Deniz Hamamı. İstanbul’da Osmanlı döneminin sonlarına doğru deniz üstüne kurulan kapalı plaj.
“Derya hamamı” da denilen deniz hamamlarının hangi tarihte ortaya çıktığı tesbit edilememekle birlikte bazı söylenti ve şiirlere dayanılarak ilk örneklerinin XIX. yüzyılın ikinci çeyreğinde Çardak İskelesi İle Salıpazarı ve Kumkapı sahillerinde açılmış olabileceği ileri sürülmektedir. Beşiktaş Deniz Müzesi Arşivi’nde bulunan 24 Rebîülevvel 1263 tarihli bir şûrâ-i bahrî kararından, o tarihte Haliç kıyısındaki Tersâne-i Âmire’de iki deniz hamamının mevcut olduğu ve bir gayri müslim vatandaş tarafından köprünün Karaköy ayağında açılmak istenen üçüncüsüne deniz trafiğini engelleyeceği için başka bir yerde yapılması kaydıyla izin verildiği öğrenilmektedir. Günümüze herhangi bir kalıntısı intikal etmeyen ve XX. yüzyılın ortalarına kadar bazı sokak levhalarında yaşadığı görülen isimleri de artık tamamen unutulmuş olan deniz hamamları hakkındaki mevcut bilgilerin hemen hepsi, İstanbul Şehremaneti tarafından yayımlanan 6 Safer 1292 tarihli Umûmî Deniz Hamamları Nizamnâmesi’nden elde edilmektedir. Üç bölüm halinde on altı maddeden meydana gelen bu nizamnameden, gerektiğinde artırılmak üzere sayıları altmış iki olarak tesbit edilen deniz hamamlarının İstanbul’un çeşitli sahillerinde yer aldığı, bunların otuz dördünün erkeklere, yirmi sekizinin kadınlara mahsus olduğu, ayrıca söz konusu nizâmnâme ile sahillerde açıktan denize girilmesi yasaklandığı İçin deniz kıyılarındaki malikâne sahiplerinin de yine belediyenin izni ve kontrolü dahilinde özel hamamlar yaptırdıkları öğrenilmektedir. Mütareke yıllarında İngilizler’in Florya’da kadın ve erkeklerin birlikte denize girebildikleri bir plaj açmalarıyla geleneği sarsılan deniz hamamları, bu tarihten sonra karışık plajların yanında bir süre daha varlıklarını korumuşlar, 1924 yılı deniz mevsiminden sonra ise bir daha görülmemişlerdir.
İnşa ve idareleri belediye tarafından bir veya iki yıl için artırmayla ihale edilen deniz hamamları, yaz başlarında özellikle akıntılı sahillerin kıyıdan bir iskeleyle ulaşılabilen 15-20 m. açığına kuruluyor ve sonbaharda sökülüyordu; yalı sahiplerinin kendi binalarının yanına yaptırdıkları özel hamamlar ise sabitti. Deniz dibine çakılan kazıklar üzerine, suya dayanıklı kerestelerle her tarafı kapalı biçimde inşa edilen ve uzaktan iri bir ambalaj sandığına benzeyen bu yapılar bir havuzla etrafındaki bir platform ve onun etrafında yer alan soyunma odalarından meydana geliyordu; ayrıca hazır yiyecek ve meşrubat satılan bir büfesi ile suyu kirletmeyecek şekilde yapılmış bir tuvaleti bulunuyordu. Ölçüleri açısından üçe ayrılan deniz hamamlarının en büyükleri yaklaşık 20 x 30 m. boyutlarında, otuz soyunma odalı ve on iki kişilik ikinci bir öze! yüzme havuzlu, en küçükleri ise 15X20 m. boyutlarında on beş soyunma odalı idi ve çoğunluğu bu küçük tiptekiler teşkil ediyordu. Erkek ve kadın hamamları arasında, seslerin diğerinden işitilemeyeceği kadar bir uzaklık bulunurdu.
Deniz hamamlarında içki içmek veya buralara içkili gelmek ve yüzerek platformların altından dışarı çıkmak kesinlikle yasaktı. Her hamamda bir yüzme hocası-cankurtaran ile bir belediye çavuşu, çifte hamamların arasında da kayıkla dolaşan zaptiyeler görev yapıyordu. Erkek hamamlarında idarenin hazır bulundurduğu, göbekle dizler arası boyunda şortlarla çıkmalık peştamal ve havlular kullanılıyor, isteyenler nizâmnâmeye uygun olmak şartıyla kendi takımlarını da yanlarında getirebiliyorlar-dı. Kadın kıyafetleri ise boğazdan ayak bileklerine kadar inen gecelik benzeri uzun bir gömlek veya bluzla en kısası diz kapağının altına kadar çıkabilen uzun dondan ibaretti.
Deniz hamamları, üzerlerine dikilen direkler arasında rüzgârda çırpınarak kuruyan çeşitli renk ve desenlerdeki peştamallanyla bazı son dönem Osmanlı ressamlarına konu olmuştur.
Diyanet İslam Ansiklopedisi