan zor ve teh­likeli birçok maceraya girişmesi anlatı­lır. Antere’nin meşhur Arap cengâver ve şairleriyle ilgili olarak başından geçen­lerden söz edilirken onun şiirdeki üstünlüğü de vurgulanır. Eserde anlatı­lanlara göre Hayber yahudilerini peri­şan eden kahraman, Arap yarımadasının dışına çıkarak Irak. Suriye. İran, Ku­zey Afrika ve İspanya vezir ve krallarıy­la da tanışmıştır. Bu şövalye ruhlu in­san daima dostlarının yanında olmuş ve onların düşmanlarıyla mücadele etmiş­tir. Bu arada Hz. İbrahim, Hz. Peygam­ber ve Hz. Ali’ye dair bazı rivayetlerin de yer aldığı eserde Câhiliye dönemin­den İslâmî döneme geçilmek üzere olan bir devirde sergilediği erdemli yaşayışıyla Antere, İslâmiyet’in gelişini hazır­layan bir kahraman hüviyetine büründürülür ve özellikle yukarıda adı geçen ülkelerde âdeta İslâm fetihlerinin sem­bolü haline getirilir. Eser, Antere’nin İran’daki maceralarını anlatırken tari­hiyle, savaşlarıyla, kral saraylanndaki âdet ve an’aneleriyle dönemin İran ha­yatı hakkında ayrıntılı bilgiler verir. Bu durum, güçlü bir İranlı yazarın esere ilâveler yapmış olabileceği ihtimalini ha­tıra getirmektedir. Antere kıssasında kahramanın Bizans, Fransa ve Roma sa­raylarının ileri gelenleriyle ilgili olarak anlatılan maceraları onu Mısır’a, hatta Sudan ve Hindistan’a kadar götürür. Bu münasebetle Suriye ve Bizans’taki hıristiyanlar ile Haçlılar’ın durumları, kili­se âdet ve an’aneleri, papazların kıyafet ve yaşayışları, dinlerinin özellikleri, ese­rin yazıldığı dönemdeki hıristiyanların müslümanlarla ilgili yanlış kanaatleri hakkında bilgiler verilir.

Antere kıssası, söz konusu ettiği ül­kelerin o devirdeki halk kültürünü bü­yük ölçüde aksettirmesi, Antere’nin şahsında cengâverlikle birlikte yiğitlik, mert­lik, cömertlik, vefakârlık ve dürüstlük gibi geleneksel Arap meziyetlerini tel­kin etmesi bakımından da büyük değer taşır. Eserde bu ve benzeri erdemlerin benimsetilmesi için kahraman olarak özellikle Antere’nin seçilmesinin bazı se­bepleri olmalıdır. Antere kıssasının he­nüz yazılmadığı Hz. Peygamber devrin­de ve daha sonraki dönemlerde yapılan savaşlarda askeri coşturmak için anlatı­lan kıssalar arasında Antere ile ilgili söz­lü kahramanlık hikâyelerinin müstesna bir yerinin bulunduğu hatırlanmalıdır. Diğer taraftan Abs kabilesini yağmala­yarak Antere’nin sevgilisini kaçıran ça­pulcular ile İslâm yurduna saldıran ve Müslümanlığı yok etmek isteyen Haçlı­lar arasında yakın bir ilgi gören halk muhayyilesi, Antere’nin şahsında ideal bir kahraman bulmuş olmalıdır. Onun köle bir anneden doğmasına ve bu yüz­den köle statüsünde tutulmasına rağ­men esirliğe boyun eğmeyip hürriyete kavuşmanın yollarını araması, ayrıca mükemmel bir şair ve çok iyi bir binici ol­ması, bir de Hz. Peygamber’e atfen, “Ba­na bahsedilen a’râbîlerden yalnız Antere’yi tanımak isterdim” dediğinin riva­yet edilmesi halkın bir kahramanda ara­dığı bütün özellikleri ona kazandırmış ve Antere kıssası İslâm dünyasının beş yüzyıl boyunca düşmanları karşısında kazandığı zaferlerin âdeta bir sembolü haline gelmiştir. İçinde 5000 beyti bu­lan manzum bölümlerin de bulunduğu Antere kıssası ile binbir gece masalları­nı karşılaştıranlar, sonuncusunun kadın­lara, çocuklara ve şehirlilere hitap etti­ği, Antere hikâyesinin ise daha çok er­keklere ve bedevilere seslendiği kana­atine varmışlardır.

Antere kıssasının muhtelif metinleri arasında en geniş olanı. es-Sîretü’l-Hicâziyye diye anılan metindir. Bâbil met­niile Suriye metni daha kısadır. An­tere kıssası. Hicaz metni esas alınarak Kahire’de otuz iki cüz halin­de, Beyrut’ta ise 1. baskısı 154 cüz, 2. baskısı altı cilt halinde yayımlanmıştır. Bu eserin tama­mı, bazı mütercimler tarafından da bir kısmı Fransızca ve İngilizce’ye tercüme edilmiş olup Avrupa’da büyük bir ilgi görmüştür. El yazması halinde bulunan ve Kissayi Anter, Anternâme veya Anter Hikâyesi adlarıyla tanınan fakat mü­tercimi bilinmeyen bir Türkçe tercüme­si de vardır. 1477’de Fâtih Sultan Mehmed’in emriyle yapılan bu tercümenin tamamına yakın bir kısmı Topkapı Sara­yı Müzesi Kütüphanesi’nde bulunmakta­dır.

Antere hikâyesi müzisyenlerin de ilgi­sini çekti. Rimsky-Korsakov 1874’te Antar adlı senfonik bir şiir besteledi. Şükri Ganem bu bestenin ilk dört kısmını drama haline getirerek 1910’da Odeon Tiyatrosu’nda sahneye koydu. Adı ge­çen oyun İzzet Melih tarafın­dan Türkçe’ye tercüme edildi. Bu tercümeyi İnci Koçak sadeleştirdi ve eser Ankara Üni­versitesi Dil ve Tarih-Coğrafya Fakül­tesi Yayınları arasında aynı adla neşre­dildi.

Diyanet İslam Ansiklopedisi

Daha yeni Daha eski