Câvidânnâme, Fazlullah-ı Hurûfî’nin (ö. 796/1394) Hurûfîler tarafından ana kaynak sayılan eseri.
VIII. (XIV.) yüzyılın ikinci yansında, günümüzde Gürgân diye adlandırılan Hazar denizi kıyısındaki Esterâbâd bölgesinde ortaya çıkan ve İran üzerinden Suriye. Anadolu ve Balkanlar’a kadar yayılan Hurufîlik fırkasının kurucusu Esterâ-bâdlı Fazlullah-ı Hurûfî’nin en önemli eseridir. Yaklaşık 788de (1386) kaleme alınan kitabın bazı bölümleri Esterâbâd lehçesiyle yazıldığından anlaşılması oldukça güçtür. Esterâbâd bölgesine ait mahallî ifadelerin yanı sıra çeşitli sembol ve kısaltmaların kullanıldığı eserde Fazlullah Kur’ân-ı Kerîm’i kendi Bâtınî görüşleri doğrultusunda te’vil ve tefsir etmiş, bazı sürelerin başında buiunan hurûf-ı mukattaanın sırlarını çözdüğünü söyleyerek Câvidânnâme’Pnin Kur’ân’ın bir tefsiri olduğunu ileri sürmüştür.
Bütün Hurûfî eserlerin ana kaynağı olan Câvidânnâme’n\u Esterâbâd lehçesiyle yazılan asıl nüshası Câvidânnâme-i İlâhî veya Câvidânnâme-i Kebîr olarak adlandırılır. Eser Fazlullah tarafından klasik Farsça ile yeniden kaleme alınmıştır. Asıl Câvidânnâme’ye oranla daha kısa olan bu nüshaya Câvidânnâ-me-i Şağîr denir. Câvidânnâme-i Kebîr, altı defa ardarda tekrarlanan “ibtidâ” kelimesiyle, Câvidânnâme-i Şağir ise sözleriyle başlar.
Düzensiz bir şekilde yazılmış olan Câvidânnâme’nm muhtevasını altı bölümde incelemek mümkündür. Birinci bölümde müellifin itikadî görüş ve düşünceleri sıralanmış, bazı kelâmı konular ele alınmış, ikinci bölümde kâinatın yaratılışı, sema, arz, ay, güneş ve burçlarla ilgili bilgiler verilmiştir. Üçüncü bölümde Âdem ile Havva’nın ve diğer varlıkların yaratılışı, dördüncü bölümde âhîret. kıyamet ve haşr anlatılmış, beşinci bölümde peygamberlerin gönderilmesi, Hz. îsâ ve şeriat hakkındaki görüş ve teviller zikredilmiştir. Câvidânnâme’-deki konuların tahlillerinin tekrarlandığı altıncı bölüm ise Allah’ın sıfatları ve sırların keşfiyle son bulmaktadır.
Hurûfî müellifler tarafından yazılan bütün eserlerde Câvidânnâme esas alınmış ve esere bol bol atıflarda bulunulmuştur. Kitaplarını “nâme” sözüyle bitirmeyi bir gelenek haline getiren müelliflerin çoğu Câvidönnâme’den iktibas ettikleri bölümlerin şerhleriyle yetinmişlerdir.
Henüz tenkitli bir neşri yapılmamış olan Câvidânnâme’n\n dünyanın çeşitli kütüphanelerinde birçok yazma nüshası bulunmaktadır.[45] Gürgân lehçesiyle yazılan eserler ve özellikle Câvidânnâme için çeşitli sözlükler hazırlanmıştır. Bunların ilki, anonim bir eser olan Luğat-ı Esterâbâdî’d\r. Aynı konuda son zamanlarda Sâdık Keyâ tarafından Vâjenâme-i Gürgânî adıyla bir eser daha yayımlanmıştır.
Câvidânnâme, Câvidânnâme-i Sağır esas alınarak 1048 (1638-39) yılında Derviş Murtazâ adlı bir Bektaşî tarafından Dün-i Yetim adıyla Türkçe’ye tercüme edilmiştir. Dün-i Yerim’in mütercim hattıyla olan nüshası Konya Mevlânâ Müzesi Kütüphanesi’nde Abdülba-ki Gölpınarlı’nın kitapları arasında bulunmaktadır[47]. Eseri ayrıca Abdülmecid Firişteoğlu da (o. 864/1459-60) işknâme (İstanbul 1288) adıyla kısaltarak Türkçe’ye tercüme etmiştir.
Diyanet İslam Ansiklopedisi