Cihannümâ, Kâtib Çelebi‘nin (ö. 1067/1657) coğrafyaya dair meşhur eseri.
Osmanlı ülkelerinin ilk sistematik coğrafya kitabı olma özelliği taşıyan Cihannümâ, değişik ilim sahalarına ilgi duymuş olan Kâtib Çelebi’nin en önemli eserleri arasında yer alır. 1055 (1645) Girit seferi dolayısıyla haritalara ve coğrafya kitaplarına merak salan Kâtib Çelebi eserinin giriş kısmında, coğrafyanın insana oturduğu yerde dünyayı gezen seyyahlar gibi âlemi dolaşıp görme imkânı verdiğini, bu eserlerin okunmasıyla ömürleri boyunca seyahat edenlerden daha çok bilgi sahibi olunacağını söyleyerek coğrafyanın faydalarını belirtir. Daha sonra Cihannümâ’yı telif sebebini Arapça, Farsça ve Türkçe yazılmış coğrafya kitaplarının yetersiz olması, buna karşılık Batıda bu ilme büyük önem verilmesi şeklinde açıklar. Bu gaye ile coğrafya alanında çeşitli kitaplardan faydalanarak İslâm coğrafyacılarının eksiklerini telâfi etmeyi ve coğrafya ilminin kendi zamanındaki durumunu ortaya koymayı düşünür. Kâtib Çelebi ayrıca Cihannüma’nın İki bölümden meydana gelen bir eser olduğunu, birinci bölümün sadece denizler, nehirler ve adalardan, ikinci bölümün karalardan, alfabe sırasıyla şehirlerden, hicrî VII. (XIII.) yüzyıldan sonra keşfedilen ülkelerden bahsettiğini de ifade eder.
Bugüne ulaşan çeşitli nüshalarından anlaşıldığına göre Cihannüma, kaynak niteliğindeki malzemesi ve planları itibariyle değişik tarihlerde iki defa kaleme alınmış, ancak her ikisi de tamamlanmadan bırakılmıştır. Büyük ölçüde bir kozmografya kitabı şeklinde Ortaçağ’ın klasik Arap eserleri model alınarak planlanan ve 1648’de hazırlanmaya başlanan ilk telif, bir kısım Avrupa ülkeleri hakkında kaynak bulunamadığı gerekçesiyle bitirilememiştir. Eserin bu ilk telifinde eski filozofların “anâsır-ı erbaa” (hava. ateş, su ve toprak) tertibi esas alınmış ve bu bölümlerde bütün coğrafya bilgilerinin ortaya konulması planlanmıştı. Ancak müellif sadece sulardan bahseden üçüncü bölümü tam olarak yazabilmiş, burada Ortaçağ coğrafyacılarınca da bilinen deniz, nehir ve gölleri anlatmıştır. Dördüncü bölüm yeryüzüne ayrılmıştır. Ülkelerin ve şehirlerin ele alınacağı belirtilen bu bölümde sadece girişle dünyanın ölçüsü, Batlamyus’un “yedi iklim’i ile Ortaçağ coğrafyacılarının “yirmi altı iklim’i (ekâlîm-i örfiyye) ve “memleket” tasvirlerinin bir kısmı yer almaktadır. Bunların arasında müslüman İspanya (Endülüs), Kuzey Afrika (Mağrib) ve Osmanlı ülkesi (İklînvi Rûm) bulunmaktadır. İklîm-i Rûm bahsinde önce İstanbul, Edirne ve Bursa gibi üç Osmanlı başşehrinin tavsifi yapılmış, ardından Osmanlı Devleti’nin Avrupa’daki topraklan olan Rumeli, Bosna ve Macaristan konu edilmiştir. Müellifin hemen hemen kendinden önceki coğrafyacıları takip ederek toplamış olduğu malzemeyi içine alan bu bölüm eserin en önemli kısmıdır ve yaklaşık beşte dörtlük bir bölümünü meydana getirmektedir. Bu ilk telife ait yazmaların hepsinde son bahsedilen şehir Macaristan’daki Hatvan’dır. Yazmaların bir kısmında, Atlas Minör müellifi G. Mercator’un (ö. 1598) projeksiyonunda yapılmış bir dünya haritasından başka denizleri, nehirlerin yataklarını ve sancakları gösteren 100 kadar küçük ayrıntılı harita da bulunmaktadır. Bunlar daha öncekiler gibi yuvarlak çizilmiş olup oldukça itinalı yapılanları vardır. Müellif özellikle burada faydalandığı Batı kaynaklarından da bazı bilgiler aktarmaya çalışmıştır.
İlk telif teşebbüsünü. Endülüs, Mağrib ve Rum’dan sonraki döndüncü iklimde konu edeceği Atlas Okyanusu adalarından İngiltere, “Hibrenya” ve İzlanda’yı kaynak ve bilgi yetersizliğinden dolayı yazamaması sebebiyle tamamlayamayan ve bu arada gördüğü A. Orteüus’un coğrafya kitabının tercümesini bekleyerek çalışmalarına ara veren Kâtib Çelebi, daha sonra Karaçelebizâde Mahmud Efendi’nin terekesinden Orteüus’un eseri yerine G. Mercator — J. Hondius’un Atlas Minor’unu (Arnheim I6ll) elde edip bunu yeni tanıştığı Fransız mühtedisi Şeyh Mehmed İhlâsfye tercüme ettirmeye başladı (I654). Bu eserin tercümesi Atman memleketlerinden Bavyera’nın tasvirine gelince, Kâtib Çelebi çevirinin üçte ikilik kısmından bir an önce faydalanmak için 1654 Aralığı sonlarında Cİhannümö’yı yeni baştan yazmaya girişti. İkinci telifte müellif Atlas Minor’-dan başka Doğu ve Batı kaynaklarından da onları değerlendirmek suretiyle büyük Ölçüde faydalandı. Burada ismi verilen Batı kaynaklı eserlerin sayısı onu.
Doğu kaynaklı eserlerin sayısı ise 150-yi bulur. Aralarında Kitâb-ı Bahriyye, Târih-i Hind-i Garbî, Acâibü’l-Letâyif ve Kitâbü’l-Muhit gibi eserlerin de bulunduğu Doğu menşeli kaynakların fazlalığı dolayısıyla Cihannümânın bu telifi, XVII. yüzyıl ortalarına kadar İslâm coğrafya eserlerinin bibliyografyasını da vermektedir.
Cihannüma’nın ikinci telifi ilkinden esaslı şekilde ayrı olduğu gibi doğrudan doğruya başka eserlere de bağlı değildir. Fizikî coğrafyaya ait oldukça ayrıntılı bir girişten ve Kristof Kolomb ile Macellan’ın ünlü keşif seyahatlerinin söz konusu edildiği genel bir bölümden sonra Kâtib Çelebi Batı kaynaklarını kullanarak eserine doğuda Japonya ve Asya’nın tasvirî coğrafyası ile başlamaktadır. Batıya ve İslâm dünyasına doğru ilerledikçe kitabî kaynaklar dışında kendisi tarafından çeşitli yollarla toplanmış bilgiler ağırlık kazanmakta. Doğu ve Batı kaynaklan ikinci plana düşmektedir. Müellif ele aldığı ülkelerin durumunu, idarî bölümlerini, saltanat şekillerini, siyasî yapılarını, halkın ahlâk ve âdetlerini, binalarını, su, hava, nehirler, dağlar ve bitkilerini, yetiştirilen ürünleri ayrıntılı şekilde anlatmıştır. İkinci telifte Cihannümâ’yı diğer Osmanlı coğrafya eserlerinden ayıran başlıca özellik, kıta tasnifine göre coğrafî bilgilerin düzenlendiği fasıllara yer verilmesidir. Burada dünyanın beş kıtası altıya bölünerek, gerek Batı kaynaklan gerekse İslâm coğrafyacılarının tasniflerinden farklı şekilde Japon adalarından başlanması esere sistematik bakımdan ayrı bir nitelik kazandırmıştır. Ancak Kâtib Çelebinin erken ölümü sebebiyle Cihannümâ’r\m bu ikinci şekli de tamamlanamamıştır. Müellif eserin ikinci telifini Osmanlı Devleti sahasına kadar getirmiş ve ele aldığı son yer Van olmuştur.
Cihannüma, İbrahim Müteferrika’nın bastığı eserlerin on birincisi olarak 10 Muharrem 1145’te Müteferrika Matbaası”nda basılmıştır. Tam olmamakla birlikte çeşitli Batı dillerine çevrilmiş, ayrıca muhtasarları ve ilâveleri de yapılmıştır.
İbrahim Müteferrika, eseri ilki Asya’yı, ikincisi Avrupa’yı ve dünyanın geri kalan kısımlannı ihtiva etmek üzere iki cilt halinde neşretmeyi planladığı halde sadece Asya’yı anlatan bölümü yayımlayabilmiştir. Ayrıca “Tezyîlü’t-tâbi1” adıyla yazdığı zeyilde neşre esas olarak doğrudan müellif nüshasını kullandığını açıklamıştır, Kâtib Çelebi’nin derkenar’da verdiği bilgilerin bir kısmı basma nüshaya alınmadığı halde Ebû Bekir b. Behrâm ed-Dımaşkl’nin verdiği aynı konuyla ilgili bilgiler metin içine alınmıştır. Ayrıca 422. sayfadan itibaren eserin sonuna kadar mevcut bilgiler, DımaşkVnin Cihannümâ zeylinden bazan seçilerek ve kısaltılarak, fakat genel olarak bütünüyle yapılan nakillere dayanır. Müteferrika’nın esere ilâve ettiği kırk levha ve haritadan Azerbaycan ve Anadolu’ya ait olanlar Ebû Bekir ed-Dımaşki’ye aittir. Diğerleri ise Avrupa haritalarına göre hazırlanmıştır. Bundan dolayı matbu Cihannümâ, Kâtib Çelebi’nin telif ettiği orijinal nüsha esas olmak üzere İbrahim Müteferrika tarafından yapılan ilaveli bir neşirdir.
Coğrafya alanında Doğu anlaşıyından Batı anlayışına geçişte önemli bir yere sahip olan Cihannümâ’nın gerek aslı ve matbu nüshası, gerekse Bat dillerine çevirileri birçok Batılı seyyaha, özellikle XIX. yüzyılın ilk yansında coğrafî yerlerin tesbit ve tanınmasında önemli derecede yardımcı olduğu gibi Osmanlı Dev-leti’nde aydın kitlenin görüş açısını da büyük ölçüde genişletmiş ve bu sahada başka eserlerin yazılmasına yol açmıştır. Bu sebeple eser, Bat ile geniş kültür birliğini hedefleyen çalışmaların bir sembolü olmuştur.
Diyanet İslam Ansiklopedisi