Ali Rıza Bey, (1858-1930) Daha çok manzara resimleriyle tanınan Türk ressamı.
Üsküdarlı ve Hoca lakaplarıyla da anılır. Süvari binbaşısı Mehmed Rüşdü Bey’in oğludur. Üsküdar’ın Ahmediye mahallesinde doğdu. İbtidâî ve rüşdiye mekteplerini Üsküdar’da bitirdi. 1879’da Kuleli Askerî İdâdîsi’ne girdi. Küçüklüğünden beri resme karşı büyük bir ilgi duyan Ali Rızâ, orada resme hevesli beş arkadaşı ile birlikte askerî mektepler nâzın Edhem Paşa’ya müracaat ederek Kulelide bir resim dershanesi açılmasını temin etti. Buraya hoca olarak tayin edilen Ressam Nuri Paşa’nın yanında çalışmaya başladı. Bir yıl içinde yaptıkları tablolar devrin padişahı II. Abdülhamid’e gösterilince genç ressamlar mükâfatlandırıldılar. Nuri Paşa’dan sonra, tanınmış Fransız ressamı Alexandre Cobonel’in talebesi Seyyid Bey’den ders almaya başladılar. Ali Rızâ Bey o sırada İstanbul’da bulunan Kes adındaki bir Batılı ressamdan da faydalandı. 1883te Harbiye Mektebi’nden ikinci mülâzım rütbesiyle diploma aldığı zaman Meclis-i Maârif-i Askerî tarafından aynı mektebe Nuri Paşa’nın resim derslerine muavin tayin edildi. Bu arada, bir yandan Dârüşşafaka’da resim dersleri verirken buna ilâve olarak Harbiye Matbaası’nın başressamlığına getirildi. Asker mekteplerindeki resim derslerine yardımcı olmak maksadıyla otuz örnekli üç model albüm hazırladı. Bu baskılı albümler, o devirdeki orta öğretim kurumlarına resim sanatının yayılmasında büyük rol oynamıştır. Bu çalışmalarının yanı sıra sivil mektepler için de modeller hazırladı. Her birinde yirmi dört resim bulunan bu albümler İstanbul’da basıldı (1318/1902).
Ali Rızâ Bey. II. Meşrutiyetin ilk yıllarında kurulan Osmanlı Ressamlar Cemiyeti başkanlığını da yapmıştır. Cemiyetin yayın organı olarak Osmanlı Ressamlar Cemiyeti Gazetesi adıyla ayda bir yayımlanan ve kültür hayatımızda önemli yeri olan mecmuanın çıkarılmasına da ön ayak oldu. Kaymakamlık rütbesine kadar yükseldiği askerlikten 1911’de kendi arzusuyla emekliye ayrıldı ve sırasıyla Üsküdar İnâs Sanâyi-i Nefise Mektebi ile Çamlıca Kız Lisesi’nde resim hocalığı ve Sanâyii Nefise Encümeni âzalığında bulundu. Emeklilikten sonraki yirmi yıllık sanat hayatı, en çok çalıştığı ve eser verdiği dönemdir. 20 Mart 1930’da Üsküdar’da vefat etti ve Karacaahmet Mezarlığı’na defnedildi.
Renk ve desenlerine verdiği millî ve mahallî karakteri hemen hissettiren Ali Rızâ Bey. Türk resim tarihinde daha çok karakalem olmak üzere yağlı boya ve özellikle sulu boya resimleriyle çığır açmış, yüzlerce talebe yetiştirmiş bir hocadır. Ayrıca resim tekniği, tabiatı yorumlayışı ve ifade edişi de başka ressamlarca örnek alınmıştır.
Ali Rızâ Bey aslında bir peyzaj ressamı olmasına rağmen ara sıra hayalî resimler de yapmış, bunların çoğunda imzasının yanına “Fikirden” yazarak tabiattan olmadığını belirtmiştir. Ancak günlük intihalarından doğan bu tarz resimleri de tabiattan yapılmışçasına gerçek izleri taşır. Kendisinin daha çok peyzaj ressamı sayılması gerektiğini, bu sebeple de yerli ve millî yaşayışı anlatan eski Osmanlı bina, mahalle ve manzaralarını resim vasıtasıyla daha uzun bir süre yaşatmak için çalıştığını belirten Ali Rızâ Bey’in İstanbul’da olduğu kadar Gebze, Karamürsel, Değirmendere gibi yakın kasabalara giderek oradaki tarihî yerleri ve bilhassa bugün mevcut olmayan Türk evlerini resimlerle aktarması bu anlayışın bir tezahürüdür.
Sultan II. Abdülhamid Osmanlı Devleti’nin kuruluş devirlerinin yazıyla tesbiti için Muallim Naci’yi görevlendirdiği zaman Söğüt, Bilecik, Eskişehir, Bursa, Yenişehir gibi imparatorluğun ilk şehirlerine gönderilen askerî heyete o da dahil edilerek buralarda gördüğü Türk-İslâm eserlerini çizgileriyle kâğıda aktarmıştır.
Ahlâkı ve seciyesi itibariyle de çevresine örnek olmuş değerli bir şahsiyete sahip bulunan Hoca Ali Rızâ Bey’in eserleri çok dağılmış olmakla beraber, Ankara’da Millî Kütüphane’de iyi bir koleksiyonu vardır. Oğlu Nasır Çizer’deki resim ve krokilerle yakın dostu Fuat Şemsi İnan’daki seçme eserler Kemal Erhan koleksiyonuna intikal etmiştir. Kendisinin “Kırk ambar” adını verdiği ve içi krokiler, küçük resimler, meraklı olduğu kûfî yazı tertipleri, tezyini motifler, kendi fikirleri, beğendiği hikmetli sözler ve beyitlerle dolu defterleri ve daha pek çok malzeme ise talebesi Dr. Süheyl Ünver tarafından Sûleymaniye Kütüphanesi’ne bağışlanmıştır.
Diyanet İslam Ansiklopedisi