Düğün. Evlenen çiftler için düğün yapılması insanlık tarihi kadar eskidir. Milletlere ve yörelere göre ayrıntılarda bazı farklılıklar olmakla birlikte hepsinin birleştiği nokta eğlenceye yönelik olmasıdır.
İslâm’da Düğün
İslâm hukukunda, iki şahit huzurunda yapılması dışında nikâh akidleri için uyulması gerekli bir şekil şartı veya özel bir merasim mevcut değildir. Ancak evlenme gibi kişi ve toplum hayatında önemli yeri olan bir hadiseyi kutlama arzusu ve bu hukukî birleşmeyi herkese duyurarak onu gayri meşru birleşmelerden ayırma gereği düğün denilen içtimaî vakıayı doğurmuştur. Hz. Peygamber’in, “Nikâhı açıkça yapınız” mealindeki hadisi bazı rivayetlerde, “ve nikâh sırasında def çalınız” ilâvesiyle tamamlanmaktadır. “Nikâhta helâl ile haram arasındaki ayırıcı işaret def ve sestir (müzik)” mealindeki hadis ise aleniyetin düğünle sağlanmasının gereğini ortaya koymaktadır. İlk dönemlerden İtibaren her toplum nikâh merasimlerini kendi dinî ve içtimaî yapısına uygun olarak gerçekleştirmiştir. İslâm dini de toplum hayatında yerine getirdiği fonksiyonları göz önünde bulundurarak düğüne hoşgörü ile bakmış, hatta meşru sınırlar içinde onu teşvik etmiştir. Hz. Peygamber’in bütün evliliklerinde davetlilere ikramda bulunduğu bilinmektedir.
Hadis kitaplarında bu ikramlar hakkında oldukça geniş bilgiler vardır.
Düğünler, yapıldığı topluma ve zamana göre büyük değişiklikler göstermekle birlikte kız ve erkek evinde icra edilen törenler, gelinin evliliğe hazırlanması, merasimle kocasının evine getirilmesi, davetlilere koca evinde yemek verilmesi veya diğer ikramlarda bulunulması bütün düğünlerin ortak özellikleri arasındadır. Araplar düğün dolayısıyla verilen yemeğe “velîme” derler; ancak bu kelimenin sadece düğün yemekleri için değil diğer merasimlerde verilen yemekler için de kullanıldığı anlaşılmaktadır. İbn Tolun. konuyla ilgili eserinde Araplar arasında yaygın olan on altı tür velîme hakkında bilgi vermektedir. Hz. Peygamber’in evlenme hazırlığı yapan Abdurrahman b. Avf a, “Bir koyunla da olsa ziyafet ver” demesi ve kendisinin de evliliklerinde misafirlerine yemek yedirmesinden anlaşılacağı gibi düğün yemeği sünnettir. Hz. Peygamber’in, “ziyafet ver” şeklindeki emrinden hareketle bazı hukukçular bu yemeğin vacip olduğunu söylemişlerse de hâkim görüş bunun vücûb ifade etmediği yönündedir. Velîmenin nikâh akdi sırasında, akidden sonra, zifaf günü veya zifaftan sonra verileceği hususunda da farklı görüşler ileri sürülmüştür. Ancak bunu belirleyen esas faktör, bölgeden bölgeye değişen örf ve âdetlerdir. Ayrıca velîmede gösteriş ve israfın haram olduğu, herkesin kendi imkânları çerçevesinde ikramda bulunmasının gerektiği kabul edilmiştir.
Düğüne davet edilen kişinin davete icabet etmesi vaciptir. Bunun farz-ı ayın veya farz-ı kifâye olduğunu söyleyen âlimler de vardır. Hz. Peygamber’den, bu tür davete icabeti emreden çeşitli hadisler nakledilmiştir. Düğüne icabet gereği, bu tür törenlerin kişiler arasındaki sevgi bağlarını kuvvetlendirmesi hikmetine dayanmaktadır. “En kötü yemek, fakirlerin bırakılıp zenginlerin davet edildiği düğün yemeğidir” mealindeki hadis, düğüne sadece zenginlerin değil fakirlerin de çağırılması gerektiğini vurgulamaktadır. Hz. Peygamber’in, “Velîme ilk gün hak. ikinci gün mâruf, üçüncü gün ise riya ve gösteriştir” hadisinden hareketle düğünün iki günden fazla sürmesini mekruh görenlerin yanı sıra, Buhârî’nin “… yedi gün velîme yapan…” şeklindeki bab başlığını ve Medine’de yedi sekiz gün süren velîmeler olduğu Übey b. Kâ’b’ın böyle bir velîmede bulunup dua ettiğine dair rivayetleri dikkate alarak düğünün iki günden fazla devam etmesini caiz görenler de vardır.
Aşırılığa kaçmamak ve İslâmiyet’in sosyal hayatla ilgili olarak koyduğu esaslara uymak şartıyla düğünde eğlenmek meşrudur. Hz. Peygamber’in düğünlerde eğlenceye izin verdiğine veya bizzat kendisinin böyle düğünlere katıldığına dair birçok rivayet vardır. Bir yakınını düğün yapmadan ensardan birisiyle evlendirmek isteyen Hz. Âişe’ye düğün yapmasının daha iyi olacağını, zira ensarın eğlenceden hoşlandığını söylemiş, hatta bir rivayete göre Erneb adlı bir kadını şarkı söylemek üzere göndermesini tavsiye etmiştir. Ayrıca Resül-i Ekrem, genç kızların (câriye) def çalıp gaza şiirleri okuduğu bir düğüne katılmış, şarkı söyleyen kızlardan birinin, “Aramızda yarın ne olacağını bilen peygamber var” demesi üzerine böyle söylememesini ve daha önce söylediklerini tekrar etmesini istemiştir. Ashabın da eğlenceli düğünlere iştirak ettikleri bilinmektedir. Sadece düğün vesilesiyle değil başka münasebetlerle de belli sınırlar içinde eğlenceye izin verildiği, Hz. Peygamber’in, ashabın ve tabiînin bu tür eğlencelere fiilen katıldıkları konusunda birçok rivayet mevcuttur. Ancak daha sonraki dönemlerde meşru eğlencenin sınırları fıkıh âlimleri arasında tartışma konusu olmuştur. Gerek düğünlerde gerekse diğer vesilelerle eğlenceler tertip edilmesi ve şarkı söylenmesi hususunda ortaya çıkan ve daha çok yasaklayıcı bir nitelik taşıyan İctihad-larda, âlimlerin yaşadıkları dönemlerdeki aşırılıkların büyük etkisi olduğu muhakkaktır.
Sünnet düğünü Hz. Peygamber döneminde bilinmemektedir. Nitekim fakih sahâbîlerden Osman b. Ebü’l-Âs, Asr-ı saadet’te böyle bir uygulama bulunmadığı gerekçesiyle sünnet düğünü için yapılan davete katılmamıştır. Bu rivayet aynı zamanda söz konusu düğünlerin ashap döneminde ortaya çıkmaya başladığını göstermektedir. İbn Kudâme, genel esaslar çerçevesinde bu tür bir düğüne katılmanın müstehap olacağını söylemekte. Ebû Hanîfe, İmam Mâlik ve Şafiî’nin de bu görüşte olduğunu belirtmektedir.
Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi