Atire Nedir, Ne Demek, İslam'da Hükmü, Hakkında Bilgi

Atîre, Araplar’ın Câhiliye devrinde putlara kestikleri kurban.

Atîre (çoğulu atâir), “kuvvetli olmak, titremek, ayrılıp dağılmak, hayvan bo­ğazlamak” mânalarını taşıyan itr kökün­den türetilmiş isimdir. İbn Fâris’in be­lirttiğine göre, kanın akıp dağılmasından dolayı kesilen kurbana atîre adı verilmiş olmalıdır. Câhiliye devri Arapları ilâhlara yakın olmak gayesiyle, âdet olarak receb ayının ilk on gününde putlarına bir koyun kurban ederler ve kanını da pu­tun bağına sürerlerdi. Atîre veya itr adı verilen bu kurbana receb ayında kesil­mesinden dolayı recebiyye de denirdi. Nitekim kendisine kurban kesilen puta da itr denir. Bu alışılmış uygulama ya­nında atîre kurbanı adak olarak da ke­silirdi. Araplar, özellikle sürülerinin ço­ğalmasıyla İlgili dilekleri yerine geldi­ğinde receb ayında bir kurban kesmeyi adarlardı. Ancak dilekleri yerine gelin­ce bazan cimrilikleri tutar, koyun yerine bir ceylan avlayıp onu keserlerdi. Hatta bu, Araplar arasında, başkasının suçun­dan dolayı cezalandırılan kimse için dar­bımesel haline gelmiştir: “Koyun yerine ceylan tutulması gibi başkasının güna­hından da bizi sorumlu tuttunuz.”

Bazı âlimlere göre, atîre kurbanı ile Câ­hiliye devrinde kesilmesi âdet olan fera’ (veya feraa, çoğulu ftıru’, fırâ”) kurbanı İs­lâm’ın ilk zamanlarında meşru iken da­ha sonra, “İslâm’da ne fera’ ne de atîre vardır” (Buhârî, “‘Akîka”, 3, 4; Müslim, “Edâhî”, 38) hadisiyle yasaklanmıştır. Fe­ra’, deve veya koyunun doğurduğu ilk yavru olup annenin bereketli olması ve neslinin çoğalması için putlara kurban edilirdi. Bir kimsenin develeri dilediği sa­yıya veya yüze ulaşınca ilk doğan yavru­yu veya en genç ve semiz devesini put­lara kurban ederdi ki buna da fera’ de­nirdi. Başta İmam Şafiî ve Hanbelî fakihler olmak üzere bazı âlimier, bu kur­banları Allah rızâsı için kesmenin meş­ruluğunu ifade eden hadisleri de göz önüne alarak, yukarıdaki hadisi bunla­rın haram veya mekruh olmaları ile de­ğil, vacip ve sünnet olmamaları ile yo­rumlamışlar, dolayısıyla bu kurbanların Allah rızâsı için kesilmesinin mubah ol­duğunu kabul etmişlerdir. Bunlara göre, hadiste sözü edilen yasağın gerçek se­bebi Câhiliye devrindeki gibi fera’ı put­lar için kesmektir. Bir müslümanın Allah rızâsı için receb ayında kurban kes­mesi veya ilk doğan yavruyu ihtiyaçtan dolayı veya sadaka niyetiyle boğazlama­sında hiçbir mahzur yoktur. Ancak yav­runun küçük ve zayıfken değil de biraz büyüdükten sonra kesilmesi Hz. Peygam­ber tarafından tavsiye edilmiştir.

Atîre ve fera’ın adak olarak da kesil­mesi ve gereğinde atîrenin ilk doğan yav­rudan olması veya fera’ın receb ayında kesilmesi halleri, bu iki kurban türü ara­sında bir benzerliğin doğmasına yol aç­mıştır. Encyclopaedia of İslam’a “Atîre” maddesini yazan Ch. Pellafın bu benzer­likten hareketle atîre ile umre sırasında kesilen kurban arasında da ilişki kur­masına bir anlam vermek mümkün de­ğildir. Zira umrede kurban kesmek ge­rekmediği gibi umrenin receb ayında ol­ması da şart değildir. Nitekim Hz. Peygamber’in ifa etmiş olduğu dört umre­den hiçbiri receb ayına rastlamamıştır.

Diyanet İslam Ansiklopedisi

Daha yeni Daha eski