Beka, Allah’ın varlığının sonsuzluğunu İfade eden kelâm terimi.
Sözlükte “sebat ve devam etmek, kesintiye uğramadan geleceğe doğru sürüp gitmek” anlamına gelen beka, terim olarak Allah Teâlâ’nın varlığına herhangi bir yokluğun gelemeyeceği (fenanın selbi) mânasını taşır; zıddı fenâ’dır. Kur’an’da beka sıfatı ism-i tafdfl ve fiil şeklinde Allah’a nisbet edildiği gibi aynı mânada olmak üzere âhir* ve samed* isimleri de 0’na izafe edilmiştir. Ayrıca Kur’an’da Allah’ın beka sıfatını ölümsüzlük, fena bulmamak gibi kavramlarla ifade eden başka âyetler de mevcuttur. Hadislerde ise Cenâb-ı Hakk’ın beka ile vasıflandığını gösteren, bu lafızdan türemiş veya yakın anlamlı kelimelerden teşekkül etmiş birçok esmâ-i ilâhiyye vardır. Bekanın en sade ve veciz tarifini Hz. Peygamberin, “Aİlahım! Sen evvelsin, senden önce hiçbir şey yoktur; sen âhirsin, senden sonra hiçbir şey olamaz” şeklindeki duasında görmek mümkündür.
Beka, âlemin yaratıcısı olan Allah’ın ezelden beri mevcudiyeti yani kıdem sıfatı ile yakından ilgilidir. “Kıdemi sabit olanın ademi muhaidir” kaziyyesi gereğince ezelden beri mevcut olan Allah’ın geleceğe doğru da sonsuz olarak var olacağını kabul etmek mantık bakımından zorunludur. Konu ile ilgili eserlerde sıkça kullanılan sermediyyet kelimesi, ke-lâmcılar tarafından kıdem ile beka arasında kurulmuş olan bu bağlantıyı gösteren ve bu iki sıfatın taşıdığı anlamları ifade eden bir terimdir. “Zeval bulmaz, ölmez” mânalarına gelen lâ yezâl ve lâ yemût lafızları da Cenâb-ı Hakk’in beka sıfatını ifade için kullanılmaktadır.
Allah’a nisbet edilen bekanın hangi sıfat grubu içinde kabul edileceği hususu kelâm âlimlerince tartışılagelmiş ve Eş’ariyye ile Mâtürîdiyye arasındaki görüş ayrılıklarından birini teşkil etmiştir. Hatta Eş’ariyye içinde bile beka sıfatının yorumlanması konusunda görüş ayrılığı vardır. Bizzat İmam Eş’arfnin beka ile ilgili görüşleri Bâkıllânî. Cüveynr ve Fahreddin er-Râzî gibi Eş’ariyye’ye mensup âlimler tarafından benimsenmemiştir. Bu husustaki görüş ayrılıkları şu şekilde özetlenebilir:
a- Beka ilim, hayat, kudret sıfatları gibi “sıfât-ı meânî”dendir. Allah Teâlâ kendi zâtına yaraşır bir beka ile bakîdir. Bu anlayış İmam Eş’arî ve onu takip edenlerin görüşüdür,
b- Beka vücûd gibi bir “sıfat-ı nefsiyye” olup zât üzerine zait ve ondan ayrı değildir; zât iie özdeştir; bu sebeple hiçbir şekilde zâttan ayrılabilecek bir sıfat olarak düşünülemez. Bâkıllânf. Cüveynî ve Fahreddin er-Râzi bu görüşü savunmuşlardır,
c- Vücûdu sıfât-ı nefsiyye olarak değerlendirmeyen Ehl-i sünnetin çoğunluğu ise bekanın Allah’ın selbî sıfatlarından biri olduğu görüşünü benimsemektedir.
Kur’ân-ı Kerîm’de her canlının öleceği ve her şeyin helak olacağı ifade edilmektedir. Ölümsüzlük ve değişmezlik anlamına gelen beka ise sadece Allah’a mahsustur. Yine Kur’an’da cennet ile cehennem ehlinin bulundukları yerlerde ebediyen kalacakları, dolayısıyla ölmeyecekleri haber verilmektedir. Aynı mahiyetteki ifadeler hadislerde de yer alır[65]. İlk bakışta naslarda göze çarpan bu ifade farklılıkları kelâmcılar arasında cennet ve cehennem ile içindekilerin devamlılığı konusunda görüş ayrılığına yol açmıştır. Nitekim Cehm b. Saf-vân, Allah’tan başka her şeyin fâni olduğunu ifade eden naslara dayanarak geçmişte olduğu gibi gelecekte de Allah’tan başka hiçbir şeyin bulunmayacağını, dolayısıyla cennet, cehennem ve içindekilerin yok olacağını savunmuştur. Ebü’l-Hüzey! el-Allâf ise aynı delillere dayanarak Allah’ın kudretiyle varlık kazanan her şeyin (makdûrat) fâni olduğunu ileri sürmüştür; ancak o bu fenayı hareketsizlik mânasında anlamıştır. Buna karşılık kelâm âlimlerinin büyük çoğunluğu, aşağıdaki gerekçelere dayanarak bu görüşleri reddetmişlerdir:
1- Her şeyden önce. “her canlının öleceği ve her şeyin helak olacağı” tarzındaki ifadelerle dünya hayatının ve kâinattaki bu düzenin kastedildiğini kabul etmek lâzımdır. Bu husus, bu tür ifadeleri ihtiva eden âyet ve hadislerin üslûp ve muhtevalarından açıkça anlaşılmaktadır.
2- Allah’a nisbet edilen beka ile cennetle cehennemin bekası mahiyet itibariyle birbirinden farklıdır. Allah’a nisbet edilen beka değişmez (lâ yetegayyer) ve kendisiyle Özdeş (bi-zâtihî) anlamına gelir. Cennetle cehennemin, bunların içindeki halkın, nimet ve azabın bekası ise kendiliğinden olmayıp Allah’ın yaratma-sıyla mümkündür ve daima değişerek varlığını sürdürmek durumundadır. Yani Allah’tan başka hiçbir şey kendi kendine yeterli olarak ve değişmeyerek aynıyla varlığını sürdüremez. Tıpkı dünyadaki canlıların, hücrelerinin yenilenerek devam etmesi gibi Allah her an bir cennet ile bir cehennemi yok eder ve aynı an içinde yerine başka bir cennet ile bir cehennem getirir. Burada bir şeyin aynıyla devam etmesi (beka) değil benzerinin, türünün (emsal) devamı bahis konusudur. Bu İse gerçek değil zahirî bir bekadır.
3- İbn Hazm gibi bazı âlimlere göre Allah’tan başka bütün varlığı zaman bakımından ezelî saymak dinin ve aklın kabul edeceği bir şey değildir. Şu halde bir şeyin hadis (yaratılmış) olduğu kabul edildikten sonra onun gelecek açısından sonsuz (bakî, ebedî) olduğunu söylemek din ve mantık açısından imkânsız değildir. Bu görüş de Allah’ın dışındaki varlıklara nisbet edilen bekanın gerçek mânada bir beka olmadığı düşüncesine dayanır.