Cebeci, Osmanlı Devleti’nin merkez kuvvetlerini oluşturan kapıkulu ocaklarından biri.
“Silâh, zırh” anlamına gelen Moğolca cebe kelimesinden Türkçe + ci ekiyle türetilen cebeci Yeniçeri Ocağı neferlerine ok. yay, kılıç, zırh, tüfek, barut, kurşun, kazma, kürek gibi silâh ve savaş malzemesi temini, bunların yapımı, tamiri ve korunması ile uğraşan ocağın adıdır. Kuruluş tarihi kesin olarak tesbit edilememekle beraber XV. yüzyıl ortalarından itibaren varlığı bilinmektedir.
Cebeci Ocağı’na nefer sağlanması Yeniçeri Ocağı’nınki gibi acemi oğlanlarından olurdu. Ocağa yeni alınan nefere önceleri şâkird, daha sonra ise usta denirdi. Ocak nizamının bozulması ile birlikte Acemi Ocağı dışından da nefer alınmış, evlenen cebecilerin çocuklarının kaydı yapılır olmuştu. Savaş zamanı yazılan gönüllü cebecilere “cebeci serdengeçtisi” denirdi.
Cebeci Ocağı ela Yeniçeri Ocağı gibi orta ve bölüklere ayrılırdı. Bunların bir kısmı nakkaşân, tîrgerân, tûğî ve saykalî gibi özel isimli bölüklerdi. Bölük sayısı altmış altıya, cemaat ortası adedi ise altmış ikiye varırdı.
Ocağın en büyük zabiti cebecibaşı idi. Bunun teşrifattaki yeri kapıcılar kethüdasından sonra, topçubaşından önce gelirdi. Bu makama ocak içinden tayin yapıldığında genellikle başkethüdâ cebecibaşı olursa da bazan cebehâne başçavuşunun da getirildiği olurdu. Ocağın cebecibaşından sonra gelen yüksek rütbeli zabitleri dört kethüda ile cebeciler başçavuşu idi. Bunların ardından orta ve bölük kumandanları, daha aşağıda odabaşılar, onların da altında her birine usta denilen öteki küçük rütbeli zabitler gelirdi. Cebeci Ocağı’nda ayrıca kalem işlerini yürüten cebeciler kâtibi, başhalife ve kesedar gibi görevliler de vardı. Bunlar cebehâne masraflarını, cebecilerin ulufe defterlerini tutarlardı. Her cebecibaşı değişikliğinde cebehânedeki mühimmatın hesabı çıkarılarak noksan ve fazlalık tesbit edilir, eksik mühimmatın yansını cebecibaşı, öbür yarısını ise cebeliğne başhalifesi öderdi. Cebecibaşı-nm görevlerinden biri de Ahırkapı, Ayasofya ve Hocapaşa taraflarının asayişini sağlamaktı.
Ordunun başında padişah veya serdâr-ı ekrem sıfatıyla sadrazam sefere çıkarsa cebecilerin tamamı, eğer bir başkası serasker sıfatıyla orduya kumanda ederse gereği kadar cebeci katılır ve cebehâne götürülürdü. Cebecilerin mevcudu Yeniçeri Ocağı’nınki ile paralel olarak azalıp çoğalmıştır. Kanunî devrindeki sayılan 700 iken XVI. yüzyılın sonlarında 4000’e yaklaşmış, IV. Murad zamanında 7000-8000’e varmış, fakat daha sonra 2S00 civarına düşmüştür.
Cebeciler kış aylarında haftada bir, yaz aylarında ise haftada iki gün tüfek tâlimi yaparlardı. Maaşlarını öteki kapıkulu ocakları gibi ulufe veya mevâcib adıyla üç ayda bir alan cebeci neferlerine ayrıca yılda bir defa 30’ar akçe yay parası (âdet-i kemanbahâ) verilirdi. Cebeci maaşları için gerek merkezdeki gerekse taşradaki kale cebehânelerinde muntazam mevâcib defterleri tutulurdu.
Yeniçerilerin mevcut olduğu bazı serhad kalelerinde bulunan cebecilerin başındaki âmirlere de cebecibaşı adı verildiği olurdu. Ancak merkezdeki asıl cebecibaşı ile karıştırılmamaları için bunlara genellikle cebecibaşı vekili denirdi.
Cebecilerin kışlaları Ayasofya Camii karşısında idi. Bunların yanında malzeme deposu ile her cins malzemenin yapıldığı ve tamir edildiği atölyeler bulunurdu. İmal edilecek malzemenin temini için gerekli para mühimmat akçesi adıyla devlet hazinesinden tahsis edilirdi. Gerekirse ocak dışındaki esnafa da ücreti ödenerek mühimmat imalâtı için sipariş verilebilirdi. Ocak için gerekli çadırların kumaşı Mehterhâne’den satın alınır ve çadırlar çadırcılar esnafına yaptırılırdı. Taşradaki kale cebehânelerine mühimmat gönderilmesi işi, oralardaki cebecibaşı vekillerinin arzı üzerine merkezden görevlendirilen mübaşirler tarafından yerine getirilirdi.
Cebeci Ocağı Yeniçeri Ocağı’nın ilgası ile birlikte 1826 yılında ortadan kaldırılmış, fakat kısa süre sonra yapılan bir düzenleme ile Cebehâne-i Âmire adıyla yeniden kurulmuştur. Hazırlanan kanunnâmeye göre cebecibaşı tabirinin yerini “cebehâ neci başı” almış ve ocağın mevcudu 1054 kişi olarak belirlenmiştir. Yeni ocağa alınacak neferler için on beş-otuz yaş sınırı da getirilmiştir. Cebehânecibaşı’dan sonra cebehâne nâzın gelirdi. Nazır cebehânenin teknik işlerinden sorumlu idi. Yeni sisteme göre cebehâne neferleri iki ana kola ayrılmış, bunların her biri sağ ve sol kol böiükbaşısı adı altında iki zabitin emrine verilmiştir. Bunların üstünde iki beşyüzbaşı ile bir başbölükbaşı vardı. Bölükbaşıla-rın altındaki 105’er kişilik beşer safın başında birer yüzbaşı bulunurdu. Kumanda zincirinin en altında bulunan onbaşıların emrinde ise onar nefer vardı. Her safa birer imam, sancaktar ve çavuş ile hepsine birden iki yoklama kâtibi, tabip ve cerrah tayin edilmişti. Yeni düzenlemeye göre cebeci neferleri her gün kışlalarında -kuru tâlim’le meşgul olacaklar, pazartesi ve perşembe günleri ise Sultanahmet Meydanı’nda ateşli silâhlarla tâlim yapacaklardı.
Cebehânede görevli bir nefer on iki yıl hizmetten sonra dilerse emekliye ayrılabilecekti. Yaşlılık veya hastalıktan dolayı emekli olursa maaşının yarısı ile, savaşta yaralanmışsa üçte ikisi veya duruma göre daha fazlasıyla emekli olabilecekti.
Diyanet İslam Ansiklopedisi