Dursun Fakih, (ö. 726/ 1326’dan sonra) Osman Gazi adına ilk hutbeyi okuyan kadı, âlim ve şair.
Hayatı hakkında kaynaklarda fazla bilgi bulunmayan Dursun Fakih Karamanlı olup Şeyh Edebâli’nin (ö. 726/1326) damadı ve Osman Gazinin bacanağıdır. Şeyh Edebâli’den tefsir, hadis ve fıkıh okudu; ona mürid oldu ve seyrü sülûkünü onun yanında tamamladı. Osman Gazi ile birlikte savaşlara katılır ve gazilere imamlık yapardı. Karacahisar’ın (bugün Eskişehir’in merkez ilçesi merkez bucağına bağlı bir köy olan Karacaşehir) fethinden (688/1289) sonra Osman Gazi tarafından şehrin kadılığına ve kiliseden çevrilen caminin imamlığına getirildi. Burada onun adına ilk cuma hutbesini okudu. Kaynaklara göre bu hutbe Osmanlıların istiklâl alâmeti olarak okunan ilk hutbedir.
Osman Gazi fethettiği yerleri beşe bölerek Bilecik’i kayınpederinin idaresine bırakmıştı (1302). Bunun üzerine Dursun Fakih Edebâli’nin yanında kaldı ve onun vefatı üzerine makamına geçerek fetva işlerini yürüttü. Ölüm tarihi hakkında kesin bilgi bulunmamakla birlikte bazı kaynaklar şeyhinin yerine geçtikten bir müddet sonra vefat ettiğini kaydeder. Kabri, Bilecik’te Şeyh Edebâli Zaviyesi İçindeki türbededir. Türbede Şeyh Edebâli. Dursun Fakih ve Muhlis Baba’dan başka Edebâli’nin ahfadından bazı kimseler medfundur. Dursun Fakih’e bundan başka iki türbe-makam daha isnat edilmektedir. Bunlardan biri Karacahisar’da küçük bir tepe üzerinde, diğeri ise Söğüt’ün Küre köyü civarında başka bir tepe üzerindedir.
Yûnus Emre, Âşık Paşa ve Gülşehrî ile çağdaş olan Dursun Fakih ayrıca Osmanlı devrinin ilk şairlerindendir. Ona nisbet edilen tek eser olarak tanınan Gazavatnâme, edebî özelliğinden ziyade dinî mahiyeti ve Eski Anadolu Türk çesi’ne ait ilk örneklerden biri olması bakımından önemlidir. Sadettin Buluç’un bir tebliğle tanıtarak özetini verdiği Gazavatnâme’de, Hz. Peygam-ber’in başta Hz. Ali olmak üzere Hâlid b. Velîd ve diğer sahâbîlerle birlikte, puta tapan Benî Pinhân kabilesinin reisi Mukaffa’a karşı giriştiği savaşlar anlatılmaktadır. Eserde kısa bir münâcât ve na’ttan sonra asıl konuya girilir. Ayrıca diğer bazı müelliflerce manzum ve mensur olarak işlenen ve halk arasında “Mukaffa’ Cengi” adıyla da tanınan bir konuyu işleyen eserde olaylar, Benî Pinhân kabilesinden bir gencin babasının müslüman olduğu için kabile reisi Mukaffa1 tarafından öldürülmesiyle başlar. Bu genç durumu Hz. Peygamber’e bildirince Resûl-i Ekrem, Hz. Ali’ye yazdırdığı İslâm’a davet mektubuyla birlikte, o diyarları bildiğini ve Mukaffa’ tanıdığını söyleyen Hâlid b. Velîd’i Benî Pinhân kabilesine gönderir. Hâlid mektubu Mukaffa’a verir, o da okuma bilmediğinden kızı Hıttâm’ı çağırıp mektubu okutur. Fakat Mukaffa’ın, inancından dönmeyeceğini ve bu uğurda mücadele edeceğini bildiren mektubuyla Medine’ye dönen Hâlid bu arada Hıttâm’a âşık olur. Bunun üzerine Hz. Peygamber, aralarında Hz. Ebû Bekir, Ömer, Osman ve Ali’nin de bulunduğu ashaptan 4000 kişiyle birlikte Benî Pinhân’a karşı sefere çıkar. Uzun mücadeleler sonunda Hıttâm müslüman olup Hâlid’le evlenir. Özellikle Hz. Ali etrafında cereyan eden çeşitli olağan üstü hadiseler karşısında daha fazla direnemeyen Mukaffa’ da İslâmiyet’i kabul eder ve kısa bir müddet sonra ölür. Muteber İslâmî kaynaklarda rastlanmayan olayların konu edildiği eser, diğer bazı gazavatnâmelerde olduğu gibi muhtemelen Anadolu’da müslüman Türk birliğinin sağlanması için gayret sarfe-dilen bir dönemde dinî heyecanı ve cihad şuurunu pekiştirmek için yazılmıştır. Mesnevi tarzında ve aruzun “fâilâ-tün fâilâtün fâilün” kalıbı ile nazmedilen yaklaşık 640 beyit hacmindeki eserin bugüne kadar biri Millet Kütüphanesi’nde. biri İstanbul Üniversitesi Kütüphanesi’nde, diğeri de Konya’da Koyunoğlu Müzesi Kütüphanesi’nde olmak üzere üç nüshası tesbit edilmiştir. Agâh Sırrı Levend. Millet Kütüphanesi’ndeki Gazavût-ı Resûlullah adını taşıyan nüshanın Dursun Fakih’e ait olduğunu belirtirken İstanbul Üniversitesi Kütüphanesi’ndeki Gazavât-ı Kıssa-i Mukaffa’ adlı bir başka nüshanın müellifinin bilinmediğini söylemekte, böylece ortaya iki ayrı eser çıkarmaktadır. Ancak yapılan karşılaştırma sonucunda, bunların aslında Dursun Fakih’in Gazavatnâme’sinin epeyce değişikliğe uğramış farklı iki nüshası olduğu tesbit edilmiştir.
Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi