Çöğür Şairleri. Besteledikleri türkülerini çöğür eşliğinde çalıp okuyan saz şairlerine bu ad verilir. XVII. yüzyılda büyük itibar gören çöğür, bu yüzyılda ordu ve halk zümreleri içinde geniş kitlelere hitap eden saz şairlerinin başlıca sazlarından olmuştur. İstanbul’da yaklaşık 300 sazendenin çöğür çaldığını ifade eden Evliya Çelebi, bunlar arasında Demiroğlu, Molla Hasan, Kuroğlu, Gedâ Muslu, Kara Fazlı, Celeb Kâtibî. Sarı Mukallid, Kayıkçı Mustafa, Celeb Gedâyî, Hâkî ve Türâbînin isimlerini zikretmektedir. “Çöğürcü” tabirine ancak XVII. yüzyılda rastlanıyorsa da “çöğür şairleri” sözünün o yıllarda henüz kullanılmadığı bilinmektedir. Bu dönemde çöğür çalmakla tanınmış sazendelerden yeniçeriler arasında yetişenlere “yeniçeri şairi” veya sadece “şair” denilmekteydi. Bu sebeple ünlü saz şairi Âşık Ömer’in Şâirname’sinde “çöğür şairi” tabirine rastlanmamaktadır. Bu şairlerin bir kısmı yeniçeri seğirdim odalarında veya diğer yeniçeri topluluklarında, bir kısmı da halkın ve devlet erkânının arasında sanat faaliyetlerini sürdürmekteydi. XVII. yüzyılda çöğürün Osmanlı sarayına kadar yükseldiği. Sultan IV. Murad’dan (1623-1640) Sultan II. Ahmed’e kadarki devrede saraydaki yerini koruduğu görülmektedir. Asrın tanınmış çöğürcülerinden Mehmed Ağa’nın IV. Murad’ın huzurundaki icralarda fasıl heyetinde yer alması ve buna benzer daha birçok örnek, bu yüzyılın ilk yarısında çöğüre olan rağbetin bir göstergesi olduğu gibi çöğürün sadece bir saz şairi çalgısı olmayıp Türk mûsikisinde fasıl sazı hüviyetini aldığını göstermesi bakımından da ilgi çekicidir. Kapsam olarak birçok halk çalgısını içine alacak şekilde gelişen çöğür, yüzyılın sonunda her türlü halk çalgısı için kullanılan genel bir terim mahiyetini almıştır. Ayrıca IV. Murad’ın huzurunda yapılan bir alayda altı fırka halinde geçen mûsiki takımının sonuncusu olan çöğürcülerin büyük bir takdirle izlendiği nakledilmektedir.
Çöğür şairleri tabiri XVIII. yüzyılın başlarında ortaya çıktı. Çöğür eğitimi de önceki yüzyıldaki şekliyle devam etti. Bu dönemde Osmanlı sarayında çöğür dersi veren birçok sanatkâr arasında ünlü nakkaş ve saz şairi Levnide (ö. 1732) bulunuyordu.
II. Mahmud tarafından 1826’da yeniçeriliğin kaldırılması sırasında onları hatırlatacak her türlü maddî ve manevî kültür zarar gördüğü gibi mehterhane kapatılmak suretiyle asırlardır dayanışma halinde olan mehter mûsikisi-saz şairleri kültürü arasındaki bağ koparılarak yerine Avrupa bandosu kuruldu. Çöğür şairleri de büyük ihtimalle yeniçerilikle ilgilerinin devam etmemesi için II. Mahmud zamanında kurulan bir teşkilâta bağlandı. Böylece Osmanlı Devleti’nde mûsiki alanında Batılılaşma hareketi başlarken çöğür şairleri tabiri de gittikçe unutularak yerini “âşık” ve “saz âşıklara bıraktı. Âşıkların en önemli sazı olan çöğür ise zamanla meydan sazı, divan sazı gibi adlarla anılmaya başlandı. Ancak Tanzimat’tan sonra Batı tesiri altına giren Türk edebiyatı, bir sadeleşme ve halk edebiyatı verimlerine yönelme hareketi içine girince çöğür şairleri de bu özellikleriyle hatırlanmışsa da bu durum çöğür şairleri devrinin sona ermesine engel olamamıştır.
XX. yüzyılın başında millî edebiyat ve Türkçü düşüncelerin tesiriyle halk edebiyatı yeniden gündeme geldiğinde çöğür şairleri tabiri de zaman zaman kullanıldı. Bunlar arasında Rıza Nur’un Tanrıdağ Mecmuası’nda yayımlanan halk şiiri araştırmaları zikredilebilir. Günümüzde ise hemen hemen unutulan çöğür şairleri, mûsiki unsuruna ağırlık vererek saz şairleri hakkında araştırmalar yapan Haydar Sanal tarafından bir incelemeye konu edildiği gibi {Çöğür Şâirleri I: Armutlu) İstanbul Teknik Üniversitesi Türk Mûsikisi Devlet Konservatuarı’nın mûsiki tarihi dersleri müfredat programında da yer almıştır.
Diyanet İslam Ansiklopedisi