Ayne’l-yakin, Gözlem yoluyla elde edilen ve doğruluğu apaçık olan bilgi mânasında bir terim.
“Müşahade etmek” mânasındaki ayn ile “gerçeğe uygun bilgi” anlamındaki yakın kelimelerinin birleşmesinden meydana gelen ayne’l-yakîn, İslâm düşünce tarihinde, genellikle üç kategoride sıralanan doğru bilgilerin kesinlik bakımından ortasında yer alır (diğerleri için bk.Hakka’l-yakin; İlme’l-yakin) Kur’an”da “Andolsun ki onu ayne’i-yakîn ile göreceksiniz” (et-Tekâsür 102/7] mealindeki âyette geçen ayne’l-yakin, gözlem yo-luyia bilmek veya “yakîn”den ibaret olan bir görüşle görmek mânasını ifade eder. Gerek bu âyetten gerekse Kur’an’da anlatılan bazı olaylardan anlaşıldığına göre ayne’l-yakîn ile elde edilen bilgi kesinlik açısından ilme’l-yakîn ile elde edilen bilgiden üstündür ve zihne gelen her türlü şüpheyi giderici bir özelliğe sahiptir. Hz. İbrahim, Allah’ın Ölüleri diriltmeye muktedir olduğuna şüphesiz ki inanıyordu (ilme’l-yakîn). Fakat o, bunu ayne’l-yakîn derecesinde bilmeyi arzu etmiş ve, “Rabbim, ölüleri nasıl dirilttiğini bana göster!” demiştir (el-Bakara 2/ 260). Fahreddin er-Râzî bu gibi âyetlere dayanarak kesin bilgiler arasında derece farkının bulunduğunu kabul etmiştir [Tefsîr, VII, 40). Hadislerde bu terime rastlanmamakla birlikte ilme’l-yakîn mânasında haber, ayne’l-yakîn mânasında da muayene kelimeleri kullanılarak ikinci bilginin ilkinden daha güvenilir olduğu belirtilmiş (Müsried, I, 215, 271) ve müminin Allah hakkındaki nazarî bilgisinin rü’yetullah ne müşahadeye dönüşeceği (Buhârî, “Tevhîd”, 24) belirtilerek gözlemin bilgiye kesinlik kazandırdığına da işaret edilmiştir.
Filozoflar nefsin mertebelerinden biri saydıkları ayne’l-yakîni, “nefsin akledi-lirleri (ma’külât) müşahede ederek oldukları gibi kavraması” şeklinde tarif etmişlerdir (Ebü’1-Bekâ, s. 390). Şeyhzâ-de ise “nesneyi olduğu gibi görmektir” tarifiyle ayne’l-yaklni, bilginin, objesine uygunluğu şeklinde anlamıştır {Haşiye, IV, 691). Cürcânî’nin tarifi de buna yakındır: “Ayne’l-yakin müşahade ve keşfin meydana getirdiği bilgidir” (ei-TaVf-fât, “caynerl-yakln” md.). Mantıkta ise dış tecrübe ve müşahadeye dayanan bilgilerin adıdır, ateşi görmek suretiyle hakkında bilgi sahibi olmak gibi. Beyzâvî ve Ebüssuûd gibi müfessirler de ayne’1-ya-kini en kesin bilgi mertebesi kabul ederler (Envârü’Uenzîl, IV, 691; Tefsîr, IX, 196).
Süfîler ayne’l-yakîn teriminin, yukarıda ifade edilen ve objektif bügileri içeren mânasına ilgisiz kalarak bu terimi keşf ve ilhamla meydana gelen tasav-vufî yahut sübjektif bilgi ve vahiy yoluyla elde edilen bilgi anlamında kullanmışlar; böylece ilme’l-yakini peygamberler ile keşf ve ilhama mazhar olmuş velîlere inhisar ettirmişlerdir. Hücvîrî, safîlerin ayne’l-yakinden ölüm hakkındaki bilgilen kastettiklerini belirtir. Ona göre ayne’l-yakîn. ölüme hazırlanmış olan ariflerin üns sayesinde kazandıkları özel bir makam olup yakînî makamların ikincisini teşkil eder {Keşfü’l-mahcûh: Hakikat Bilgisi, s. 533).
Diyanet İslam Ansiklopedisi