Def Nedir, Ne Demek, Dinler Tarihinde Def, Hakkında Bilgi

Def. Çok eski devirlerden beri tanınan ve genelde ritim için kullanılan bir çalgıdır. Kelimenin aslı Sumerce dap olup Akkadca aracılığıyla Arapça’ya ve diğer Sâmî dillere geçmiştir. Çivi yazılı Akkadca tabletler­de giş dappu/adappunun “ağaç tepsi” ve urudu adapunun “bakır def” anlamın­da kullanılması, de­fi Sumerler’in daha önce yaptıkları ağaç tepsiye bakarak icat ettiklerini ve önce­leri bu çalgının sonraki tepsiler gibi ba­kırdan yapılmış olduğunu göstermekte­dir. Ahşap kasnak üzerine ne zaman de­ri gerildiğini tesbit etmek zordur; çün­kü eski Ön Asya tasvirî sanat ürünlerin­de def daima bir daire şeklinde yandan resmedildiği için kenar ayrıntıları belirtilmemiştir. Yine en eski örneklerine Su-merler’de rastlanan davulun “çift” anla­mına gelen Akkadca bir isim taşıması, tek taraflı olan defin ondan daha önce yapıldığını gösterir. Her ne kadar Câhiliye devri Araplarına ait düff murabba’ denilen dört köşeli bir def cinsinin bazan çift taraflı yapıldığı bilinmekteyse de bu istisnaî bir durumdur; def her dönem­de ve her bölgede daima tek yüzlü ya­pılmış, hatta tepsi olarak da kullanılmış­tır. Özellikle düğünlerde def bütün çal­gıcılar adına defçi tarafından bir tepsi gibi tutularak dolaştırılmakta ve bahşiş toplanmaktadır. “Defe koymak” veya “de­fe koyup çalmak” (bir kişiyi alaya alıp çev­reye yaymak) deyimi de buradan gelmek­tedir. Alınan bahşiş tatminkâr ise def çalınıp para diğer kişilere gösterilirken cömertlik üzerine mâniler veya güzel sözler söylenmekte, ancak hali vakti ye­rinde olan bir kişinin verdiği bahşiş çok az görülürse çalgıcı tarafından def için­de abartılı biçimde çalınarak alaylı söz­lerle ilân edilmektedir.

İslâm kaynaklarında, def ve davulu ilk icat edenin Tubal b. Lamek olduğu yolunda verilen biigiler Ahd-i Atîk’ten yapılmış hatalı ve eksik nakillere dayanmaktadır. De­fin ilk defa Hz. Süleyman ile Belkıs’ın dü­ğününde çalındığı veya Araplar tarafından icat edildiği şek­lindeki rivayetler de söylentiden ibaret­tir. Ancak Ahd-i Atîk’te fazlaca anılması ve bugün de başta Araplar olmak üzere bütün Ortadoğu halkları tarafından çok sevilmesi, defin tarih boyunca en fazla Sâmîler arasında kullanıldığını göster­mektedir. Ahd-i Atîk’te çeşitli vesileler­le anlatılan eğlence ve merasimlerdeki çalgılar içinde def geniş bir yer tutmak­tadır. Ahid sandığı’nın taşınmasında, bir zaferin kutlanma­sında, Kızıldeniz’i geç­tikten sonra (Çıkış, 15/20-21) ve şükrü gerektiren herhangi bir durumda san­tur, zurna, çenkle beraber veya yalnız olarak def çalındığından söz edilir. Ahd-i Atîk’te def, özellikle dinî törenlerde kul­lanılan bir alet görünümündedir ve mezmurlann da def ve cenk eşliğinde ve­ya yalnız defle raks ederek yahut başka sazları da çalarak birlikte söylendiği an­laşılmaktadır. Tas­virî sanat eserleri üzerinde tesbit edil­diğine göre İsrâiloğulları tarafından kul­lanılan deflerin biçimleri genellikle dört köşe veya yuvarlaktı.

Câhiliye şiirine fazlaca yansımaması­na rağmen defin Araplar’ın hayatında önemli bir yeri vardı. Dinî törenlerde, sa­vaşa gidiş ve hatta çarpışmalar sırasın­da, muzaffer bir kumandanın veya önem­li bir şairin karşılanmasında, eğlence meclislerinde, düğünlerde ve yas tören­lerinde kadınlar def eşliğinde şiirler te­rennüm eder, teganni yaparlardı. Arap müziğinin üç ana usulünden biri kabul edilen hezec genellikle defle icra edilir­di. Mekke, Medine, Tâif gibi şehirlerde kurulan panayırlarda ki eğlencelerde def en gözde çalgı aletiydi. Medine’ye hicre­tinde Hz. Peygamber’i karşılayanlar ara­sında def çalan ve şiir okuyan genç kız­larla çocuklar da vardı. Savaş sırasında kadınların def eşliğinde erkekleri teşvik eden şiirler söylemesi âdetti. Uhud Gaz-vesi’nde Ebû Süfyân’ın karısı Hind baş­kanlığındaki kadınların def ve “ekbâr ya’-nî tubûl” denilen büyük deflerle Kureyş ordusunu savaşa teşvik ettikleri bilin­mektedir. Savaştan dönen kahramanların def çalarak karşılanma­sı da eskiden beri Araplar’ın bir âdetiy­di. Hz. Peygamber’in sağ salim ve mu­zaffer olarak seferden dönmesi halinde def çalıp şarkı söylemeyi adayan siyahî bir cariyeye izin verilmesi bu geleneğin devam et­tirildiğini göstermektedir.

Evlilik ve sünnet merasimleri sırasın­da def çalarak eğlenmek Arapların es­ki âdetlerindendir ve bu gelenek İslâmî dönemde de sürdürülmüştür. Çeşitli ha­dislerde özellikle nikâhın def çalınarak ilân edilmesinin istendiği görülmekte­dir. Hatta bazı hadislerden, evliliği gizli olmaktan çıkarması itibariyle def çalma­nın meşru evlilikle gayri meşru ilişkileri birbirinden ayıran bir alâmet olarak ka­bul edildiği anlaşılmaktadır. Aynı konudaki bazı hadislerde gırbâl (kalbur) kelimesi kul­lanılmıştır ki Araplar kalbur veya eleğe benzediği için defi bu şekilde de adlan­dırmışlardı. Hz. Pey­gamber’in himayesine aldığı kızlardan Fâria bint Ebû Ümâme’nin Nebît b. Câbir’le evlendirilmesi sırasında Resûlullah’ın Hz. Âişe’ye. ensann eğlenceyi sev­diğini göz önünde tutarak düğüne def çalan ve şiir söyleyen muganniyelerin gönderilip gönderilmediğini sorması, Araplar arasında düğün eğlen­celerinde def çalmanın yaygınlığı hak­kında yeterince fikir vermektedir. Gelin, güveyin evine kız arkadaşları tarafın­dan def eşliğinde götürülür ve eve va­rıldığında şiirler söylenirdi.

İslâm’ın haramların işlenmesine, kö­tülük ve haksızlıkların yapılmasına, aslî görevlerin terk ve ihmal edilmesine yol açan “lehv”i (boş ve faydasız şeylerle uğ­raşma; oyun ve eğlence) yasaklamış ve­ya kınamış olması, bazı âlimlerin mûsi­kinin dinî hükmü konusunda olumsuz tavır almalarına sebep teşkil etmiştir. Bununla birlikte doğrudan mûsikiyi de­ğil çalındığı ve dinlendiği ortamla doğur­duğu sonuçları tartışanlar da vardır. Mû­siki hakkındaki mevcut çekimser tavrın aksine düğün ve diğer merasimlerde def çalmanın caiz olduğu hususunda hemen hemen bütün âlimler görüş birliği için­dedir. Bunun sebebi, defin Asr-ı saâdef-te terkedilmeyip belli türdeki eğlence ve kutlamalarda sıkça kullanılmış ve Hz. Peygamber’in de buna ses çıkarmamış olmasıdır. Öte yandan mûsikiyi haram kabul edenler de defin bir istisna teşkil ettiği görüşündedirler. Yasaklamanın sınırlarını tesbit ederken çalgıları zilli-zil­siz veya üflemeli-vurmalı şeklinde grup­lara ayırmak da yine defin caiz oluşunu açıklamaya yöneliktir. Ayrıca kaynaklar­da defin tanımı üzerinde titizlikle durulduğu görülmektedir ki bunun sebe­bi, defe gösterilen müsamahanın diğer çalgıları içine almasını önlemektir.

Diyanet İslam Ansiklopedisi

Daha yeni Daha eski