Darülmuallimin Nedir, Ne Demek, Tarihçesi, Hakkında Bilgi

Dârülmuallimîn. Osmanlı Devleti’nde 1848-1924 yılları arasında faaliyet gösteren erkek Öğretmen okullarına verilen ad.

Osmanlılar’da öğretmen yetiştirmek için oku! açma fikrinin ortaya çıkması Tanzimat dönemine rastlar. Ancak da­ha önceki devirlerde de “müderris” de­nen hocaların medreselerden yetiştiği, bunun yanında Fâtih Sultan Mehmed zamanında (1451-1481) sıbyan mektep­lerine öğretmen yetiştirmek için özel bir program uygulandığı, Ayasofya ve Eyüp medreselerinde uygulanan bu program­da âdâb-ı mübâhase ve usûl-i tedrîs gi­bi pedagojik formasyon derslerinin bu­lunmasına Özen gösterildiği bilinmekte­dir. Fakat bu sonuncu uygulama daha sonraki dönemlerde devam etmemiştir.

Tanzimat’ın ilânından sonra II. Mahmud devrinin (1808-1839) son zamanla­rında açılan rüşdiye mekteplerine öğret­men yetiştirmek amacıyla 16 Mart 1848’de İstanbul’un Fatih semtinde dârülmu-allimîn adıyla bir öğretmen okulu açıldı. Üç yıllık olan bu okulun ilk müdürü Ahmed Cevdet (Paşa) idi. Cevdet Paşa ta­rafından hazırlanan ilk dârülmuallimîn nizâmnâmesi de 21 Mayıs 1852 tarihin­de yürürlüğe girdi. Bu nizâmnâmede dârülmuallimînin idarî ve malî teşkilâtının yanında mektebe kabul şartlan, burada okutulacak dersler ve mezunların duru­mu ele alınmıştır. Okutulacak dersler arasında öğ­retmenlik mesleği için zaruri olan usûl-i ifâde ve tâlim dersi de bulunuyordu. An­cak bu derse daha sonraki programlar­da rastlanmamaktadır.

1857’de Maarif Nezâreti’nin ku­rulup 1862’den sonra sıbyan mekteple­rinin buraya bağlanması üzerine bu mek­teplerin de öğretmen ihtiyacını karşıla­mak için 1868’de Dârülmuallimîn-i Sıbyân adı altında iki yıllık bir öğretmen okulu daha açılmış ve müdürlüğüne Meh­med Cevdet Efendi getirilmiştir. İstan­bul’un Beyazıt semtindeki metruk Matbaa-i Âmire’de öğretime başlayan bu mektepte eskiden beri sıbyan mekteple­rinde okutulmakta olan elifba, Kur’ân-ı Kerîm, tecvid ve ilmihal derslerinin yanı sıra hesap, ahlâk ve coğrafyaya giriş ile usûl-i tedrîs adı altında öğretim meto­du derslerine yer verilmiştir. Ancak muhaliflerin menfi propagandası yüzünden birkaç yıl sonra kapatılan Dârülmualli­mîn-i Sıbyan. Maârif-i Umûmiyye Nizam-nâmesi’nin neşrinden sonra Mehmed Cevdet Efendi’nin gayretleriyle 1872 yı­lında tekrar açıldı ve müdürlüğüne yine bu zat getirildi. 1874’te ayrıca yeni usule göre eğitim metotlarını İstanbul, Üsküdar, Galata ve Eyüp’teki öğretmenlere uygu­lamalı olarak öğretmek üzere Dârülmu­allimîn-i Sıbyân’ın yanında bir de Numu­ne Mektebi açıldı.

Millî eğitimin bütün konularını içine alan Maârif-i Umûmiyye Nizamnâmesi’n-de öğretmen okulları meselesi genel esaslara bağlanarak öğretmen yetişti­ren kurumların hepsinin bir çatı altın­da toplanmasına çalışıldı. Büyük ölçüde Fransa maarifinden uyarlanan nizamna­menin neşrinden önce okullarda herhan­gi bir derecelenme yoktu. Nizamname­nin 52. maddesinde bütün mekteplerin çeşitli dereceleri için İstanbul’da geniş kapsamlı bir dârülmuallimîn açılması ön­görülmekteydi. Bünyesinde rüşdiye, idâ-dî ve sultânı şubeleri bulunan ve Büyük Dârülmuallimîn adı verilen bu mektebin her şubesi fen ve edebiyat kollarına ay­rılacaktı. Daha sonraki maddelerde ay­rıntılı bir şekilde her şubenin öğretim süresi, okutulacak dersler, öğrencilerin uyacakları kurallar belirtilmişti. 1870 yı­lında sadece rüşdiye şubesi açılabilen Büyük Dârülmuallimîn’in idâdî şubesi 1874’te açılmış, mevcut olan sıbyan şubesi ise ancak bu tarihte buraya bağlanabilmiş, fakat bu şube yarı müstakil statüde tu­tulmuştu. Kadın öğretmen yetiştirilme­si için de 1870 yılında dârülmuallimât adıyla bir kız öğretmen okulu daha açıl­mış, ayrıca 1875’ten itibaren başta Bos­na. Girit ve Konya olmak üzere İstanbul dışında da öğretmen okulları açılmaya başlanmıştır.

1876 Kânûn-ı Esâsîsi’nin birçok mad­desinde eğitim konusu da ele alınmış, bu arada Büyük Dârülmuallimîn’in rüşdiye şubesine usül-i tedris dersi kon­muştur. Ancak ibtidâî ve idâdî şubele­rinde bu meslek dersi okutulmuyordu. 1879 yılında rüşdiye şubesine Mecelle ve kânûn-ı ticâret dersleri kondu, er­tesi yıl mektebin idâdî kısmı lağvedildi. 1882’de Mizancı Murad Bey’in müdür­lüğü zamanında dârülmuallimînin ıslahı için yeni bir nizâmnâme hazırlandı. Bu­na göre idâdî şubesi fen ve edebiyat kol­larına ayrılıyor ve okul yatılı hale getiriliyor­du. 1882-1883 yıllarında sıbyan şubesi yeni usule göre kısa sürede öğretmen yetiştirmek amacıyla “dârü’l-ameliyat” (pratik okul) haline getirilmiş, böylece ge­çici olarak öğretmen ihtiyacının karşılan­masına çalışılmıştı. Sıbyan şubesi 1884-1885 ders yılında tekrar eski haline çev­rildi. Öte yandan 1882’den itibaren taş­rada Kosova, Sivas. Amasya, Bursa, Sela­nik, Aydın, Halep, Ma’mûretülazîz (Elazığ), Van ve Musul vilâyet merkezlerinde dâ-rülmuallimîn açılmasına devam edilmiş­tir. 1890 yılında idâdî şubesi tekrar açıl­dı. İki yıl sonra yürürlüğe giren yeni ni­zamnameye göre Büyük Dârülmuallimîn, her birinin öğretim süresi iki yıl olan ibtidâ-iye, rüşdiye ve âliye şubelerinden oluşu­yor, öğrencilerinin tamamı burslu oku­yor ve mecburi hizmetle yükümlü tutu­luyordu. Bu arada 1892 nizâmnâmesinin dârülmuallimînle İlgili maddeleri değiş­tirilmiş ve iki yıl sonra da bütün öğret­men okulları için yeni bir müfredat prog­ramı hazırlanarak her üç basamaktaki okullar için uygulanmaya konulmuştur. Bu programa göre dârülmuallimîn me­zunu olmayan taşradaki öğretmenlerin bir süre buralarda açılan dârülmuallimîn şubelerine devam ederek eksiklerini ta­mamlamaları gerekiyordu. 1905-1906 öğretim yılında ülke İçindeki dârülmu­allimîn sayısı otuz altıya yükselmiş, bu okulların ihtiyaçları genellikle merkez­den karşılanırken mahallî imkânlardan da faydalanılmıştır. Meselâ taşrada es­ki medrese binalarından, müderris ve Öğrencilerinden istifade yoluna gidile­rek “medrese-i muallimîn” adıyla bazı mekteplerin açılmasına teşebbüs edil­miştir. Bunun bir örneği, 19 Ağustos 1322’de Bursa’da yatılı ola­rak açılan mekteptir. Aynca daha 1896 yılında “muallim imam” veya “İmam muallim” yetiştirmek üzere sancak merkezlerinde birer dârülmualli­mîn açılması fikrinin bulunduğu, bu şe­kilde öğretmen yetiştiren medreselerin de açıldığı anlaşılmaktadır.

Öte yandan daha çok sayıda öğretmen yetiştirmek amacıyla 900 kadar medre­se talebesi hiçbir imtihana tâbi tutulma­dan Büyük Dârülmuallimîn’in ibtidâiye şubesine alınmış, bina yetmeyince mek­tep Fatih Çarşamba’da kiralanan büyük bir konağa nakledilmiştir. Fakat öğren­ciler medreselerde yatıp kalkıyor, İma­retlerde yemek yiyordu. Bu olumsuz şart­ları gidermek için Nisan 1909’da Satı Bey buraya müdür olarak tayin edildi. Sat Bey’in ilk icraatı, öğrenci ve öğret­menlerden büyük Ölçüde tasfiyeler ya­parak okulu Cağaloğlu’ndaki binasına taşımak ve yatılı hale getirmek olmuş­tur. Satı Bey ayrıca iki yıl olan öğretim süresini üç yıla çıkarmış (1914’te dört yıl) ve bir uygulama okulu kurmuştur. Bu arada daha sonra Tedrisat Mecmuası adıyla çıkacak olan Tedrisât-ı İbtidâîyye Mecmuası’nı da yayın hayatına sok­muştur. 1912’de yüksek okul statü­süne kavuşan ve Dârülmuallimîn-i Âliye adını alan mektep. I. Dünya Savaşı baş­larında Moda’daki Saint Joseph, Mond­ros Mütarekesi’nden sonra buranın Fran­sızlar tarafından işgali üzerine Kadıköy Ortaokulu binasına taşınmış, bir süre sonra ise tekrar Cağaloğlu’ndaki eski yerine nakledilmiştir.

Taşradaki dârülmuallimînler ıslah edil­meye çalışılmışsa da eleman yetersizliği yüzünden umulan sonuç elde edileme­miştir. 23 Eylül 1329’da yürürlüğe giren Tedrîsât-ı İbtidâiyye Kâ­nûn-ı Muvakkat ve yine bu yıllarda yü­rürlüğe giren Vilâyetler Umumi ve Hu­susi İdaresi kanunları ile her vilâyette bir öğretmen okulu açılmaya başlanmış, bunların yönetimi ve bütçesi mahallî ida­relerin İmkânlarına bırakılmıştır. 1915’de çıkarılan Dârülmuallimîn ve Dârülmuallimât Nizâmnâmesi’nin yürürlü­ğe girmesinden sonra savaş yıllarının olumsuz şartlarının da eklenmesiyle bu okullara rağbet azalmış, okulların gider­leri ve öğretmen maaşları vilâyet bütçelerince karşılanamamıştır. Millî Mücade­le yıllarında aynı şartlar ağırlaşarak de­vam etmiş, Mondros Mütarekesi1 nden sonra çoğu ülke sınırlan dışında kalan taşra dârülmuallimînleri kendiliğinden kapanmıştır.

1923-1924 ders yılı başında İstanbul Dârülmuallimîni dahil Türkiye’de on üç öğretmen okulu bulunuyordu. 8 Nisan 1923 tarihinde yürürlüğe giren 326 sa­yılı kanunla aynı yılın eylülünden itiba­ren bütün okulların masraf ve maaş gi­derleri Maarif Vekâleti bütçesinden kar­şılanmaya başlanmış, daha sonra öğret­men yetiştirme konusu yeni esaslara bağlanmıştır.

Diyanet İslam Ansiklopedisi

Daha yeni Daha eski