Edebiyatta Enûşirvân.
Enûşirvân klasik Arap, Fars ve Türk edebiyatlarında Nûşirevân-ı Âdil şeklinde zikredilmektedir. Ahlâk ve nasihat kitaplarıyla bazı müstakil hikâye ve mesnevilerde daha çok adalet timsali kahraman bir hükümdar olarak yer almış, diğer manzum türlerde ise bu yönüyle teşbih, mecaz ve mazmunlara konu olmuştur. Başarılı bir devlet adamı olduğu için adı genellikle “devlet” kelimesiyle beraber anılmıştır: “Sehâsı Hâ-tem’in tayyetti nâmın yâdolunmaz hîç / Şükûh-ı devlet-i Kisrâ’ya elhak kesr-i şân verdi” (Fıtnat).
Enûşirvân’ın Bağdat yakınlarında Dicle kıyısında Medâin’de yaptırmış olduğu geniş ve muhteşem sarayın çok büyük, gösterişli ve elips biçiminde, yaklaşık 30 m. yüksekliğinde bir tonozla örtülü Tâk-ı Kisrâ veya Eyvân-ı Kisrâ adlı salonu, kendi halkıyla yabancı devlet erkânı ve misafirleri kabul edip dinlediği, haksızlığa uğrayanların başvurduğu bir adalet sarayı olarak şöhret kazanmıştır. İbn Hâcib, Buhtürî ve Rrdevsî gibi birçok şairin hakkında müstakil şiirler yazdığı bu sarayın büyük bir kısmı XIX yüzyıl sonlarında bir depremde yıkılmıştır. Ancak günümüzde Bağdat yakınlarındaki Selmâ-nipâk kasabası civarında ayakta kalan kısımları bile bir mimari şaheser olduğunu göstermektedir. Genişliği ve yüksekliğiyle ünlü bu tâk klasik Türk edebiyatında bu vasıflan yanında güç ve kudret sembolü olarak da sık sık kullanılan bir remiz olmuştur. Manzum ve mensur siyerlerle benzeri eserlerde, Hz. Peygamber’in doğumu sırasında meydana gelen mucizevî olaylarda zarar gördüğü kaydedilen bu hükümdarlık takına, gazel ve kasidelerde tâk kelimesinin lügat mânasından hareketle güzelin mihrap veya hilâl şeklindeki kaşı da benzetilmiştir. Bursalı Ahmed Paşa’nın, “Kis-râ-yı hüsndür ki bugün kaşı tâkına/Zencîr-İ müşg asar hâm-ı gîsûsı Kâsım’ın” beyti bunu ifade ettiği gibi Nedim’in, “Şüphesiz Nüşîrevân’ın tacı başından düşer / Baksa tâk-ı ser-bülend-İ kasr-ı İzz ü sânına” beytinde işaret edilen taç da Kisrâ ile birlikte anılan ona ait tamamlayıcı unsurlardan biridir. Rivayete göre Enûşirvân bu taka bir çan astırıp ucuna da zincir bağlatmış, onun adaletine başvuranlar “zencîr-i adi” denilen bu zincir vasıtasıyla çanı çalar ve dertlerini kendisine anlatırlarmış. Zâtî’nin, “Serverâ bir bend-i lâkayddır kapında adi / Tutamazdı anı zencîre çekip Nûşîrevân” bey-tiyle Bâkî’nin, “Erdi nesîm-i ma’delet-i Kisrî-i bahar / Zencîr-i adli çekti çemen-zâra cüybâr” beytinde bu durum söz konusu edilerek övülenler Enûşirvân ile karşıiaştınlmıştır.
Enüşirvân’ın babası Kubâd da, “Tâc-ı Kubâd ü sâgâr-ı Cem’den ferağı var / Mecnûn bulah Leylî itinin yalağını” (Hayalî Bey) beytinde görüldüğü gibi divan edebiyatında taçla birlikte anılan bir diğer kahramandır. Şark – İslâm edebiyatlarında çok işlenmiş mesnevi konularından biri olan Hüsrev ü Şîrîn veya Ferhad İle Şîrîn hikâyesinin esas kahramanı ise Enûşirvân (I. Hüsrev) değil II. Hüsrev’dir. Ayrıca hikâyenin önemli kahramanlarından Pervîz de (Hüsrev-i Pervîz) Enüşirvân’ın torunu kabul edilmektedir.
TDV İslam Ansiklopedisi