Bevl, Arapça’da idrarın karşılığı olup dinen pis maddelerden (necaset*) sayılmıştır. Hz. Peygamber müslümanlann bevl hususunda hassas davranıp bunu elbise ve vücutlarına bulaştırmamalarını emretmiş, kabir azabının daha çok idrardan sakinmamaktan doğduğunu belirtmiştir.
Küçük bir çocuğa da ait olsa insan İdrarının necis olduğu ve temizlenmesi gerektiği noktasında fikir birliği içinde bulunan İslâm âlimleri, sadece anne sütü ile beslenen bebeklerin idrarının nasıl temizleneceği konusunda farklı görüşler ileri sürmüşlerdir. Şafiî ve Ahmed b. Hanbel’in de aralarında bulunduğu bazı âlimler bebeklerin idrarı ile kirlenen yaygı ve elbisenin kirlenen yere sadece su serpmek gibi basit usullerle temizlenebileceğin! söylemişlerse de Hanefî ve Mâliki bilginleri büyüklerin idrarında olduğu gibi bunların da ancak yıkanarak temizleneceği görüşünü benimsemişlerdir.
Hanefî ve Şafiî fakihleri bütün hayvanların bevlini necis kabul ederken İmam Mâlik, Ebû Hanîfe’nin talebesi İmam Muhammed ve Ahmed b. Hanbel eti yenen hayvanların bevlinin temiz olduğunu söylemişlerdir. Ancak Ebü Hanîfe ve Ebû Yûsuf sadece namaza engel olma konusunda eti yenen hayvanların bevlini necâset-i hafife saymışlardır.
Miktarı ne olursa olsun idrar abdes-tin bozulmasına sebep teşkil eder. Bir rahatsızlıktan dolayı İdrarını tutamayanlar, bu halin kendilerinde sürekli olması durumunda özürlü sayılırlar ve abdest konusunda özel hükümlere tâbi olurlar.
Hz. Peygamber, insan ve hayvan sağlığı için zararlı olabilecek yerlere, meselâ durgun suya, su kaynağına, yola, gölgeliklere, hayvanların barınabileceği yuvalara bevledilmesini yasaklamıştır. Bevledecek kişi bulunduğu yere göre üzerine idrar sıçramaması için gerekli tedbirleri almalı ve kıbleye karşı durmamaya da dikkat etmelidir. İmam Mâlik ve Şafiî, kapalı yerlerde bevledilmesi halinde kıbleye dönmenin sakıncalı olmadığını söylemişlerdir. Bazı âlimler Hz. Peygamber’in uygulamasına dayanarak bir mazeret olmadıkça ayakta bevledilmesini hoş karşılamamişlardır. İmam Mâlik üzerine sıçratmamak şartıyla ayakta bevlet-mede bir mahzur bulunmadığını, ancak sıçratma söz konusu İse bunun mekruh olduğunu belirtmiştir.
Diyanet İslam Ansiklopedisi