İslamda Domuz Eti Neden Haram ve Yasak, Hakkında Bilgi

İslâm dini insanı maddî ve manevî her türlü zarardan korumak için birtakım kurallar koymuş, bu arada beslenme ko­nusunda da bazı temel prensipler belir­lemiştir. İnsana zarar verebilecek pis ve kötü her şeyi yasaklamış; temiz, güzel ve faydalı olanı da helâl kılıp serbest bırakmıştır(Bakara 2/168, 172; A’râf 7/157; Mü’minûn 23/51). Domuz da (hınzır) pis ve zararlı şeylerden ka­bul edilip etinin haram kılındığı Kur’ân-ı Kerîm’de açıkça belirtilmiştir: “Allah si­ze ancak ölüyü (leşi), kanı, domuz eti­ni ve Allah’tan başkası adına kesileni haram kıldı”.(Bakara 2/173; Nahl 16/115; ayrıca bk. Mâide 5/3; En’âm 6/145)

İlâhî dinlerden Yahudilik’te domuzun haram kılındığı hususunda Tevrat’ta açık ifadeler vardır: “… ve domuzu, çünkü çatal ve yarık tırnaklıdır, fakat geviş ge­tirmez, o size murdardır. Onlann etin­den yemeyeceksiniz ve leşlerine dokun­mayacaksınız, onlar size murdardır”. Bugünkü Hıristiyanlık’ta ise domuzun haram kılın­dığına dair açık ve kesin bir hüküm yok­tur. Ahd-i Cedîd’in, “Putlara kurban edi­len şeylerden, kandan ve boğulmuş olanlardan… çekinin, bunlardan çekinirseniz iyi edersiniz” şek­lindeki cümleleri arasında domuzun ha­ram kılındığına dair açık bir hüküm bu­lunmamakta, buna karşılık ağıza giren şeyin değil ağızdan ve kalpten çıkan şey­lerin insanı kirleteceği ifade edilmekte­dir. Bununla beraber gerçek İncil’e resmî dört İncil’den daha yakın olduğu müslümanlarca kabul edilen Barnaba İncili’nde, “Bunun üzerine yazıcılardan biri dedi: Eğer ben, domuz eti veya pis olan bir başka et yersem, bu benim vicdanı­mı kirletmez mi? îsâ cevap verdi: İtaat­sizlik insanın içine girmez, İnsandan, kal­binden dışarı çıkar ve bu sebeple ha­ram kılınan yiyeceği yerse kirlenmiş olur” cümleleri yer almaktadır. Bu İfadelerden, pis ve mur­dar olan domuz etinin haram kılınan yi­yeceklerden olduğu, yenildiği takdirde de kişinin gönlünü, vicdanını kirletece­ği anlaşılmaktadır. Diğer İncil’lerde de domuz yer yer horlanmaktadır. Elde mevcut İncil’lerde domuzun haram kılındığını gösteren açık bir hükmün yer almaması, bunun tahrif edilen hükümlerden biri olduğu husu­sunu akla getirmekte ve domuz eti ser­bestisinin, çarşıda satılan her şeyin ye­nebileceğini söyleyen Pavlus tarafından Hıris­tiyanlığın kabulünü kolaylaştırma ama­cıyla sonradan ortaya konduğu ihtima­lini güçlendirmektedir. Astında Tevrat’ın hükümlerine de uymak durumunda olan hıristiyanlar oradaki açık yasağa rağmen bu hükme uyma­maktadırlar.

Kur’ân-ı Kerîm’in ilgili âyetlerinde ha­ram kılınan şeyler sıralanırken domu­zun sadece eti zikrediliyorsa da müfes-sirler ve fakihler, En’âm sûresinin 145. âyetinde yer alan “rics” kelimesiyle, “…on­lara pis ve murdar olan şeyleri haram kılar”(A’râf 7/157) mealindeki âyeti birlikte değerlendirerek domuzun kemi­ği, yağı, sütü dahil bütünüyle haram olduğuna hükmetmişler, ilgili âyetlerde sadece etinin zikredilmesinin en çok fay­dalanılan kısmının eti olması gerçeğine bağlı bulunduğunu kabul etmişlerdir. Buna göre domuzun bütün parçaları “meyte” hükmünde olup dinen necis sa­yılmıştır. Derisi tabaklansa bile fakihie-rin çoğunluğuna göre dinen temizlenmiş olmaz. Ancak Zahirîler, Şevkânî ve bir rivayette İmam Ebû Yûsuf, tabaklanan derinin temizlenmiş olacağını bildiren hadisin genel ifadesinden hareketle ta­baklanan domuz derisinin temiz oldu­ğunu kabul etmişlerdir. Mâliki mezhe­binden Sahnûn ve İbn Abdülhakem’in de bu görüşte olduğu rivayet edilmiş­tir. Âlimler, domuz kılının temiz veya pis olduğu ve bazı yerlerde kullanılıp kul­lanılamayacağı konusunda farklı görüş­ler ileri sürmüşlerdir. Şâfıîler’in dışında­ki mezhepler, zarureti dikkate alarak domuz kılının ayakkabı dikiminde veya badana fırçası olarak kullanılabileceği­ni kabul etmişlerse de bazı âlimler bu konuda zaruret bulunmadığını, bu tür işlerin başka malzemelerle de yapılabi­leceğini göz önüne alarak bunu caiz gör­memişlerdir.

Deniz hayvanlarından su domuzunun kara domuzu gibi haram olup olmadığı konusunda müctehidler ihtilâf etmiş­lerdir. Şâfıî, Mâliki ve Hanbelî fakihleri, “Deniz avına çıkmak ve avlananı yemek size helâl kılındı”(Mâıde 5/96) mealindeki âyetle, “Deniz suyu temizdir; Ölü­sü de helâldir” mealindeki ha­disin genel hükmüne dayanarak su do­muzunun yenilebileceğini kabul etmiş­lerdir. Hanefîler ise domuzun haram kı­lındığını belirten âyetlerde mutlak ola­rak zikredilen “hınzîr” kelimesinin her iki türü de içine aldığı, ayrıca deniz do­muzunun A’râf sûresinde geçen (7/ 157) “pis ve murdar” anlamındaki “habâis” kelimesinin kapsamına girdiği gerekçe­siyle su domuzunun da haram olduğu­nu kabul etmişlerdir. Esasen onlara gö­re balık dışındaki her deniz ürünü ha­ramdır.

Domuz müslümanlar için hukuken de­ğer taşıyan (mütekavvim) mallardan de­ğildir. Ayrıca şarabın, leşin, domuzun ve putların satımının haram olduğunu ifa­de eden sahih hadisler mevcuttur. Bu ha­dislere dayanarak İslâm hukukçulan do­muzun alım satımının haram olduğuna hükmetmişlerdir. İbnü’l-Münzir en-Nîsâbûri bu konuda fakihlerin ittifak etti­ğini kaydeder. Domuzun, İslâm devleti­nin gayri müslim tebaası olan zimmiler için mütekavvim mal olup olmadığı ko­nusunda iki farklı görüş vardır. Hanefî ve Mâlikîler’e göre zimmîye ait domuz mütekavvim mal sayılır ve bir müslüman veya zimmî tarafından telef edilirse taz­mini gerekir. Şâfıî ve Hanbelîler’e göre ise zimmîye de ait olsa domuz mütekav­vim mal değildir ve telef edildiği takdir­de tazmini gerekmez. Bir müslümana ait domuzun telef edilmesi halinde taz­min gerekmediği hususunda dört mez­hep ittifak etmiştir.

Kur’ân-ı Kerîm’de etinin haram olduğu belirtilen tek hayvan domuzdur. Et yi­yen diğer yırtıcı hayvanlarla ilgili yasak ise sünnet ve içtihada dayanmaktadır. Kur’an domuzu haram sayarken onu “fısk”(Mâıde 5/3) ve “rics”(En’âm 6/145) olarak nitelendirir. Rics (maddî veya manevî bakımdan pis, murdar) olma hususu şarap, kumar, putlar ve fal oklarıyla ilgili olarak da zikredilmektedir(Mâide 5/90). Bundan hareket eden İslâm hukukçularının genel anlayışı, domuz ve şarabın haram olmasının yanı sıra necis olduğu yönündedir. Başta Mâlikîler olmak üzere bazı hukukçular do­muzun canlı hayvan olarak necis sayıl­madığını, ölüsünün ve ayrıca et, deri vb. parçalarının necis olduğunu söylemek suretiyle bir ayırım yapmışlardır. Bu se­beple âyette yer alan rics nitelendirmesiyle kumar ve putlarda olduğu gibi şer’î ve manevî kirliliğin kastedilmiş olması da mümkün görülmektedir.

Domuzun haram kılınmasındaki hik­metlerin neler olduğunu bugün ilim ve modern tıp tam anlamıyla tesbit edip ortaya koymuş olmamakla beraber bu hayvanın birçok hastalık sebebini bün­yesinde taşıdığı ve insan sağlığına ver­diği zararların öldürücü boyutlara ulaş­tığı bilinmektedir. Bu konuda yapılan araştırmalar, hayvan etleri arasında en çok domuz etinin insana hastalık bulaş­tırma özelliğine sahip olduğunu ortaya koymuştur.

Domuz eti, yağ dokusu ve elementle­ri bakımından diğer hayvan etlerinden farklıdır. Hangi domuz cinsi olursa ol­sun bunların etlerinde kolesterin, yağ asitleri, kükürt, histamin, büyüme hor­monları oldukça fazladır. Domuzdan baş­ta trişin hastalığı olmak üzere domuz şeridi, domuz yılancığı, domuz vebası, domuz gribi, kuduz, şarbon, ruam, şap. tüberküloz bulaşır. Son yıllarda Amerika Birleşik Devletleri’nde bazı araştırmacılar domuzlarda görülen bir virüsün AiDS’e benzer bir hastalık yaptığını, bazıları da domuz etinde “toxoplasma gondii” adın­da bir parazit bulunduğunu, iyi pişme­miş domuz etinin bilhassa bebeklerde kanser, körlük ve zekâ geriliği gibi has­talıklara sebep olduğunu ileri sürmüş­lerdir. Ayrıca domuz etinde bol miktar­da bulunan kolesterin ve yağ asitleri, kü­kürt bakımından zengin mukopolisakka-ritler, büyüme hormonu, cinsiyet hormo­nu, histamin ve îmidazol gibi maddeler safra kesesi iltihapları ve taşları, apan­disit barsak iltihapları, apse ve çıban­lar, şirpençe, kadınlarda nisâî akıntılı il­tihaplar, mafsal iltihabı ve kireçlenme­si, damar sertliği, tansiyon yüksekliği ve İnfarktüs gibi hastalıklara yol açmak­tadır. Nitekim Alman hekimi H. H. Reckeweg, domuz etinde bulunan yüksek seviyedeki kolesterin ve yağ asitlerinin damar sertliği, tansiyon yüksekliği ve infarktüs; mukopolisakkaritlerin mafsal iltihabı ve kireçlenmesi, fazla miktardaki büyüme ve cinsiyet hormonlarının kanser: histamin ve imidazolun ekzama, ür-tiker, astma, vazomotor rinitis gibi allerjik hastalıklara sebep olduğunu ileri sürmektedir. Ancak bu konuda kesin sonuçlara ulaşabilmek için daha geniş araştırmalara ihtiyaç vardır.

Doğulu ve Batılı bazı düşünür ve ilim adamları, beslenme ve gıda rejiminin in­san bedeni ve karakteri üzerinde tesiri olduğunu söylemişlerdir. İçki yasağıyla birlikte düşünülünce domuz yasağının bu bakımından da önem taşıdığı şüphe­sizdir. Domuz eti ve içki tüketen toplum fertlerinde görülen şiddet ve taşkınlık eğilimiyle hiç et yemeyenlerde görülen sakin mizaca karşılık müslümanların orta bir mizaç hali sergiledikleri söyle­nebilir.

Bazı uzmanlar domuz yağının E vita­minini yok ettiğini, domuz etinin erkek ve kadınlarda aşk duygusunun zayıfla­masına ve kısırlaşmaya yol açtığını ileri sürmektedir. Gerçekten insanların cinsî hayatı için çok önemli olan E vitamini yağların oksidasyonunu önlediği gibi yağ­larda bulunan ve yine cinsî hayat için önemli olan A vitamininin de okside ol­masına engeldir. Yağlarda her iki vita­minin, bilhassa E vitamininin noksanlı­ğında erkeklerde kısırlık, kadınlarda dü­şükler ve cinsî hayatta durgunluk mey­dana gelir.

Domuzun her türlü pislik ve leş yeme­ye düşkün, obur, hantal ve hayvanlar arasında vücut temizliği yapmayan he­men hemen tek canlı niteliğini taşıması sebebiyle olacaktır ki onu yiyenler de dahil bütün dünya milletlerinin dillerin­de domuz kelimesi hakaret ifade eden cümleler içinde yer almıştır. Kur’ân-ı Ke­rîm’de bu özelliğiyle de anılmaktadır.(Mâide 5/60)

Domuz etinin zararlarıyla ilgili ilmî sonuç ve iddialar bu çerçevede olmak­la birlikte domuza dair dinî yasağın bunlara bağlı olduğunu söylemek doğ­ru değildir. Çünkü bir konudaki İlmî ka­naatin ileride değişme ihtimali mevcut­tur. Bugün bilinen mahzurların herhan­gi bir şekilde ortadan kalkması domuz etindeki yasağı geçersiz kılmaz. Müs­lümanlar domuzla ilgili yasağı, başta Kur’ân-ı Kerîm olmak üzere ilâhî kitap­larda mevcut kesin bir emir olarak te­lakki eder ve bu İnançla gereğini yerine getirirler.

Diyanet İslam Ansiklopedisi

Daha yeni Daha eski