Berzah, Kelâm, tasavvuf ve İşrâki felsefede değişik mânalarda kullanılan bir terim.
Sözlükte “iki şey arasındaki engel” mânasına gelen berzah kelimesi, eski bir coğrafî terim olarak “bir kara parçasının iki deniz arasında kalan dar kısmı (kıstak)” anlamında da kullanılmıştır. Dinî terim olarak ise ölümle başlayıp yeniden diriltümeye (ba’s) kadar sürecek olan ara dönem, dünya ile âhiret arasındaki âlem ve kabir hayatı karşılığında kullanılır. Berzahın çoğulu olan berâzihle oluşan berâzihu’l-îmân terkibi, meşhur vesvese hadisinde şek ve yakln arasındaki mertebeleri ifade etmektedir. Berzah kelimesi Kur’ân-ı Kerîm’de üç yerde geçer. Bunlardan ikisinde(Furkân 25/53;Rahmân 55/19-20) Allah’ın yüce kudretinin bir delili olarak “tatlı ve tuzlu iki denizin birbirine karışmasını önleyen engel” anlamındadır. Diğerinde ise (Mü’minûn 23/99-100) insanların ölümlerinden yeniden diriltilmelerine kadar sürecek olan ara dönemi hatırlatacak şekilde kullanılmıştır. Söz konusu âyette, ölümle yüz yüze gelen inançsızların pişmanlık duyarak hayatta iken yapmaya bir türlü yanaşmadıkları kulluk görevlerini yerine getirmek için dünyaya geri döndürülmeyi isteyecekleri, ancak bunun asla gerçekleşmeyecek bir talep olduğu bildirilmekte, onların bu son günleriyle âhiretin fiilen vuku bulması arasında bir berzah (kabir) hayatının mevcut olduğu beyan edilmektedir.
Kelâm ilminde berzah terimi genellikle yukarıda işaret edilen dinî mânada alınmış ve ölümü nasıl gerçekleşirse gerçekleşsin her insanın mutlaka bir berzah döneminden geçeceği kabul edilmiştir. Ancak bazı hadislerde mümin, kâfir yahut günahkâr olarak ölenlerin berzah döneminde karşılaşacakları durumlar vb. konularda açıklamalar yapılmakla birlikte bu nevi ayrıntılı bilgiler Kur’ân-ı Kerîm’de bulunmadığı için berzah döneminin mahiyeti ve kabir ahvaline dair meseleler itikadf mezhepler arasında bazı tartışmalara konu olmuştur.
Tasavvuf düşüncesinde genellikle, akıl ve duyularla bilinebilen maddî âlem (âlem-i şehâdet, âlem-i halk), bu yollarla bilinemeyen manevî âlem (âlem-i gayb, âlem-i emr) ve ikisi arasında köprü vazifesi gören berzah âlemi olmak üzere üç âlemin varlığı kabul edilir. Bazı tasavvufî yorumlara göre Kur’ân-ı Kerîm’de berzah kelimesinin yer aldığı âyetlerin ikisinde(Furkân 25/53; Rahmân 55/19-20) adı geçen “iki deniz” ile maddî ve manevî âlem, bu ikisi arasında bulunduğu belirtilen “berzah” ile de “âlem-i berzah” kastedilmiştir. Yine aynı mahiyetteki bazı yorumlar berzahı, küçük kıyamet olan ölümden sonra insan ruhunun kıyamete kadar kalacağı ve onun dünyada iken işlediği her türlü fiilin manevî karşılıklarından meydana gelen “misâli beden” olarak değerlendirir. Bu misâli beden kişinin gerçek mezarıdır. Ölen her insan dünyada işlediği amellere göre bu gerçek mezarda ya azap görür veya lezzetlere mazhar olur.
İşrâkî felsefede berzah, “sırf karanlık” (zulmet-i mahz) olduğu düşünülen cisimleri ve bedenleri ifade eder. Melekût âlemi de denilen nur ve ruh âleminin altındaki maddî ve karanlık âlem berzahtır. Bütün cisimler ve unsurlar gibi güneş ve diğer yıldızlar da özünde karanlık cevherlerdir (el-cevâhirü’l-gâsika). Bu berzahların aslı cismiyyet olup nur cismiyyete ilâvedir ve arızîdir. Her berzah önünde karanlık olduğundan “berzah berzahı icat edemez”. Çünkü berzah bizatihi var değildir. Berzahlar var olabilmek için özünde karanlık olmayan “mücerred nur”a muhtaçtır ve onun tasarrufu altındadır. Ayrıca İşrâki felsefede doğu “nurların doğduğu yer” (meşriku’l-envâr), batı ise “berzah âlemi” olarak telakki edilmiştir.
Diyanet İslam Ansiklopedisi