Ebtah Nedir, Neresidir, Nerededir, Hakkında Bilgi

Ebtah. Mekke ile Mina arasında bir yer.

Ebtah, Arapça’da “kumlu, çakıllı dere, suyun yayılarak aktığı geniş tabanlı va­di” anlamında kullanılan bir İsimdir. Bat-hâ da aynı mânaya gelmektedir. Bazı dil­cilere göre ise Ebtah kelimesi, kökünde bulunan “yüzükoyun yere atmak, yüzüs­tü bırakmak” şeklindeki bir anlamı se­bebiyle Hz. Âdem’in yeryüzüne indirildi­ği mevkiin adı olmuştur. Bu yer Battâh. Hayfu Benî Kinâne ve Muhassab olarak da bilinmektedir.

Ebtah’ın Mekke ile Mina arasında bu­lunduğu kesin ise de mevkii ve bunun sınırları konusunda görüş ayrılığı vardır. Ezraki’ye göre Ebtah, Mekke’den Mina’-ya çıkılırken Hacûn’dan Hurmâniye’nin sınırına kadar olan sol taraftaki bölge­dir. Burası günümüzde Ca’feriye adıyla bilinir. Fâsfnin Şafiî’den naklettiğine gö­re Ebtah. Cebelül’ayre ile Cebelülâhar arasında kalan bölgedir. Cebelül’ayre Ce-belülmünhanâ, Cebelülâhar Cebelülhacûn olarak bilinmektedir. Asmaîye gö­re ise Yukarı Melâvî denilen Şi’bü Amr ile Beyyâziye diye adlandırılan Si’bü Be­nî Kinâne arasında kalan bölgedir. Bu­nun dışında. Hacûn ile Mina arasında ka­lan bölgenin tamamının Ebtah olduğu­nu söyleyenlerin yanı sıra Cemerât’ın bu­lunduğu yere Ebtah diyenler de vardır. Ayrıca Fâkihî, Ebtah adıyla aynı mevki­de başka yerlerin gösterildiğinden de bahsetmektedir.

Ebtah’ın diğer adı olan Bathâ aynı za­manda Mekke’nin isimlerinden biridir. Hz. Peygamber’in dedesi Abdülmutta-lib’in “Ebü’l-Bathâ” künyesiyle anıldığı, kendisinin de “Bathâ’nın efendisinin oğlu” olduğunu söylediği nakledilmektedir. Câhiliye dönemin­de Mekke ve Kabe reisliği konusunda çı­kan anlaşmazlık üzerine Kureyş kabile­siyle Huzâa ve Benî Bekr kabileleri sa­vaşmak üzere Ebtah’ta karşılaştılar. Her iki tarafın büyük kayıplar verdiği bu sa­vaş, hakem olarak seçilen Ya’mur b. Avf b. Kilâb’in Mekke emirliği ve Kabe reis­liğini Kusay b. Kilâb’a vermesiyle sona erdi. Daha sonra hasım kabileler Mek­ke’den göç ettiler. Bu olaydan sonra Kureyş kabilesi ikiye ayrıldı. Bir kısmını Ku­say Ebtah’a yerleştirdi, bunlar Kureyşü’l-Bitah adıyla şöhret buldular. Diğerleri Mekke’nin dışında yerleştiler ve Kureyşü’z-Zevâhİr diye tanındılar.

Hz. Peygamber’İn. Abdülmuttalib’e mensubiyeti ve Bathâ’da konaklamış ol­ması dolayısıyla Ebtahî nisbesiyle anıl­dığı nakledilmektedir. Ayrıca Yakübî’-nin belirttiğine göre Resûl-i Ekrem Mek­ke’deki üç yıllık gizli davet dönemini Eb­tah’ta sona erdirmiş ve açık davetini ilk defa orada yapmıştır. Hudeybiye Antlaşması’nı takip eden yıl umretü’l-kazâ için Mekke’ye gittiğinde Eb-tah’tan başka hiçbir yerde konaklama­dığı rivayet edilir. Mekke’nin fethi sıra­sında da yine burada konaklamış ve İs­lâm’ı kabul eden Hind b. Utbe ve yanın­daki kadınların biatini Ebtah’ta kabul etmiştir. İbn Sa’d’ın bildirdiğine göre Hz. Peygamber genellikle burada konaklar­dı. Nitekim Veda haccını eda ederek Mi-na’dan dönerken. “Biz yarın inşallah müş­riklerin küfür üzere sözleştikleri Benî Kinâne vadisine ineceğiz” demiş ve aynı yer­de konaklamış, bu arada öğle. ikindi, ak­şam ve yatsı namazlarını orada kılmış, buna da “tahsîb” denmiştir. Abdullah b. Ömer tahsîbi Hz. Peygamber’İn sünneti olarak kabul etmiş. Hz. Ebû Bekir. Ömer ve Osman hac dönüşü tahsîb yapmış, İbn Abbas ve Âişe ise Resûl-i Ekrem’in ibadet maksadıyla değil istirahat mak­sadıyla buraya indiğini söyleyerek tahsî-bin sünnet olmadığını belirtmişlerdir.

Ashap arasındaki bu görüş ayrılığı fı­kıh mezheplerine de yansımıştır. Hane­fi fakihleri tahsîbi, müşriklerin geçmiş­te aynı yerde toplanarak müslümanlara boykot ilân etmek için sözleşmele­rine karşılık olarak Hz. Peygamber’İn kasıtlı bir davranışı şeklinde değerlen­dirip sünnet kabul etmişler ve tavaftaki remel gibi saymışlardır. Mâliki, Şafiî ve Hanbelî mezheple­ri ise tahsîbi müstehap kabul etmişler­dir. Ancak bu uygulamayı terketmenin hac ibadetine zarar vermeyeceği ve her­hangi bir cezayı gerektirmeyeceği hu­susunda fakihler arasında görüş birli­ği vardır.

Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi

Daha yeni Daha eski