Duhan Nedir, Kıyamet Alameti Olarak Duhan, Hakkında Bilgi

Duhan. İslâmî literatüre göre kıyametin büyük alâmetlerinden biri.

Arapça’da “tütmek, dumanı çıkmak” mânasındaki dahn kökünden isim olan duhân “duman” anlamına gelir. Kur’ân-ı Kerîm’de iki âyette yer alan kelime(Fussılet 41/11 ; Duhân 44/10) kırk dör­düncü sûrenin de adını teşkil eder(Duhân Suresi). Duhân Kur’an’da geçti­ği her iki âyette de “duman” anlamında kullanılmıştır.

Çağdaş mukayeseli dinler tarihi araş­tırmalarının bir kısmında. İslâm litera­türüne göre kıyametin büyük alâmetlerinden biri olarak kabul edilen duhânın terminolojide kazanmış olduğu bu eskatolojik mânaya benzer anlam ifade eden pasajlara Kitâb-ı Mukaddes’te de rast­lanıldığı(meselâ bk. Matta, 24/30) kayde­dilir. Kur’an’da kıyame­tin yaklaştığını haber veren âyetlerle bu dehşetli olayın alâmetlerine genel ola­rak işaret eden beyanların yer alması, müslümanlar arasında yakın bir gele­cekte kıyamet alâmetlerinin zuhur edeceği inancını doğurmuş, konuyla ilgili ola­rak Hz. Peygamber’e nisbet edilen riva­yetler de bu inancı pekiştirmiştir. Kelâm kaynaklarında kıyamet alâmetleri sayı­lırken bazı âyet ve hadislere dayanıla­rak duhâna da yer verilmiş, bu husus kı­yamete çok yakın bir zamanda gerçek­leşecek olağan üstü olaylar arasında sa­yılmıştır. Ancak Ehl-i sünnet’in, sem’iyyât alanına giren konularda bağlayıcı yorum ve tahminlerden kaçınma esası bu hususta da benimsenmiş ve duhânın, zuhuruna inanılması gereken bir kıya­met alâmeti olduğu belirtilmekle yetinilmiştir.

Duhân kelimesinin, hem özel adını hem de nüzul sebebini oluşturduğu sûrede yer aldığı âyetten önceki âyetlerde Al­lah’ın birliği ve O’nun kâinata hâkim ol­duğu üzerinde durulur. Daha sonra Al­lah’ın, rahmetinin bir eseri olarak in­sanlığı doğru yola iletmek üzere pey­gamberler gönderdiği bildirilir. Bütün bu uyanlara rağmen zamanlarını boşa geçirip oyalanmaktan başka bir şey yap­mayan inkarcıları elem verici azap nite­liğinde bir dumanın (duhân) saracağı, bu elîm azabın kaldırılması halinde iman edeceklerine dair söz verecekleri ifade edilir. Âyetlerin devamında ise onların bu sözlerinde durmayacakları şu sözler­le haber verilir: “Biz azabı geçici bir za­man için kaldıracağız, fakat siz yine es­ki halinize döneceksiniz. Onları müthiş bir yakaiayiş/a (batşe-i kübrâ) yakalayacağımız gün öcümüzü mutlaka alırız”.(Duhân 44/15-16)

İslâm âlimlerinin, bu âyetlerde geçen duhân ve batşe-i kübrânın mahiyeti ve gerçekleşme zamanı konusunda ileri sür­dükleri görüşleri iki grupta ele almak mümkündür:

a- Abdullah b. Mes’ûd’a nisbet edilen ve çoğunluğun benimsedi­ği telakkiye göre Mekke müşriklerinin ve özellikle Kureyş’in İslâm’a karşı dire­nişinde ısrarlı olduğunu ve müslüman-lara yönelik eziyetlerini arttırdığını gö­ren Resûlullah. onların Hz. Yûsuf döne-mindekine benzer bir kıtlıkla cezalandı­rılması için Allah’a dua etmiş, duasının kabul edilmesi sonucunda Mekke halkı büyük bir kıtlığa uğramıştır. Bu kıtlık sırasında leş ve kemik yemek zorunda kalan ve açlıktan gözlerinde fer kalma­yan Mekkeli müşrikler etraflarını du­man kaplamış gibi görüyorlardı. Bunun üzerine Hz. Peygamber’e başvurarak bu felâketin kaldırılması için rabbine dua etmesini istemişler, kıtlık sona erdiği takdirde iman edeceklerine dair kendisine söz vermişlerdi. Fakat Resûlullah’ın duası üzerine sıkıntıları biraz hafifleyin­ce direniş ve eziyetlerini daha da arttır­mışlardı. Abdullah b. Mes’ûd’a göre söz konusu âyetteki duhân. Mekke döne­minde gerçekleşen bu kıtlığa ve bunun sonucunda etrafı duman kaplamış gibi görme olayına, onu takip eden âyetler­de yer alan batşe-i kübrâ ise müşrikle­rin Bedir Gazvesi’nde uğrayacakları ye­nilgiye işaret etmektedir. Duhân âyetinin kıyamet alâ­metlerinden birini teşkil eden duhâna delalet etmediği şeklindeki kanaat, bu âyetin devamında yer alan, “Rabbimiz, azabı  üzerimizden  kaldır!”(Duhân 44/12) mealindeki âyetle bu isteğin ce­vabı olan, “Azabı üzerinizden biraz kal­dıracağız”(Duhân 44/15) âyetiyle de desteklenmektedir. İlk dönem müfessir-lerinden Taberî, söz konusu âyetin yu­karıda temas edilen üslûp ve muhteva­sının İbn Mes’ûd’un görüş ve yorumu­nu güçlendirdiğini vurgulamakta, bu se­beple de onun görüşünün tercih edilme­si gerektiğini ileri sürmektedir. Son dö­nem âlimlerinden Şevkânî de eşrât-ı sa­at rivayetlerine dayanarak kıyamet alâ­metlerinden sayılan bir başka duhân ola­yının kıyamete yakın bir zamanda ger­çekleşebileceğini belirtmekte ve yukarı­daki âyette geçen duhân ve batşe-i küb­râ tabirlerinin o dönemde Kureyş’in ba­şına gelen kıtlık ve Bedir yenilgisi ola­rak anlaşılmasının daha doğru olacağın; söylemektedir,

b- Aralarında İbn Kesîr’in de bulunduğu diğer bir grup müfessir ise söz konusu âyette geçen duhânın, kıyametin yaklaştığı sırada ortaya çıka­cak duman olduğu görüşünü benimse­mektedir. Abdullah b. Ömer, Abdullah b. Abbas ve Zeyd b. Ali’ye izafe edilen bir görüş de bu yorumu desteklemek­tedir. Bu hususla ilgili rivayetlere göre, kıyamete yakın bir zamanda gökten ine­cek olan bu duman bütün dünyayı (do­ğu ve batının arasını) kırk gün kırk gece süreyle (Ye’cüc ve Me’cûc’ün helâkiyle il­gili rivayetlerde üç gün) kaplayacak, yer­yüzü âdeta bacasız bir fırın, içinde ateş yanmış bir oda gibi ısınacaktır. Mümin­ler bu dumandan -hafif nezleye tutulmuş gibi- çok az etkilenecek, kâfir ve müna­fıklar ise şiddetle sarsılacak, âdeta sar­hoşa döneceklerdir.

Kur’an’da duhân kelimesinin geçtiği diğer âyette(Fussılet 41/11), Allah’ın du­man (buhar, gaz) bulutu halinde bulunan göğe teveccüh ve tecelli ettiğine işaret edilmekte, ardından da ona ve arza, “İkiniz de ister istemez gelin” diye emrolun-duğu ifade edilmektedir. İlmî tefsir me­todunu uygulayan bazı yeni müfessir-lerle mutasavvıflar bu âyette yer alan “tav’an ev kerhen” (İster istemez) kelime­lerini, yerküre ile onun en yakın seması arasındaki uyum zorluğunun bir İşareti olarak kabul etmektedir[280]. Günümüz jeofizik ve uzay araştırmaları da böyle bir intibak zorlu­ğuna işaret etmekte, hayatın devamı­nın ancak yerküre ile uyum halindeki bir atmosferle mümkün olduğunu ileri sür­mektedir. Bu konuda dünya atmosferi­nin oluşumu örnek alınacak olursa arz ve sema uyumunun, öncelikle atmosfer­deki gaz atom ve moleküllerinin kaçış hareketleriyle arzın çekim gücünün den­gede bulunması gibi çok İnce bir muva­zeneye bağlı olduğu görülür. Atmosfe­rin teşekkülüne ait tahakkuku çok zor bu jeofizik şartların gerçekleşmesi ise ancak atmosfer mekânının ısısı ile arz cazibesinin dengesi ve uzaydaki çeşitli ışın enerjilerinin bu muvazeneyi bozma­ması gibi bazı hassas dengelerin sağla­nıp devam ettirilmesine bağlıdır. Duhân-la ilgili olan rivayetler, genellikle insanın hayatını sürdürebilmesine en uygun or­tama sahip bulunan dünyanın bu den­gelerinin bozulmasını  yansıtmaktadır. Birçok âyetin de kıyametin kopuşunu büyük bir kozmik değişim olarak tasvir ettiği bilinmektedir(Meselâ bk. İbrahim 14/48; Tâhâ 20/105-107; Tekvîr 81/ 1-3; İnfitâr 82/ 1-3; Kâria 101/1-5). Bu kozmik değişimin alâmetlerinden bi­rini teşkil eden duhânın dünyanın söz konusu hassas dengeleriyle çok yakın­dan ilgili olan bu anlamı, yeryüzünde ve atmosferde meydana gelecek ve insan hayatını olumsuz yönde etkileyecek olan ozon tabakasının delinmesi, atmosferin sera etkisinin azalması, çevre ve hava kirliliği, nükleer savaş ve santrallerden kaynaklanan radyoaktif kirlenmeler gi­bi jeolojik ve ekolojik dengeyi bozacak değişimlerle, geniş çapta salgın haline gelen kötü alışkanlıkların  doğurduğu bütün olumsuz sonuçlara, bunlar karşı­sında alınacak tedbirlere müslümanla-nn ilgisiz kalmamaları konusunda önem­li bir uyan anlamı da taşıdığı düşünüle­bilir. Bazı yeni yorumlarda söz konusu âyette geçen duhân lafzı, gelecekte vu­ku bulacak bazı ilmî keşifleri gösteren, insanlığı yok edecek çeşitli nükleer si­lâhlarla bunların olumsuz etkilerinin bir işareti olarak kabul edilmektedir.

Diyanet İslam Ansiklopedisi

Daha yeni Daha eski