Çardarb Nedir, Ne Demek, Hakkında Bilgi, Hakkında Bilgi

Çârdarb, Kalenderîler’le diğer bazı tasavvuf! zümrelerin uyguladıkları saç, sakal, bıyık ve kaşları tamamen kesme geleneği.

Farsça çar, çehâr (“dört”) ve Arap­ça darb (“vuruş”) kelimelerinden oluşan ve sözlükte “dört vuruş” anlamı­na gelen çârdarb, Kalenderiyye’nin özel­likle Cevlâkıyye kolunda bazan da ab­dal, Melâmî, Şemsî ve Bektaşî gibi tasavvufi zümrelerde uygulanan saç, kaş, sa­kal ve bıyığı ustura ile kazıma geleneği­ni ifade etmek üzere kullanılan bir ta­savvuf terimidir. Bu gelenek büyük bir ihtimalle VI. (XII.) yüzyılın ikinci yarısın­da Kalenderîler arasında ortaya çıkmış ve yaygınlaşmıştır. Çünkü bu tarihten önce Kalenderîler arasında böyle bir âde­tin mevcut olduğunu gösteren bir kay­da henüz rastlanmamıştır. Bu şekilde tı­raş olanlarla Budist rahip teşkilâtı Sang-halar ve bunlan takip edenler arasında bazı benzerliklerin bulunması, çârdarb uygulamasının Hint kökenli olması İh­timalini kuvvetlendirmektedir. Nitekim çârdarbın ilk uygulayıcıları oldukları sa­nılan Cemâleddîn-i Sâvî (ö. 630/1232-33) ile arkadaşlarından Muhammed-i Belhî, Osmân-ı Rûmî ve Ebû Bekr-i İsfahâni-nin Hindu geleneklere yabancı olmadık­ları bilinmektedir.

Bu geleneği Hz. Âdem ile başlatan Ka­lenderîler’in iddiasına göre Hz. Âdem cennetten çıkarıldığında çıplaktı, vücu­dunda hiç kıl yoktu, Allah’tan utandığı için mahrem yerlerini incir yapraklarıyla örttü. Fakat sonra insan vücudunda kıl­lar bitki gibi türedi. Bu dünyaya nasıl geldiysek öteki dünyaya da öyle gitme­miz için sonradan çıkan bu kılların orta­dan kaldırılması gerekir.

Menkıbeye göre çârdarbı gelenekleştiren Cemâleddîn-i Sâvî. Dımaşk’ta Zey-neb bint Zeynelâbidîn’in türbesi civarın­da sadece mahrem yerleri birkaç yap­rakla örtülmüş çıplak bir pîr görür. Son­radan bir süre birlikte oldukları Celâl-i Dergezînî adındaki bu pîrin vücuduna eli­ni sürünce vücudundaki bütün kıllar, sag, sakalı, bıyığı ve kaşları tamamen dö­külmüş, bu sırada kendisini ziyarete ge­len Muhammed-i Belhî ile Ebû Bekr-i İsfahânrnin ona el sürmeleri üzerine on-lann da vücutlarında kıl kalmamıştır. Başlangıçta onların bu davranışlarına tepki gösteren yöre halkı keramet sahi­bi olduklarını görünce kendileri de çâr­darb olmuşlardır.

Kalenderiler’e göre yüz güneşe, kıllar buluta benzer. Güneşin görülmesi için bulutun aradan çekilmesi gerekir. Bu­lut olmadığı zaman güneş dünyayı ay­dınlatır. Sevenle sevilen arasında bir kıl dahi bulunmamalıdır. Kıllar İnsanın gü­zelliğini örter ve onun en güzel biçimiy­le görülmesini engeller. Bu yüzden en­gellerin ve perdenin kaldırılması gere­kir. Kalenderîler, zikir esnasında vecde gelen sâlik için “kalbi çârdarb ile zikreyledi” deyimini kullanırlar.

Güneşten daha güzel buldukları insan yüzünün kıllarla kaplanmasını doğru bul­mayan abdallar da çârdarb olurlar, Hat­ta bazı tasavvufî zümreler Allah’ı da “tüy­süz bir genç” (şâbb-ı emred) şeklinde ta­savvur etmişlerdir.

Çârdarb kelimesi yerine “çârdarb zeden”, “dek zeden” deyimleri de kullanı­lır. Çârdarb olmuş dervişe de “çârdarb-zede” veya “dekzede” denir.

Diyanet İslam Ansiklopedisi

Daha yeni Daha eski