Cebrail, İlâhî emirleri meleklere ve peygamberlere ulaştıran vahiy meleği.
Yahudi ve hıristiyan kaynaklarında Gabriel şeklinde geçer. “Güçlü insan” anlamındaki geber ile “Tanrı” mânasındaki el kelimelerinden oluşan Gabriel’in Keldânî veya Süryânî menşeli olduğu kabul edilir. Kelime Yunanca ve Latince’ye de aynı şekilde geçmiştir.
Cebrail Yahudilik ve Hıristiyanlık’ta büyük meleklerden olup Kitâb-ı Mukaddes‘-te ismi geçen üç melekten biridir. Adından ilk defa Daniel kitabında (8/15-26, 9/21-27) söz edilir. Ahd-i Atîk‘te ve apokriflerde verilen bilgilere göre Cebrail altı melekle birlikte Tanrı’nin huzurunda sol tarafta durur, azizlerin duasını O’na iletir, cennete nezaret eder; birinci semanın hâkimidir; en önemli şefaatçidir. Kötüleri yok eder, şeytanları ateş fırınına atar ve tabii güçleri yönetir. Yahudilik’te Cebrail, Tanrının buyruklarını yaratıklara bildirip elçilik görevi yapan bir melektir, aynı zamanda adalet ilkesidir. Hz. Yûsuf‘u kardeşlerine götürmüş, Hz. Ya’kûb‘la güreş tutmuş, Mîkâil ile birlikte Hz. Mûsâ‘nın defnedilişine katılmıştır.
Ahd-i Cedîd‘de ise Cebrail’den iki defa söz edilir. Bunlardan birinde Hz. Zekeriyyâ‘ya görünerek ona “Tann’nın önünde duran Cebrail” olduğunu söylediği ve Hz. Yahya‘nın doğacağını haber verdiği, diğerinde Hz. Meryem‘e görünerek ona Hz. İsâ‘yı müjdelediği anlatılır. Hıristiyanlığa göre de Cebrail, peygamberlere insan şeklinde görünerek Tanrı’dan vahiy getiren büyük bir melektir.
İslâm dininde Cebrail Hz. Peygamber‘e ilâhî emirleri bildiren vahiy meleğidir ve dört büyük melekten biridir. Arapça’da vahiy meleği değişik kelimelerle ifade edilmekle birlikte en meşhurları Cebrail, Cebren, Cebrîl. Cibrîn ve Cibril’dir. Müslüman dilcilerin çoğu, muhtemelen hadis mecmualanndaki bazı rivayetlere dayanarak Cebrail’in, “Allah’ın kulu” anlamına gelen İbrânîce asıllı bir kelime olduğunu kabul ederken bazıları da “Allah’ın gücü” demek olan Arapça ceberûtullah tamlamasından geldiğini ileri sürmüşlerdir. Cebrail’in “kuvvet” mânasına gelen cebr ile alâkası dikkate alınarak bu anlamı da kapsadığı düşünülebilir.
Cebrail Kur’ân-ı Kerîm’de Cibril, Rûhulkudüs, Rûhulemîn, Rûh ve Resul şeklinde beş değişik isimle ifade edilir. İlgili âyetlerde belirtildiğine göre Cebrail karşı konulamayan müthiş bir güce, üstün bir akla ve kesin bilgilere sahiptir; “arşın sahibi” nezdinde çok itibarlıdır ve meleklerin kendisine mutlaka itaat ettiği şerefli bir elçidir(Necm 53/5-6;Tekvîr 81/19-21). Hz. Meryem’e normal bir insan şeklinde görünerek rabbinin elçisi olduğunu ve ona temiz bir erkek çocuğu bağışlamak için geldiğini söylemiş, Hz. İsâ doğduktan sonra Allah’ın emriyle ona destek olmuş, Hz. Peygamber’e Kur’ân-ı Kerîm’i vahyedip öğretmiştir. Hz. Peygamber onu bir kere “açık Ufuk’ta, bir kere de “sidretü’l-müntehâ‘da aslî hüviyetiyle görmüştür. İnkarcılara karşı Hz. Peygamber’in dostu, müminlerin destekleyicisidir. Kadir gecesinde meleklerle birlikte yeryüzüne iner, âhirette insanlar hesaba çekilirken mahşerde saf saf dizilen meleklerin yanında bulunur.
Cebrail hadislerde Hz. Peygamber’e vahiy getiren, Kur’an’ı öğreten ve değişik konularda hükümler bildiren, Resûl-i Ekrem’e, hatta bazan ashaba insan şeklinde görünen bir melek olarak sık sık anılır. İlgili hadislere göre Cebrail dünyada ve âhirette Allah ile kulları arasında elçidir; hem meleklere hem peygamberlere ilâhî emirleri tebliğ eder, bu sebeple de Allah’la vasıtasız konuşur. İlk defa Hira dağı‘nda, bütün ufku kaplamış ve bir taht üzerinde oturmuş halde Hz. Peygamber’e gelip aslî suretinde görünmüş, onu kuvvetle sıkarak okumasını istemiş, böylece ilk vahyi getirmiştir. Mirac‘dan önce Hz. Peygamber’in kalbini “hikmet’le doldurmuş, bu sayede Peygamber’in cismi ruh gibi hafiflemiş ve bu mucizevî yolculukta ona asli suretinde ikinci defa görünmüş, melekût âlemi hakkında bilgiler vermiştir.
Hadislerde Cebrail’in zaman zaman güzel bir insan şeklinde, birkaç defa da Dihye b. Halife adlı sahâbînin suretinde Hz. Peygamber’e gelerek onu abdest, namaz, kurban, hac gibi İbadetlerin mahiyeti ve uygulama şekilleri hakkında eğittiği, itikadî, fıkhî ve ahlâkî konularda açıklamalarda bulunduğu, ashaptan bazılarının da bunların bir kısmına şahit olduğu rivayet edilir. Hatta Medine’de Hz. Peygamber’in huzurunda otururken görüldüğü yer, daha sonra “makâm-ı Cibril” diye anılmıştır. Cebrail özellikle ramazan aylarında her gece Resûlullah’a gelerek nazil olan âyetleri baştan sona kadar onun ağzından dinlerdi. Hz. Peygamber’in vefat ettiği yıl bu işi İki defa tekrarlamıştır. Yine hadislerde belirtildiğine göre Cebrail, yahudilerin sorularına cevap vermede, inkarcılara karşı gerçek bir peygamber olduğunu ispatlamak için mucizeler göstermede Hz. Peygamber’e yardımcı olmuş, insan şekline girip müslümanlarla birlikte bazı savaşlara katılmış, kâfirleri hicveden şair Hassan b. Sâbit‘e şiirlerinde İlham vermiştir.
Hz. Peygamber, Cebrail’in Allah nezdindeki üstün mertebesini dikkate alarak dualarında “Cibril’in rabbi” ifadesini kullanmış ve bir anlamda onunla tevessülde bulunmuştur. İslâmi gelenekte Cebrail’in adı anılınca ona salâtü selâm getirmek dinî terbiyenin bir gereği sayılmıştır.
Tefsir, hadis şerhi, siyer, tasavvuf, tarih, kelâm, felsefe kitapları vb. İslâmî kaynaklarda Cebrail’in isimleri, nitelikleri, görevleri, insan şeklinde görünüşü ve üstünlüğü gibi konularda geniş bir literatür oluşmuştur. Bu kaynaklarda Cebrail Kur’ân-ı Kerim’deki isimleri yanında Rûhullah, Hâdimullah. er-Rûhu’l-a’zam, el-Aklü’l-ekrem, en-Nâmûsü’l-ekber, el-Aklü’l-fa”âl, Vâhibü’s-suver, Hâzinü”l-kuds, Tâvûsü’l-melâike” gibi unvanlarla da anılır. Aynı kaynaklarda ayrıca Kur’ân-ı Kerîm’deki isimlerinin mânaları açıklanmıştır. Buna göre o, karşısında durulmayacak üstün güce ve zaruri bilgilere sahip olduğu için Cibril, saygı duyulması gereken üstün bir mevkide bulunduğu veya dinî hayatın gerçekleşmesinde önemli rol oynadığı yahut latif olduğu için Rûh, ilâhî buyrukları tahrif etmeden Hz. Peygamber’e ulaştırdığı için Rühulemîn, insanların manevî açıdan temizlenmesini sağlayan vahyi getirdiği veya hiç günah işlemeyen tertemiz bir kul olduğu için Rûhulkudüs diye nitelendirilmiştir.
İslâmî kaynaklara göre Cebrail, arşı taşıyan ve “mukarrebîn” adı verilen meleklerdendir. Emrinde arşın çevresinde bulunan meleklerden bir ordu vardır. Mükemmel bilgilere ve tasavvur edilemeyecek derecede üstün güce sahiptir. Nurdan yaratılmış olup görünüşü son derece güzeldir. Manevî bir varlık olmasına rağmen Cebrail’i cismanî varlık şeklinde tasvir eden bir kült oluşmuştur. Buna göre onun yüzü beyaz, saçı mercan gibidir. İnci ve yakutlarla süslenmiş olan yeşil renkli 600 kanadı vardır. Her bir kanadı arasındaki mesafe doğu ile batı arasındaki mesafe kadardır. Başında beyaz sarık vardır. Bedir Gazvesi’ne sarı renkli bir sarıkla katıldığı görülmüştür. Makamı yedinci kat gökteki sidretü’l-müntehâdır. Allah nezdinde üstün makam sahibi olmasına rağmen O’nu göremez. En son ölecek ve âhirette ilk dirilecek varlıklardandır. Son derece süratli hareket eder. Hz. Muhammed dışında hiçbir peygamber onu aslî şekliyle görmemiştir. Resûlullah’a peygamberliği süresince 26.000 defa vahiy getirmiştir. İslâmî kaynaklarda Cebrail’in eski peygamberler ve kavimleriyle ilgisine dair bilgiler de vardır. Buna göre Cebrail Hz. Âdem‘e harfleri ve ziraatçılığı öğretip onu Mekke’ye götürmüş, Hz. Nuh‘a gemi yapımında yardımcı olmuş, Lût kavmiyle diğer isyankâr ümmetleri çeşitli felâketlere uğratmış, Hz. İbrahim‘i ateşten korumuş, Hz. Musa’ya Mısırlı sihirbazlar karşısında yardım etmiştir. Aynı kaynaklarda Cebrail’in, kıyamette amellerin tartılmasına nezaret edip Allah ile yaratıkları arasında elçilik görevini sürdüreceği söylenir. Müslüman müelliflerin verdiği bu bilgilerin bir kısmının Hz. Peygamber’e isnat edilen, ancak muteber hadis mecmualarında yer almayan rivayetlere, bir kısmının ise İsrâiliyata dayandığı kabul edilmektedir.
Cebrail’in mahiyeti ve sahip olduğu niteliklerin yorumuyla ilgili spekülasyonlar tam bir skolastik görünüm arzetmek-tedir. Meselâ kelâmcılar başta olmak üzere birçok İslâm bilgini, Cebrail’in Kur’ân-ı Kerîm’de Hz. İbrahim’le Hz. Meryem’e normal insan şeklinde, pek çok hadiste de Hz. Peygamber’e ashaptan Dihye b. Halîfe veya tanınmayan güzel bir “A’râbî” suretinde görünmesini (temessül) dikkate alarak onun çeşitli şekillere girebilen ve peygamberler dışındaki insanlarca da görülebilen “latif cisim” türünde bir varlık olduğunu kabul etmişlerdir. Bununla birlikte onun, “yerle göğün arasını dolduracak kadar büyük olan 600 kanatlı bünyesi”nin nasıl olup da bir insan bedeni halini alacak kadar küçülebildiği konusu izaha muhtaç görülmüştür. İmâmü’l-Haremeyn el-Cüveynî, Cebrail’in insan şekline bürünmesi anında insan bünyesinden fazla olan kısımlarının Allah tarafından yok edilip sonra tekrar iade edildiği veya Cebrail’in aslî bünyesinde bir değişiklik olmayıp sadece onu görenlerin gözünde insana benzer bir varlığın canlandığı görüşündedir. Çünkü Cebrail farklı şekle girmekle kendine has meleklik vasfı değişmez. Fahreddin er-Râzi‘ye göre, eğer Cebrail cismanî bir varlık ise cüzlerinin az bir kısmının aslî, büyük bir kısmının fazlalık olduğu ve insan şekline girdiği sırada bu fazlalığın Allah tarafından yok edildiği düşünülebilir; eğer tamamen ruhanî bir varlık ise çok farklı şekillere girebilmesi aklen imkânsız değildir. İzzeddin b. Abdüsselâm da Fahreddin er-Râzî’nin ikinci yorumuna katılır. Aynî ise Cebrail’in aslî varlığının temessül anında bir değişikliğe uğramadığını, ancak onun ruhunun geçici olarak insan bedenine girdiğini ileri sürmüştür.
Selef âlimlerinden Ebû Ya’lâ el-Ferrâ temessülü, Cebrail’in insanların gözüne hayalî bir varlık gösterme gücüne sahip olması ile açıklamış; İbn Kayyim el-Cevziyye, Cebrail’in temessül sırasında aslî varlığı ile göklerin üstündeki makamında bulunduğu halde yeryüzünde Hz. Peygamber’e bir insan şeklinde görünebileceğini düşünmüştür. Selefi” temayülü ile tanınan Süyûtî, Aynînin görüşünü sofilere ait “ruhların tecessüdü” nazariyesiyle birleştirerek kabul eder. Buna göre Cebrail’in ruhu aslî bünyesini terketmeden aynı anda ikinci bir bedene girerek insanlara temessül edebilir. Kirmânî, temessülün keyfiyetini sadece Allah’ın bildiğini belirtmekle yetinirken çağdaş âlimlerden M. Reşîd Rızâ, modern fen bilimlerinin verileri sayesinde Cebrail’in temessülü gibi metafizik olayların aklî izahının kolaylaştığı görüşündedir. Ona göre gazların sıvı veya katı cisimlere dönüşmesi ve bunun tersi olan değişim, Cebrail’in farklı şekillere girebileceğini gösterir. Buna karşılık Fazlurrahman, Kur’ân-ı Kerîm’de, Hz. Peygamberin vahiy sırasında herhangi bir şahsı gördüğünden söz edilmediğini, aksine Cebrail’in vahyi Peygamber’in kalbine indirdiğinin ifade edildiğini, buna göre Cebrail’in temessülüne ilişkin hadislerin, vahyin objektifliğini korumak amacıyla Ehl-i sünnet âiimlerince uydurulduğunu ileri sürerek Cebrail’in dış varlığı bulunduğu görüşünü reddetmiştir.
Süfîlere göre Cebrail, yedinci feleğin hayyız*inde olan semavî ve arzî suretlerden dilediğiyle temessül edip görünebilir. Ancak değişik şekillerde görünmesinde asla hulul* düşünülmemelidir. Zira hulul “vücûdî” olan iki şey arasında gerçekleşir; halbuki Cebrail temessül ettiğinde insanlara görünen şekil onun varlığından ayrı olarak mevcut değildir. Dihye şeklinde görünmesi “sûret-i vücûdiyye” değil bir “sûret-i misâliyye”dir. İsmail Fennî Ertuğrul‘un, tasavvuftaki “nûr-i Muhammedî” veya “hakîkat-i Muhammediyye” telakkisine dayanan ve kısmen Fazlurrahman’ın görüşünü hatırlatan açıklamasına göre Cebrail Hz. Muhammed’in hakikati olan “rûh-i a’zam”ın temessü-lünden başka birşey değildir. Şu halde vahiy Hz. Peygamber’e kendi ruhaniyetinden gelmiştir. Ona çeşitli şekillerde görünmesi “sûret-i melekiyye” değil “su-ver-i hayâliyye” tarzında olmuştur. Şüphesiz bu aşırı te’vilin naslarla bağdaşması mümkün değildir. Hatta iman esaslarından sayılan meleklerin gerçek varlıklar olduğu ilkesine ters düştüğünden sakıncalı bir anlayıştır.
İslâm filozoflarından Fârâbî ve İbn Sînâ , Cebrail’in, kozmik akıllar dizisinin onuncusu olan ve kuvve halindeki insan aklının fiil haline gelerek bilgi üretmesini sağlayan faal akıl olduğunu savunmuşlardır. Onlara göre kemal mertebesinde bulunan peygamberin “kuwe-i mütehayyile”si, uyanıklık halinde bile faal akıl ile ittisal kurarak ondan aldığı suretleri duyular alemindeki örneklerle açıklar. Bazan “Vâhibü’s-suver” ve “Rûhulkudüs” de denilen faal akıl. asla maddî olmayan mufârık suretlerden ibarettir. Fahreddin er-Râzî ve İbn Teymiyye gibi bazı bilginler, filozofların aslında Cebrail’in hariçte bir varlığı bulunduğuna inanmadıklarını ileri sürmüşlerdir.
Kaynaklarda Cebrail ile ilgili tartışmalardan biri de onun tafdîli konusudur. Fahreddin er-Râzî ile Zemahşerî gibi bazı Sünnî ve Mu’tezilî âlimlerin, Cebrail’in Hz. Peygamber de dahil olmak üzere bütün yaratıkların en üstünü olduğunu kabul etmelerine karşılık İslâm âlimlerinin çoğunluğuna göre Cebrail bütün meleklerden ve peygamberler dışındaki insanlardan üstündür.
İslâm âlimleri arasında Cebrail konusundaki bu tartışmalar daha çok onun mahiyeti, temessülünün keyfiyeti ve re-el varlığının bulunup bulunmadığı noktalarında toplanmaktadır ki esasen bu hususlarda akıl yürüterek kesin bir sonuca varmak mümkün görünmemektedir. Zira Cebrail gayb âlemine ait varlıklardan biri olduğundan onun mahiyeti ve nitelikleri konusu aklın sınırları ötesinde kalmaktadır. Bununla birlikte Cebrail’in cismanî değil ruhanî bir varlık olduğunu kabul edenlerin görüşü daha ağır basmaktadır. Zira onu cisim kabul edenler, daha çok dış dünyada gerçekliği bulunan her şeyi duyular alemindeki varlıklara kıyas etmişlerdir ki bunun yanlışlığı açıktır.
Fazlurrahman’ın. Cebrail’in insan şekline girerek Hz. Peygamber’e geldiğine dair hadislerin Ehl-i sünnet âlimlerince uydurulmuş olduğu yolundaki iddiası ilmî dayanaklardan yoksundur. Zira söz konusu hadislerden başka Kur’ân-ı Ke-rîm’de de Cebrail’in insan şeklinde Hz. Lût‘a, Hz. İbrahim’e ve Hz. Meryem’e göründüğü açıkça bildirilmiştir. Bazı âyetlerde Cebrail’in vahyi Hz. Peygamber’in kalbine indirdiğinin belirtilmesi temessülün reddi için delil teşkil etmez. Ayrıca eğer peygamber meleklerden seçilseydi onun da ancak insan şeklinde gönderileceğini belirten âyet de Cebrail’in temessülünün mümkün olduğunu göstermektedir. Cebrail’in mahiyetiyle ilgili hadislerin tamamını İsrâiliyat cinsinden kabul etmek de imkânsızdır. Zira meselâ Cebrail’in kanatlı olduğuna dair rivayetler, Kur’ân-ı Kerîm’de melek hakkında verilen bilgilere uymaktadır. Kaldı kite-messülle ilgili hadisler, değişik sahâbîler tarafından rivayet edilmek suretiyle neredeyse tevatür derecesine ulaşmıştır.
Filozofların ve bazı sofilerin Cebrail’i peygamberin zihnî tasavvurlarının sembolik bir ifadesi gibi gösteren yorumları da âyet ve hadislerin açık ifadelerine uymamaktadır. Nitekim Kur’ân-ı Kerîm’de, bir yerde Hz. Peygamber’in Cebrail’i apaçık bir ufukta, başka bir yerde de onu sidretü’l-müntehâ‘da kesin olarak gördüğü ve gözünün gördüğünü gönlünün yalanlamadığı açıkça bildirildikten sonra bu konuda Hz. Peygamber’le tartışılmasını yasaklayıcı bir üslûp kullanılmaktadır. İslâm filozoflarının Cebrail’i faal akıl olarak kabul etmeleri ise tamamen Aristocu ve Yeni Eflâtuncu felsefelerin bir sonucu olup ümî ve dinî bir değer taşımayan kozmik akıllar nazariyesine dayanmaktadır.
J. Pedersen gibi bazı müsteşriklerin, Hz. Peygamber’in Cebrail hakkındaki bilgileri yahudilerden aldığına ilişkin iddiaları ciddiyetten uzaktır. Zira Hz. Mûsâ’-ya gelen Cebrail’in Hz. Muhammed’e de gelebileceğini kabul etmemek ancak dinî taassupla izah edilebilir.
Cebrail hakkında yazılmış müstakil risaleler mevcuttur. Sühreverdî el-Maktûl’ün Risâle-i Per-i Cibril’i, Muhammed b. Yûsuf el-Kirmânrnin Şerhu hadîsi sü’âli Cibril”, Fusûsü’l-hikem şârihi Abdullah Bosnevi’nin Türkçe olarak kaleme aldığı Risale îî temessüli Cibril’i ve Ahmed Muhyiddin Gülşenfnin Şerhu hadîsi Cibril’i bunlardan bazılarıdır.
Diyanet İslam Ansiklopedisi