Bâlâ, Osmanlı Devleti’nde XIX. yüzyıldan itibaren kullanılan bir mülkî rütbe.
Farsça olan kelime “yüksek, yukarı, üst” mânasına gelmektedir. Vak’anüvis Lutff Efendi’nin kaydettiğine göre ilk defa Sultan Abdülmecid zamanında, 1846’da sadâret müsteşarlığı ile valide sultan kethüdâlığı görevlerinin öneminden dolayı “ûlâ evvelleri”nden önce gelmek ve vezâretten sonra en büyük rütbe olmak üzere ihdas edildi. Bâlâ rütbesinin teşrifattaki yeri bir ara -ilmiye, mülkiye ve askerî rütbeler arasındaki değişmeler sonucu- iki derece aşağı indiyse de daha sonra tekrar eski yerine yükseltildi. 1903’te bâlâya eşit olmak fakat ondan daha ileride bulunmak şartıyla askeri rütbelerde birinci ferikliğin ihdası üzerine bâlâ rütbesinin teşrifattaki yeri kesinleşti ve kaldırılıncaya kadar vezâret, müşirlik, Rumeli ve Anadolu kazaskerliği ile birinci feriklikten sonra geldi. Önceleri vükelâya mahsus olan bu rütbe daha sonra ikinci derecedeki devlet adamlarına da verilmeye başlandı. II. Abdülhamid devrinde ise taltif vesilesiyle birçok kimseye dağıtıldı ve bu sebeple rütbe sahiplerinin sayısı arttı. 11. Meşrutiyetin ilânından sonra ise nadiren verilir oldu. Bâlâ rütbesi önceleri vezâret ile ûlâ evvelliği arasında bulunduğu için terfi sırası da “ûlâ evveli – bâlâ – vezâret” şeklinde idi. Bu rütbeyi almış olanlara “atûfetlü beyefendi hazretleri” şeklinde hitap edilirdi. “Atûfetlü” unvanı önceleri vezirler tarafından da kullanılmakta iken daha sonra yalnız bâlâ rütbesine mahsus bir unvan oldu. Bâlâ rütbesini almış olanların kendilerine has üniformaları vardı. Cumhuriyet devrinde kaldırılan bu rütbe, son olarak Sultan Vahdeddin zamanında Maarif Nâzın olan Gelenbevî Said Bey’e verilmiştir.
Diyanet İslam Ansiklopedisi