Cenaze Salası, Osmanlı teşrifatında cenaze olaylarıyla önemli vefat haberlerinin duyurulması için okunan sala.
Dinî mûsikinin cami mûsikisi formlarından biri olan sala, Hz. Peygamber’e övgü İfade eden ve salâtü selâm adıyla da anılan Arapça ibarenin belli beste ile okunmasına denir. Bu ibare bazı değişikliklerle okunduğu yere, zamana, besteye ve makama göre farklı adlar almıştır. Cenaze salası, ölüm haberinin duyurulması maksadıyla minarelerden okunan salâtü selâm ile cenazenin kabrine götürülüşü sırasında tertip edilen cenaze alayında ve definden sonra okunan sala olmak üzere iki çeşittir.
Hz. Peygamber ölüm haberinin eş dost ve sâlih kişilere duyurulmasını tasvip etmiş. Habeşistan Necâşîsi’nin vefatını, Zeyd b. Harise, Ca’fer b. Ebû Tâlib ve Abdullah b. Revâha’nın şehâdet haberini bizzat duyurmuştur. Osmanlılar’da eski devirlerden beri önemli kişilerin ölüm haberleri şehirlerin büyük camilerinin minarelerinden sala verilmek suretiyle halka duyurulmuştur. Tarihî kaynaklarda, özellikle vak’anüvis tarihlerinde padişahların vefat haberlerinin bu şekilde duyurulduğuna dair kayıtlar mevcuttur. Bu kayıtların çoğu XVI. yüzyıl ve sonrasına ait olmakla birlikte bunlarda cenaze salası vermenin “de’b-i kadîm, mu’tâd-ı kadîm” olduğu ifade edilmiştir. Esad Efendi, padişahlarla hanedan mensupları ve devlet ricalinin ölümlerinin, İstanbul kadısına veya müezzinbaşılara buyruldu çıkarılarak Ayasofya. Sultan Ahmed, Süleymaniye ve Fâtih gibi selâtin camilerinde okunan salalarla ilân edildiğini ve ayrıca dellâl ve münâdîler vasıtasıyla halka duyurulduğunu belirtmektedir.
Cenaze salası bir nevi ölüm ilânı mânasını taşımakla birlikte ölenin kimliğinin bilinmesine ayrıca ihtiyaç olduğundan bu bilgiler sala verildikten sonra dolaştırılan dellâl ve münâdîlerle duyurulurdu. Bu görevliler şehrin belli başlı yerlerini dolaşarak ölenin isim, şöhret, nesep ve mesleğine ait özlü bilgileri ve cenazenin nereden, ne zaman kaldırılacağını kalıplaşmış ifadelerle tekrarlayarak bildirirlerdi. Otuz kırk yıl öncesine kadar bilhassa Anadolu şehirlerinde devam eden bu sala, dellâlın bir çeşit makamla, “Vakt-i sala! Ey cemâat-i müslimîn. hâzır olun! Camii’nde öğle namazında filân oğlu filânın cenaze namazı vardır. Sevabından gafil olmayın! Rahmet ile anana Teâlâ rahmet eyleye!'” gibi ifadeleri yüksek sesle söylemesi şeklindeydi. Vefat eden ulemâdan biri ise şehrin birkaç camiinde sala verilirdi.
Minarelerde okunan cenaze salası cuma salası ile aynı metne dayanır. Bu sebeple cuma namazı için verilen sala, cenaze salası yerine de geçtiğinden bu vakitte ayrıca cenaze için sala okunmazdı. Nitekim Selânikî, II. Murad’ın vefatı üzerine II. Mehmed Manisa’dan İstanbul’a gelerek tahta çıktığında müezzinlerin cuma salası okumakta olduğunu söyledikten sonra. “Merhum Dadisahın dahi cenaze salası onunla iktifa olundu” diyerek ayrıca sala verilmediğini belirtir. Cenaze salasının sonuna ölüm hakkındaki bazı âyetlerin eklendiği ve cuma salasından bu şekilde ayırt edildiği de bilinmektedir. Bazı kayıtlar, minarelerde sala vermenin, belli bir vakti olmayan cenaze namazının kılınacağı zamanı haber vermek maksadıyla okunduğunu, bu âdetin İlk olarak Mısır’da Fâtımîler zamanında başladığını göstermektedir. Günümüzde de sala, namaza katılacak kimselerin hazırlanması için cenazenin kaldırılacağı vakit namazından bir saat önce okunmak suretiyle devam etmektedir.
Cenaze namazından sonra teşkil edilen cenaze alayı sırasında okunan sala ise bir nevi zikir şeklinde ve cemaatin de katılmasıyla icra edilir. Bazı farklı metinleri olmakla birlikte en yaygın saiâ şöyledir:
Cenaze alayında sala şu şekilde okunurdu: Birinci safhada cenaze alayı yola koyulunca bir kişi kısmını okur. güzel sesli bir grup da der. Bu sırada cemaat yürüyüş temposunda hep bir ağızdan “hû” ism-i şerifini zikreder. Kabre varılıncaya kadar sala ve zikir tekrarlanır. İkinci safha definden sonradır. Defni takiben okunan aşr-ı şerifin ardından yine bir kişi baştan kadar olan bölümü okur, ardından cemaatin tamamı cümlesini bestesine uygun bir şekilde söyler. Bu şekilde sala sona erer.
Hüseynî makamındaki bu eserin Mu-zıkalı Hafız Yaşar (Okur) ve Eyyûbî Hafız Ali Rıza’dan (Sengel) derlediği notasını Nazarî-Amelî Türk Musikisi adlı eserinde neşreden Subhi Ezgi, herhangi bir kaynak göstermeden bestekârının Hatîb Zâkirî Hasan Efendi olduğunu kaydeder. Halil Can ise bu eserin Buhûrîzâ-de Mustafa Itrî tarafından bestelendiğini belirtmektedir.
Cumhuriyetten sonra bazı resmî zevatın ve önemli kişilerin cenaze alayları bando-muzıka eşliğinde cenaze marşı çalınarak yapılmakta, diğer ölülerin kabre götürülüşü sırasında cenaze salası okunma maktadır. Ancak bazı şeyhlerin ve ünlü kişilerin cenazelerinin sala okunarak kaldırıldığı da görülmektedir. Nitekim Hafız Burhan, Hafız Mecid Sesigür ve Hüseyin Sebilci gibi musikişinaslarla Şeyh Muzaffer Ozak’ın (ö. 1985) cenaze merasimleri bu şekilde icra edilmiştir.
Diyanet İslam Ansiklopedisi