Caiz, Dinen veya hukuken yapılmasına izin verilen veya serbest olan fiilleri ifade eden bir terim.
“Geçip gitmek, mümkün, geçerli ve serbest olmak” gibi anlamlara gelen cevaz kökünden türemiş bir isim olup İslâm hukukunda bir söz ve davranışın dinî veya hukukî esaslara uygunluğunu, yapılmasının serbest ve geçerli olduğunu belirtmek için kullanılmıştır.
Kur’an’da birtakım fiillerin serbest olup yasak veya günah grubuna girmediği değişik ifade tarzlarıyla bildirilmişse de bunun için caiz kelimesi kullanılmamıştır. Hadislerde ise kelime terim anlamıyla yer almıştır. İlk devirlerden itibaren İslâm âlimleri tarafından çok yaygın bir şekilde kullanılan caizin (caiz olur-câiz olmaz) giderek İslâm hukukunun belli alanlarında farklı kullanım ve anlamlar kazandığı görülmektedir.
Fıkıh usulünde caizin, dinin beş temel teklifi hükmünden biri olan mubah ile yakın ilgisi vardır. Aralarında Gazzâli’nin de bulunduğu bir grup usulcüye göre caiz mubah ile eş anlamlı olup kişinin yapma veya yapmama hususunda dinen serbest bırakıldığı fiilleri İfade eder. Bu anlamda caiz, yapılması zorunlu olan vacip ile yapılması tavsiye edilen menduptan farklıdır. Fakat Cemâleddin İbnü’l-Hâcib. Sadrüşşerîa. İbnü’l-Hümâm, İbn Abdüşşekûr gibi bazı usulcülere göre caiz, mubahın yanı sıra dinen veya aklen imkânsız olmayan yahut iki yönü de eşit olan fiilleri de ifade eder. Bu anlayışa göre caiz mubahtan daha kapsamlı bir kavram olup haram ve tahrî-men mekruh dışında kalan teklifî hükümlerin hepsini, diğer bir ifadeyle vacip, mendup, mubah ve tenzîhen mekruhu içine alır. Ancak bu ikinci tanım, biraz da kelâm ve mantık ilmindeki caizi de tarif kapsamına alma gayretinden kaynaklanmaktadır.
Fıkıh usulünde caiz konusunda ortaya çıkan bir başka tartışma da cevazın şer’î hüküm olup olmadığıdır. Çoğunluğu teşkil eden usulcüler şer’î hükmü vücûb, hürmet ve cevaz = ibâha şeklinde üç temel kategoride ele almış, cevazı da “şâri’in hitabının bir sonucu” olarak değerlendirip onu şer’î hükümden saymıştır. Aralarında bazı Hanefî ve Şâfiîler’in de bulunduğu diğer usulcüler ise cevazı, “şeriat ve kanunun kapsamı dışında kalan, hakkında hüküm verilmemiş veya serbestlik bildirilmiş aslî durum” olarak tanımlamış, eşyada ibâhanın esas olduğundan hareketle caizi de “şâri’in hitabının yokluğunun sonucu” şeklinde açıklamışlardır.
Fıkıh kaynaklarında ise caiz genelde, işlenmesine bir günahın terettüp etmediği fiilleri ifadede ve fiilin dinî hukuka (şer) uygunluğu anlamında kullanılır. Bu anlamda caiz ile helâl ve meşru kavramları arasında yakın ilgi vardır. Nitekim helâl ile caiz, “helâl olmaz” ile “caiz olmaz” ifadelerinin fürû kitaplarında eş anlamlı olarak sık sık kullanıldığı görülür. Diğer yönden özellikle Hanefî kaynaklarında akidlerin Kur’an’a, Sünnet’e ve hukuk mantığına uygunluğu belirtilirken zaman zaman meşru yerine caiz tabiri de kullanılmaktadır.
İslâm hukukçuları ibadet, fiil, akid ve hukukî işlemleri sahih, bâtıl ve fasit şeklinde hukukî bir değerlendirmeye tâbi tutmalarının yanı sıra onları dinî esaslar veya dinin yazılı kaynakları ışığında geliştirdikleri rey açısından da değerlendirmişler ve burada da genelde caiz tabirini kullanmışlardır. Bu anlamda caiz, bilhassa ibadet alanında sahih ile eş anlamlı ise de muamelâtta “kazaen hüküm-diyâneten hüküm” ayırımına paralel olarak sahihten daha farklı bir anlam kazanmıştır. Bu yönüyle caiz. daha çok konunun dinî açıdan değerlendirmesini ifade eder. İlk nesil İslâm hukukçularında bu ayırıma pek rastlanmamakta ise de sonraki devirlerde bu ayırım doğrultusunda kullanımın geliştiği görülmektedir. Bundan dolayı, meselâ kaynaklarda geçen “kendisiyle abdest veya temizlenmenin caiz olduğu sular”, “namazın, secdenin caiz olması” gibi ifadelerdeki caiz ile sıhhat kastedilmişken âyet veya hadisle yasaklanmış bazı alışveriş türlerinin caiz görülmemesi, fakat sahih yani hukukî sonuç doğurabilir kabul edilmesi bu ayırımla açıklanabilir.
Caiz kelimesi, genel akid nazariyesi alanında da giderek özel bir anlam kazanmış, özellikle Hanefî ekolü dışındaki hukuk ekolleri gayri lâzım akidleri “caiz akidler” olarak vasıflandırmıştır. Diğer bir ifadeyle “caiz akid” ariyet vedîa, vekâlet akidlerinde olduğu gibi iki tarafın veya rehin ve kefalet akidlerinde olduğu gibi ilgili tek tarafın dilediğinde feshetme imkânına sahip olduğu akid nevini ifade eder.
Sorumluluk hukuku açısından caiz, zararlı sonuçlan olsa da kanunî sının aşmayan, hukuken izin verilmiş fiil demektir. Bu anlamda cevaz hukukî ve cezaî mesuliyeti kaldırır. Nitekim, “Cevâz-ı şer’î zamana (tazmine) münâfî olur” küllî kaidesinde söz konusu edilen şer’î cevaz da bir işin yapılması veya terkedilmesi yönünde hukukun başta tanıdığı mutlak müsaade anlamındadır.
Diyanet İslam Ansiklopedisi