Büyük Yeni Han, İstanbul’da Bakırcilar’dan Mahmutpaşa’ya ‘nen Çakmakçılar yokuşu üzerinde XVIII. yüzyılda yapılan bir ticaret hanı.
Beyazıt’tan Sultanhamam’a dik bir yokuş halinde inen Çakmakçılar Yokuşu’nun sağ kenarında ve XVII. yüzyılda yapılan Büyük Valide Hanı’nın alt köşesi kar-şısındadır. Üst tarafında Sandalyeciler, alt tarafında Çarkçılar, arkasında ise Tarakçılar sokaklarının çevrelediği bir alan üzerinde kurulmuştur. Sandalyeciler sokağının üst kısmındaki tek kubbeli Sultan Mustafa Camii’ne bitişik Küçük Yeni Han da komşusu olan Büyük Yeni Han iie aynı zamanda yapılmıştır.
Büyük Yeni Han’ın XVIII. yüzyılın ikinci yarısında Sultan III. Mustafa (1757-1774) tarafından vakıflarına gelir sağlamak üzere yaptırıldığı bilinmekle beraber kuruluş tarihi hakkında açık bilgiler yoktur. R. Ekrem Koçu hanın tarihiyle ilgili olarak birkaç ipucuna işaret eder ki üzerinde durulmaya değer. Hanın bir köşesinde 1177 (1763-64) tarihini gördüğünü yazdığı gibi 1817’de Venedik’te basılmış Ermeni harfleriyle Türkçe bir salnamedeki bir kayıttan da bahseder. Burada Büyük Yeni Han’ın Sultan III. Mustafa tarafından 1761’de yaptırıldığı bildirilmektedir. Böyle büyük bir yapının inşası kısa bir sürede bitirilemeyeceğine göre yapıma 176l’de başlandığına ve 1763’te tamamlandığına ihtimal verildiği takdirde tarihler arasındaki fark meselesi çözümlenmiş olur. R. Ekrem Koçu’nun yerini belirtmediği tarih ise hanın Çakmakçılar Yokuşu ile Sandalyeciler sokağı köşesindeki kuşevinin altındadır. Bu kuşevi, binanın en üst katının saçağının altında olduğuna göre hanın inşaatının tamamlanması ile bağlantılıdır.
Han uzun süre sarraflar tarafından kullanılmıştır. Emniyet Sandığı’nın ilk kurulduğunda Büyük Yeni Han’ın üst katındaki odalarda çalıştığı bilinmektedir. Gl. de Beyliö bu hana ayırdığı kısa notunda burayı “Emniyet Sandığı” (Caisse d’Epargne) adıyla göstermiştir. 19 Haziran 1868’de açılışı yapılan Emniyet Sandığı 1927’de Cağaloğlu’ndaki binasına taşınıncaya kadar bu handa kalmıştır. Mimarisine zarar vermeyen işlerde kullanılan, muntazam ve temiz bir iş ve ticaret merkezi durumunda olan han XX. yüzyılda hızla değişmiş ve civarındaki hanların hemen hepsinde olduğu gibi burada da odalar, binaya zarar veren küçük sanayi tesisleri ve dokuma atölyeleri tarafından işgal edilmiştir. Büyük Yeni Han’ın yapımından yetmiş seksen yıl sonra burayı gören İngiliz ressamı Bartlett’in Miss J. Pardoe’nin kitabı için çizdiği resimlerden birinde hanın birinci avlusu tasvir edilmiştir. Girişin tam karşısındaki bağlantı bölümü üç kat halinde ikişer kemerli olarak gösterildiğine göre bu durum gerçeğe uymamaktadır. Evvelce bu ara bölümün avluya bakan cephesi önünde de revakların olduğu ve sonraları bunların ortadan kalktığı düşünülürse de böyle bir ihtimal inandırıcı değildir. Fakat şu var ki bu gravür hanın avlusundaki hayatı tüccarları ve malları ile birlikte aksettirmekte, Büyük Yeni Han’ı en temiz ve bakımlı durumu ile tanıtmaktadır.
1900’lü yıllarda İstanbul’da, Dresden Teknik Üniversitesi’ndeki öğrencileriyle bütün eski eserlerin rölövelerini çizmek ve fotoğraflarını çekmek suretiyle çalışmalar yapan Prof. C. Gurlitt bu hanın da bir planını çizdirmiştir. Yalnız bir katın rölövesi olan bu plan eldeki tek çizimdir. Yayımlandığı 1908-1912 yıllarından bu yana hanın üzerinde hiçbir yeni çalışma yapılmamıştır.
Büyük Yeni Han, muntazam yontulmuş kesme taş ve tuğlalardan karma teknikte inşa edilmiştir. Sadece en alt kat yalnız taştandır. Han dar ve çok meyilli bir arazide yapıldığından topografya ve şehir dokusuna uyma kaygısı ile oldukça ustalıklı ve muntazam geometrik biçimi olmayan bir plan uygulanmıştır. Hanın esas girişi Çakmakçılar Yokuşu’ndadır. Buradan itibaren bina arkaya doğru uzanır. Odalar dikdörtgen iki iç avlu etrafında toplanmış ve iki avlu birbirinden bir ara kol iie ayrılmıştır. Birinci avlu 42 m., ikinci avlu 25 m. uzunlukta ve 15-12 m. genişliktedirler. Han az rastlanır bir özellik olarak üç katlıdır. Kare kesitli taş payelere oturan tuğla yuvarlak kemerli koridorların arkalarında odalar sıralanır. Bunlar da tekne tonozlarla örtülmüştür. Üst katta beşik tonoz kullanılmıştır. Sandalyeciler sokağı cephesi boyunca dış dükkânlar sıralanır. Âbidevî bir görünümü olan giriş cephesinde de sokağa bakan dükkânlar vardır. Girişin kalın demir levha kaplı ahşap kapı kanatları halen durmaktadır. Hanın arkada Tarakçılar sokağındaki girişi arazi meyli yüzünden ancak üçüncü kata açılan bir geçit durumundadır. C. Bildik’in 1948 yılında yazdığına göre bazı odalar vaktiyle burada alışveriş yapan tüccar ve sarrafların servetleriyle mütenasip bir şekilde tezyin edilmiştir. Bazı odalarda malakârî tezyinat ile edirnekârî resimler ve sanatkârane yapılmış musandra ve şirvanlar mevcuttur. Aynı yazar bilhassa 34 numaralı odanın çok gösterişli bir tonoz süslemesi olduğuna da işaret eder.
Büyük Yeni Han’ın inşaat sanatı bakımından en ilgi çekici tarafı hiç şüphe yok ki Çakmakçılar Yokuşu üzerindeki cephesidir. Burada en üst katın odalarına muntazam bir biçim vermek için bunlar çıkmalar halinde yapılmış ve öndeki sokağın kavsine göre de bu çıkmalara bir köşelerinde sıfıra inecek bir biçim verilmiştir. Çıkmaları taşıyan taş konsollar da gittikçe küçülen ölçülerde yontulmuştur. Türk sivil mimarisinin bu güzel temsilcisinin bir benzerine de Beyazıt-Lâleli caddesi üzerinde olan ve 1740 yılı civarında yapılan Hasan Paşa Hanı’nın yandaki Yakup Ağa Camii sokağına bakan cephesinde rastlanır. Bu değerli han 1894 zelzelesi ve 1955-1956 yılı istimlâklerinde büyük ölçüde zarar gördüğünden yalnız üst katın üçgen çıkmalarının konsolları kalmıştır.
Büyük Yeni Han’da göze çarpan diğer bir Özellik de Sandalyeciler sokağı başındaki köşesinde en yukarıda taştan işlenmiş olan kuşevidir. İstanbul’un kuşevle-rine dair bir araştırma yazan Malik Aksel, bu küçük eseri -yanlışlıkla Yeni Valide Hanı olarak adlandırarak- şu cümlelerle tarif eder: “Bu yapının da en yüksek ve köşeye düşen bir kısmında tahminen bir metre genişliğinde, tuğlaları çıkmış bir kuşevi, bir masal evi görünüşünü hatırlatır ki, her iki tarafında celî “maşallah” yazılarıyla bambaşka bir özellik taşır. Bu kabartmada renk renk, dökülmüş, solmuş nakışlar göze çarpar. Dış tesirlerle fazlaca yıpranmış bu küçük ve zarif yapıda, kapılar ve pencerelerden pek az izler ortada kalmış, güvercin ve kuşlara mahsus hücreler biçimlerini kaybetmişlerdir. Bununla beraber büyük bir ihtimamla yapılmış kuşevlerin-den biri de muhakkak ki bu zarif eserdir. Buranın yine bir özelliği, yazı ile şeklin bir arada kaynaşması ve birbirini ta-mamlamasıdır.”