Dede Nedir, Ne Demek, Tarikatlarda Dedelik Ünvanı, Hakkında Bilgi

Dede. Anadolu’da kurulan bazı tarikatlarda belli bir mertebeye ulaşan dervişlere verilen unvan.                 

Türkler arasında halka yol gösteren tecrübeli ve bilgili kişilere eskiden beri ata ve baba denirdi. Bu iki unvanın ilk Yesevî dervişleri hakkında kullanıldığı bilinmektedir. Daha sonraki dönemler­de dede unvanı da ata ve baba gibi bir saygı ifadesi olarak kullanılmıştır. Me­selâ Korkut Ata’ya aynı zamanda Dede Korkut denilmekteydi. Türkçe olan de­de kelimesinin dedegân şeklindeki Fars­ça çoğul şekli de kullanılmıştır.

Dede unvanının yaygın olarak kulla­nıldığı tarikatlar Mevlevîlik ve Bektaşî-lik’tir. Mevlevîlik’te ikrar verip bin bir gün hizmetini bitirdikten sonra çile çıkarmış, dervişlik payesine erişerek dergâhta hüc­re sahibi olmuş sâlike dede veya derviş adı verilir. Bu tarikatta aşağıdan yuka­rıya muhiblik, dervişlik, şeyhlik ve hali­felik şeklinde sıralanan derecelerin ikin­cisinde yani dervişlik derecesinde bulu­nan sâlike dede adı da verilir. Pfr maka­mında bulunan şeyh, Mevlânâ’yı örnek alarak bizzat müridleri terbiye ve sülük­lerini idareyle meşgul olmadığından bu iş Konya’da tarikatçı dedeye, diğer yer­lerde aşçıbaşı da denilen aşçı dedeye ait olurdu. Mevlevîlik’te dervişler aldıkları görevlere göre tarikatçı dede, aşçı dede, kazancı dede, halife dede gibi unvanlarla anılırlardı. Mevlevîlik’te çile doldurup de­delik derecesine ulaşan bir muhib için özel bir merasim düzenlenip gülbanklar çekme bir tarikat geleneği idi.

Dede ve dede baba unvanı Bektaşîlik’-te de kullanılır. Bu tarikata bağlı olan­ların sahip oldukları unvanlara göre de­receleri şöyledir: Aşık, tâlib. muhib, der­viş, baba, halife, dede baba. Hacıbektaş Tekkesi’nde pîr postunda oturan mücerred Bektaşî babasına dede baba de­nir. Burada oturan ilk mücerred dede baba Sersem Ali Baba Dede’dir (ö. 1588) Kırşehir’de Hacı Bektaş Tekkesi’ne bağ­lı dergâha Dedebağı adı verilir.

Dede unvanı az da olsa diğer bazı ta­rikat şeyhleri hakkında da kullanılmış­tır. Halvetiyye’den Dede Ömer Rûşenî, Bayramiyye’den Dede Ömer Sikkînî bu unvanla meşhur olmuşlardı. Şeyh Bed-reddin’in müridlerinden Börklüce Mus­tafa da Dede Sultan unvanıyla tanınırdı. Bundan başka 1567’de Bursa “da vefat eden Amasyalı Kara Dede, 1734’te yine aynı yerde vefat eden Erzurumlu Dede Mehmed Efendi İle Dede Cöngi de ule­mâdan oldukları halde bu unvanla meş­hur olmuşlardır.

Alevîler ve kızılbaşlar tâbi oldukları din adamlarına dede derler. Alevîlik’te de­deler ocakzâdedir. Bir kimsenin dede ol­ması için dede soyundan gelmesi şart­tır. Alevîler genellikle dedelerin Hz. Ali soyundan geldiğini kabul ederler. Dede­lerin Alevî ve kızılbaşların dinî hayatın­da çok önemli bir fonksiyonları vardır. Kendilerini dede tanıyanlardan ikrar alır. âyinleri idare eder, bağlıları arasında çı­kan anlaşmazlıkları çözümleme husu­sunda hakemlik yapar, suçlu görülenle­ri “düşkün ederler” (uyarırlar).

Anadolu’da Sünnî halk arasında da de­de inancı önemli bir yere sahiptir. Ermiş bir kişi olarak düşünülen dedelerin ölüm­lerinden sonra da insanlara yardımcı ve yararlı olacaklarına inanıldığından yatır diye bilinen kabirleri ziyaret edilerek bu­ralarda mumlar yakılır, çaputlar bağla­nır, dua edilir ve dilekte bulunulur. Me­zarlarını bozan veya buralarda uygunsuz işler yapanları cezalandırdıklarına inanı­lır. İslâm’da yeri olmayan bu tür inanç­lar, âlimlerin karşı çıkmalarına rağmen hâlâ halk arasında yaşamaktadır. Bu inançların da etkisiyle Anadolu’da çeşit­li kasabalara, köylere, dağlara, bölgele­re, semt ve mahallelere Dedeağaç, Him-metdede. Dedeli (Ağrı, Patnos’un bir bu­cağı}, Dedegül {Batı Toroslar’da bir tepe], Sinandede (Bursa’da bir semt) gibi adlar verilmiştir.

Diyanet İslam Ansiklopedisi

Daha yeni Daha eski