Ayasuluk, Antik Efes’in bulunduğu yerde kurulmuş olan ve bugün Selçuk adını taşıyan Ortaçağ’ların önemli bir dinî ve ticarî merkezî.
Tarihi
Küçük Menderes delta ovasının güney doğusundaki bir tepenin yamaçlarında bulunmakta olup denizden 9 km. kadar içeridedir. Eskiçağların meşhur Efes şehri de burada kurulmuştu ve o dönemde burası deniz kıyısında yer alıyordu. Fakat zamanla Küçük Menderes’in getirdiği alüvyonlarla sığ körfezin dolması sonucu şehir daha batıda şimdiki harabelerin bulunduğu yere taşındi. Ancak buradaki limanın da kumlarla dolması üzerine Efes eski önemini kaybetti ve Orta çağ” larda, şehrin ilk kurulduğu tepede yeni bir yerleşim yeri canlanmaya başladı. Bu yeni şehir, Efes’te yaşayan ve mezarı burada bulunan havari St. John Theologos’un adı dolayısıyla Bizans ve İtalyan kaynaklarında Agio Teologo, Aya Thologo, Altolugo, Altologo, Altolloch, Latologo, Arap ve Osmanlı kaynaklarında ise Ayasuluk adıyla anıldı.
Antik Efes şehrinin kurucuları ve kuruluş tarihi kesin olarak belli değildir. Milâttan önce XI. yüzyılda bir İyon şehri olan Efes birkaç kere el değiştirdikten sonra Lidya hâkimiyetine girdi. Milâttan önce 547-546’da Persler’in eline geçti, ardından İskender İmparatorluğu’na katıldı (m.ö. 334). İskender’in kumandanlarından Lysimakhos burayı Panayırdağı ve Bülbüldağı arasında yeniden kurarak etrafını surlarla çevirdi. Daha sonra Selevkoslar’ın hâkimiyetine giren Efes, milâttan önce 133’te Bergama Kralı III. Attalos’un ölümü ile Roma topraklarına katıldı ve Asia eyaletinin merkezi oldu. Pontoslular’la yapılan savaşlarda büyük sarsıntıya uğradı. Roma İmparatorluğu’nun ikiye ayrılmasıyla Bizans yönetimine girdi. Bizanslılar zamanında Hıristiyanlık tarihi açısından önem taşıyan konsillerden biri 431’de burada toplandı. Bu devirde bir Hıristiyanlık merkezi olan Efes, tepe eteğinde bir kara şehri durumunda idi.
İlk Arap hücumlarının (798) peşinden şehir, 1071 “den itibaren Anadolu’yu yurt tutmaya başlayan Türkler’in eline geçti; ancak 1097 Haçlı Seferi sırasında yeniden Bizans’ın kontrolüne girdi. Orta-çağ’larda işlek iskelesi ile Batı Anadolu’nun önemli bir ticaret şehri olan Ayasuluk’ta her çeşit milletten tüccarlar vardı, hatta bir müslüman tüccar kolonisi de mevcuttu. Şehir, Menteşe Bey’in damadı Sasa Bey tarafından Ekim 1304’te kesin olarak Türk hâkimiyetine alındı, 1309’a doğru ise Aydınoğlu Mehmed Bey’in eline geçti. Ayasuluk, Aydınoğul-lan’nın deniz seferleri ve ticareti için önemli bir iskele durumunda idi; ayrıca XIV. yüzyılda özellikle İtalyan ticareti için ayrı bir öneme sahipti. Şehir bu devirde liman Ayasuluk’u ve kara Ayasuluk’u olarak iki parçalı idi ve ikisi de birbiriyle bütünlük gösteriyordu. İskele, Ayasuluk’un 5 km. kadar İlerisinde olup burada Lombardiyalı İtalyanlar’in yerleştiği bir ticaret kolonisi oluşmuştu. Yeri kesin olarak bilinmeyen bu iskele veya liman, muhtemelen Abalıboz ve İğdelitepe’nin kuzeyinde Küçük Menderes ile Alaman gölünün arasında yer almakta ve buraya da Ayasuluk denmekte idi. Burada pek çok zengin Latin tüccarı yaşıyordu. 1336-1341 yıllarında Kudüs’e yaptığı seyahat sırasında şehre uğrayan Alman rahip Ludolf von Suchem’e göre Ayasuluk canlı bir ticaret merkezi idi. İtalyan tüccarlar buraya kumaş, gümüş eşya, sabun getirirler, buradan pamuk, yün, buğday, balmumu, pirinç, kenevir götürürlerdi. Aydınoğullan’ndan Ayasuluk hâkimi Hızır Bey, papalık ve onun müttefikleriyle ticari anlaşmalar imzaladı, hatta şehirde bir Venedik konsolosluğu kuruldu. XIV. yüzyılın ikinci yarısında Ayasuluk’ta birçok Batılı tacir bulunuyor, onlar vasıtasıyla diğer devletlerle ticaret yapılıyor, ayrıca Venedik tarzında para dahi basılıyordu. Hızır Bey’in ölümünden sonra îsâ Bey Ayasuluk’a hâkim oldu ve 1379’da burada sanat değeri çok yüksek olan camisini inşa ettirdi. Ayasuluk daha sonra Yıldırım Bayezid tarafından Osmanlı hâkimiyetine alındı ise de Timur
1402’de şehri kuşatıp her tarafı tahrip etti. Onun çekilmesinden sonra şehir 1404’e doğru Cüneyd Bey’in eline geçti. 1425’te ise II. Murad burayı kesin olarak Osmanlı hâkimiyetine aldı.
Osmanlı döneminde Ayasuluk, XVI. yüzyılın ikinci yarısına kadar Aydın sancağının bir kazası durumunda idi. Muhtemelen 147S tarihli bir tahrir defterine göre, Aydın’a bağlı aynı adlı kazanın merkezi olan Ayasuluk on bir mahalleye, 18S0’si müslüman, 350’si hıristiyan olmak üzere 2200 dolayında nüfusa sahipti (BA, TD, nr. 8, s. 687-694). Bu devrede gelişmiş bir kasaba hüviyetinde olup Yegân ve Şeyhlü, Kayacık ve Beyhamamı, Kara Fakih, Burak Bey, Kadı, Penbegân, Kemer, Yengi Süle, Satılmış Fakih, Kubbeli Mescid ve Şâdgâm, Hatib ve Saru Sinan önemli kalabalık mahalleleri teşkil ediyordu. XVI. yüzyılda mahalle sayısı azalmakla birlikte nüfusu artış kaydetti. 1S12’de 3700 müslüman, 230 hıristiyan olmak üzere 3950 (BA, TD, nr. 87, s. 32-38); 1529’da 3100’ü müslüman, 300’ü hıristiyan 3400 (BA, TD, nr. 148, s. 181-190); 1S75’te ise 2900’ü müslüman, 300’ü hıristiyan 3200 (BA, TD, nr. 537, s. 168-173; TK, TD, nr. 167, vr. 82b-87b) civarında nüfusu vardı. Tahrir defterlerindeki kayıtlara göre, kasaba halkı ücra yerde ve deniz kıyısında “ihtiyatlı” mahalde oturdukları için daha II. Bayezid zamanında fevkâlede vergilerden muaf tutulmuştu. Bu kayıt Ayasuluk’un iki parçalı şehir hüviyetini koruduğunu gösterir. Hatta bu vergi muafiyeti sebebiyle XVI. yüzyılda Ayasuluk’a çevreden bazı yörük cemaatleri gelip yerleşti ve böylece nüfusu daha da arttı. Bu dönemde şehirde bir darphâne, mumhâne, baş-hâne (hayvan başlarının satıldığı yer) ve bo-zahâne bulunuyor, iskelesine gelen mallardan vergi alınıyordu. Muhtemelen Osmanlı hâkimiyeti öncesinde Latinler tarafından boşaltılan ve sönmeye yüz tutan liman, XVI. yüzyıla doğru kısmî bir canlılık gösterdi. Şehir XVI. yüzyılda bir cami, on üç kadar mescid, bir medrese, beş zaviye, bir mevlevîhâne, bir kervansaray, dört hamam ve en az elli yedi dükkâna sahipti (BA, TD, nr. 166, s. 416-420). Ayasuluk kazası ise bu yüzyıl ortalarında, yeni kurulan Sığla sancağına bağlanarak Kaptanpaşa eyaleti içinde yer aldı. Bu sebeple Ayasuluk Kalesi’ne daha da önem verildi, 1575’te burada altmış dokuz muhafız görev yapıyordu. XVI. yüzyılda Ayasuluk kazası 125 köy, yirmi beş mezraadan meydana geliyordu.
Ayasuluk XVII. yüzyılda Özellikle İzmir’in gelişmesiyle eski önemini yitirmeye başladı. Bu yüzyılın ikinci yarısında şehri gören Evliya Çelebi, buranın eski harabelerinden ve ihtişamından söz ederek kendi zamanındaki Ayasuluk’un yirmisi kale içinde. 100’ü dışarıda 120 kadar eve (yaklaşık 600 kişi), yirmi dükkâna, bir mescid, bir küçük han ve hamama sahip bulunduğunu yazar. Tavernier ise kıvrıla kıvnla akan bir ırmağın kıyısında, tepenin eteğinde bulunan Ayasuluk’un şehre benzer bir yer olmadığını, sağlam evinin dahi bulunmadığını belirtir. Nitekim 1660′-lara doğru yapılan bir avarız tahririne göre nüfusu hayli azalmış olan Ayasuluk’ta sekiz mahalle vardı ve bunlardan üçü hariç diğer eski mahallelerinin ismi unutulmuş, yerlerini yenileri almıştı. Nüfusu 500’e bile ulaşmayan şehrin en kalabalık mahallesini eski yerleşim yeri olan Kemer teşkil ediyordu (BA, MAD, nr. 3098, s. 16-17]. XVII. yüzyılın sonlarına doğru ise ahalisi dağılmış, çok az sayıda nüfusa sahip küçük bir yerleşim yeri haline gelmişti (BA, KK, nr. 2791, vr. 24a). Veba, sıtma gibi salgın hastalıkların da yol açtığı bu gerileme XVIII ve XIX. yüzyıllarda da sürdü. Nitekim XIX. yüzyılda buraya gelen seyyahlar, Ayasuluk’u birkaç Türk ailenin oturduğu küçük bir köy olarak tasvir ederler. Bu yüzyılın sonlarında Ayasuluk Kuşadası kazasına bağlı bir nahiye merkezi durumunda olup on üç köye sahipti. Ancak İzmir – Aydın demiryolunun inşası ile şehrin durgun hayatı biraz olsun canlanmış, istasyon civarına yeni yeni binalar yapılmıştır. 1914’te Selçuk adını alan Ayasuluk, 22 Mayıs 1919’da Yunan işgaline uğramış ve 8 Eylül 1922’de kurtarılmıştır. Cumhuriyet döneminde önceleri Kuşadası kazasının bir nahiye merkezi durumunda iken 1957’de ilçe merkezi olmuş, 1960’ta 8887 olan nüfusu 1980’de 12.775’e, 1985’te 16.242’ye ve 1990’da da 19.377’ye yükselmiştir. Bugün turistik bir tatil beldesi olan Selçuk’a dokuz köy bağlı olup çevresinde incir, üzüm, kavun, karpuz gibi ürünlerin ekimi yapılır. Selçuk’a 3 km. uzaklıktaki Efes harabeleri, St. John Bazilikası, hıristiyanlarca kutsal sayılan Panayırdağı ve Bülbüldağı, İsâ Bey tarafından yaptırılan muhteşem camii pek çok yerli ve yabancı turisti kendine çeker.
Diyanet İslam Ansiklopedisi