Bahriye Mektebi,Türk deniz kuvvetlerine subay yetiştiren Deniz Harp Okulu ve Lisesi’nin eski adı.
İİk defa 6 Şevval 1190’da (18 Kasım 1776) Hendesehâne-i Bahrî adıyla Kasımpaşa’da Darağacı denilen mevkide bir kadırga çekek gözü tâdil edilerek orada açıldı. Osmanlı İmparatorluğu’nda Batı usulünde öğretim ve eğitim yapmak üzere kurulmuş olan ilk mekteptir. Osmanlı Devleti denizcilerinin de birçok bakımdan çağının gerisinde kalarak üst üste büyük başarısızlıklara uğramaları sonucunda Kaptanıderyâ Cezayirli Gazi Hasan Paşa artık Batı usulü eğitime geçilmesi zamanının geldiğini bir teklifle hükümete bildirince Sultan III. Mustafa’nın da kabulüyle bu okul açıldı.
Hendesehâne’nin ilk hocası, İtalyanca ve Fransızca’yı da iyi bilen Cezayirli Hasan Hoca adında bir denizci idi. Mektepte günde 90 akçe ile çalışan bu hocanın ayrıca 30 akçe gündelikli bir yardımcısı ile yine 30 akçe gündelikli bir laboratuvar memuru bulunuyordu. Mektep başlangıçta dört sınıflı olup biri güverte subayı ve kaptan, diğeri inşaiye mühendisi yetiştirmek üzere iki kısımdan ibaretti. Güverte sınıfında okuyanlar okulu bitirince gemilerde sırasıyla jurnal hocası (mal sorumlusu), çorba hocası (ikmal subayı), baş hoca (seyir subayı) oluyor ve nihayet tekrar imtihandan geçirilerek gemi kumandanlığına yükseliyorlardı. İnşaiye sınıfında okuyanlar ise tersanelerde gemi inşa mühendisliğine ayrılıyorlardı.
Hendesehâne’nin açılmasından altı yıl sonra bulunduğu yer ihtiyaca yetmediğinden tersane emini Âyetullah Bey zamanında Camialtı denilen bölgede, üç ambarlı büyük kalyonların inşa edildiği alanda birkaç odadan ibaret yeni bir hendesehâne binası yapıldı (1784).
Bu arada Ruslar’ın Şahin Giray’ı himaye bahanesiyle Kırım’ın iç işlerine karışmaya başlamaları üzerine Fransa’dan kale ve istihkâm işlerinden anlayan mühendisler getirtildi. Bunların aslında doğrudan doğruya tersane ile ilişkileri yoksa da 1784’te tersaneden başka yerde böyle bir mektep bulunmadığından Hendesehâne’de kurs mahiyetinde ders vermeleri uygun görüldü. Bu arada mektep civarındaki Aynalıkavak Sarayı bahçesinde bir istihkâm sahası yaptırıldı; aytabya, gizli yollar, şivler ve kaponiyerler vücuda getirildi. Ancak Ruslar bu durumu hoş karşılamadılar; müttefikleri olan Avusturya’yı sıkıştırarak Avusturya asıllı Fransa kraliçesi Marie Antoinette vasıtasıyla Fransız mühendislerin 1 Şaban 1203te (27 Eylül 1788) geri çağrılmasını sağladılar. Bunun üzerine devamlı bir şekilde kara istihkâm ve topçu subayları yetiştirmek üzere Halıcıoğlu’nda bir bina yapılarak burada Mühendishâne-i Berrî-i Hümâyun adıyla yeni bir okul öğretime başladı (1795). Bu arada deniz hendesehânesinin adı da Mühendis-hâne-i Bahrî-i Hümâyun’a çevrildi. Ancak bu mekteplerde ders verebilecek durumda olan Türk hocalar Kasapbaşı-zâde İbrahim Efendi, Palabıyık Mehmed Efendi, Gelenbevî İsmail Efendi, Bahar Efendi gibi belirli sayıda kişiler olduğundan iki okulun öğretimi birleştirildi ve tedrisat Halıcıoğlu’ndaki binada belirli günlerde nöbetleşe yapılmaya başlandı. Fakat ayrı maksatlar için açılmış olan bu iki mektepte birleştirilmiş öğretim, zamanla faydalı görülmeyerek bir süre sonra tedrisat yeniden ayrıldı.
1809’da Kabakçı Mustafa ayaklanması sırasında devletin hemen her yeni kuruluşu sarsıntı geçirdiği gibi Mühendis-hâne-i Bahrî-i Hümâyun da bundan etkilendi. Zamanla malî sıkıntılar da buna eklenince gerek hocalar gerekse öğrenciler geçimlerini temin edebilmek için dışarıda kendilerine yeni işler aramaya başladılar. Bu buhranlı dönemde 1821′-de Kasımpaşa’da çıkıp tersaneye de sıçrayan bir yangın sırasında birçok yerle birlikte mektep binası da yandı. Bunun üzerine aynı yöredeki bir bıçkı mağazası tâdil edilip kısmen mektep haline sokularak talebeler geçici bir süre için buraya yerleştirildi. 1826’da yeniçeriliğin kaldırılması ve bu arada eski kurumların lağvedilerek yerlerine Batı usulünde yenilerinin kurulması sırasında Kasımpaşa’da şimdiki Deniz Hastahanesi’nin bulunduğu tepedeki Gazi Hasan Paşa Konağı satın alindi; konak yıkılarak yerine 400 talebe kapasiteli yeni bir bina inşasına başlandı (1828). Mevcut mektep de geçici olarak Heybeli ada” da ki Levent Kışlası’na (bugünkü Deniz Lisesi binası) taşındı. 1838’de Kasımpaşa’daki bina tamamlanınca mektep yeniden oraya nakledildi. Kapısı üzerindeki kitabenin tarih beyti şöyledir: “Nokta-i târihini ZT-ver hisâb edip dedim / Mekteb-i Bahrî’yi ihya kıldı şehinşâh-ı dîn” (1254/1838).
1834’te kara kuvvetlerinin piyade ve süvari sınıflarına subay yetiştirmek üzere Maçka’da Mekteb-i Harbiyye-i Şâhâne adıyla bir okul açılmıştı. Mühendis-hâne-i Bahrî-i Hümâyun’un adı da buna uyularak bu tarihten itibaren Mekteb-i Bahriyye-i Şâhâne şeklinde değiştirildi. Ancak bu yeni bina da öğrencilere dar geldiğinden Heybeli’deki kışla yeniden tâdil edilip okul haline getirilerek Mekteb-i Bahriyye 1846’da son olarak Heybeli’ye taşındı.
1853’te Bahriye Mektebi’nin idâdî sınıfları açıldı. 1865’te Harbiye, Mühendishâne ve Tıbbiye idâdîleriyle birlikte bu idâdî de Galatasaray İdâdîsi’nde bir araya toplandı. 1868 yılında Galatasaray Mekteb-i Sultânîsi’nin açılması üzerine bu idâdîler tekrar ayrıldı. 1875’te Mekteb-i Rüşdiyye-i Bahrî adıyla Kasımpaşa’da orta kısmı açılan okulda öğretim zamanla daha da gelişti. 1908’de İngiltere’nin bahriye eğitim ve öğretim sistemi olduğu gibi alınarak aynen uygulanmaya başlandı. Bu tarihe kadar makine subayları haddehanedeki çırak okulundan yetişiyordu. Ancak bu da yeterli görülmeyerek 1916’da bir makine subayı okulu ile kâtip (levazımcı) yetiştirecek bir okul açıldı. Bu okullar 1917’de Heybeliada’da Çamlimanı üstündeki Rum Ticaret Okulu’na (yakın zamana kadar Deniz Lisesi olan bina) alındılar. Fakat Mütareke şartları sonucunda bu bina boşaltılarak iki okul da Mekteb-İ Bahriyye içine taşındı. Bu tarihe kadar okul, altı yıl orta öğretimi dört yılda bitiren fen ağırlıklı dört sınıf ile bundan sonra yarısı uygulama ile geçen iki yıllık deniz talebesi dönemi olarak yüksek öğretimden oluşuyordu. 3 Mart 1924’te kabul edilen tevhîd-i tedrisat kanununa uyularak 1928″den itibaren üç sınıflı lise ve ondan sonra başlangıçta iki buçuk yıl olan ve zamanla dört yıla çıkarılan okul Heybeli’den ayrılıp Tuzla’daki yeni binasında yüksek düzeydeki Deniz Harp Okulu adı altında eğitimlerini sürdürmüşlerdir.
Heybeliada Bahriye Mektebi’nin mimarisi hakkında yayımlanmış bir çalışma yoktur. Yalnız burada Sultan II. Mah-mud tarafından inşa ettirilen Hünkâr Köşkü’nün bulunduğu bilinmektedir. Sedat Hakkı Eldem tarafından yayımlanan Başbakanlık Arşivi’ndeki eski bir plan ile 1930’da havadan çekilmiş bir fotoğraf, Bahriye Mektebi’ni teşkil eden yapıların genel durumu hakkında bir fikir vermektedir. XX. yüzyıl başlarında yıktırılan Hünkâr Köşkü deniz kıyısında oldukça büyük bir yapı idi. Bir fotoğrafta binanın iki katlı olduğu ve ikinci kat çıkmalarının dörder sütuna oturduğu görülür. Bu çıkmaların üçgen biçiminde alınlıkları vardır. Böylece bina belirli şekilde ampir üslûbuna uygunluk gösterir. Bahriye Mektebi’nin aslında Levent Kışlası olan binasının rıhtıma açılan kapısı üstünde evvelce, “Rifatâ as cevher-âsâ kışlaya târîhini / Kıldı mellâha bina bu kışlayı Mahmûd Han” (1244/1829) mısralarıy-la biten altı beyitlik bir kitabe bulunuyordu.
Bahriye Mektebi’nin deniz tarafında vapur iskelesine yakın olan kenarında dikdörtgen planlı büyük bir cami mevcuttu. Üzeri kiremit kaplı bir çatı ile örtülü olan bu fevkani caminin her cephesinde üç sıra halinde pencereler vardı. 1935’li yıllara kadar ayakta kalan bu caminin o yıllarda minaresi yıktırılmış, cami okuma salonu yapılmış ve daha sonra ise tamamen ortadan kaldırılmıştır. Kapısı üstündeki beş beyitlik kitabesinin tarih beyti şöyle idi: “Edâ-yı farz edip târîh-i tâmmın söyle ey Rif at/ Gelip bu ma’bed-i dilde duâ kıl Hân Mah-mûd’a” (1244/1829).
Diyanet İslam Ansiklopedisi