Ezan Musikisi, Makamları, Okunuşu, Hakkında Bilgi

Mûsiki. Ezan. dinî mûsikinin cami mûsikisi formlarının en önemlilerindendir. İcrası bakımından dış ve iç ezan ol­mak üzere ikiye ayrılır.

Türk mûsikisinde ezan, okunduğu na­maz vaktine göre seçilmiş bir makam anlayışı içinde kendine has bir icra tarzı ve üslûp çerçevesinde serbest olarak şu şekilde okunur: Hangi makamda oku-nacaksa başlangıç tekbirlerinde o ma­kamın ilk perdeleri gösterilir. Lafzatullahın açık olarak telaffuz edilmesine bil­hassa dikkat edilmeli, ibarenin “…lâhu ekber” şeklinde söylenip anlaşılmasına ve bölünmesine, benzeri prozodi hatası­na meydan verilmemelidir. “Eşhedü en lâ ilahe illallah” cümlesi de tekbirlerde kullanılan makam ve perdelerden oku­nur. Ardından gelen, “Eşhedü enne Mu-hammeden resûlullarTlarda makamın meyana gelmeden önceki seyrini göste­recek nağmeler yapılır. “Hayye aie’s-sa-lâh” ezanın meyan kısmı olduğundan burada tiz seslerde dolaşılır ve uygun makam geçkiieri yapılır. “Hayye ale’l-felâh’ın okunuşunda ise bu kısmın ikinci meyan olması sebebiyle yine meyan nağ­melerinde gezinilir. Son tekbirlerde ma­kamın karar sesleri gösterilir, tehlilde ise karar verilerek ezan bitirilir. Ezanın icrasında müezzinin ses rengi, perde ge­nişliği ve özellikle mûsiki bilgisinin önemli rolü vardır. Bu konularda güçlü müez­zinlerin icraları bir anlamda irticâlî bir besteleme faaliyeti olarak düşünülebi­lir. Bundan dolayı gerçekten güzel ezan okumak ayn bir kabiliyet ve hüner işi­dir. Ezan okuyuşunda aynca kararların çok önemli bir yeri olduğu ve karar per­deleri ezanın en tesirli bölümlerini mey­dana getirdiği için müezzinin buralarda daha dikkatli olması ve bütün mûsikî kabiliyetini bu kısmın icrasında ortaya koyması gerekir.

Ezan okumanın âdâb ve erkânı zaman­la çeşitli farklılıklar göstermiş, bundan da değişik tavırlar doğmuştur. Nitekim eskiden İstanbul, Bursa, Konya ve İzmir gibi önemli kültür merkezlerinin özel ezan okuma tavırlarının olduğu bilin­mektedir. Bunlardan “saray tavrı” adı verilen İstanbul tavrının saraya mensup müezzinlerle bazı paşaların bilhassa ra­mazan aylarında selâtin camilerinde mü­ezzinlik yapmaları sebebiyle halk arasın­da yerleşmiş olduğu belirtilir.

Osmanlı saray teşkilâtında müezzin­lik müessesesinin ayrı bir yeri vardır. Enderuna alınan güzel sesli ve kabiliyetli gençler burada mûsiki eğitimi görerek yetişir, içlerinde müezzinliğe yatkın olan­lar müezzin seçilirdi. Enderun Has Oda erkânından olan hünkâr müezzini saray mescidinin başmüezzini olduğu gibi pa­dişahların cuma ve bayram namazları için gittiği camilerde de müezzinlik ya­pardı. Ayrıca hünkâr müezzinlerinin maiyetinde “müezzinân-ı hâssa” denilen gü­zel sesli, mûsiki bilgisi ve icrası kuvvetli bir müezzin grubu bulunurdu. Bazı ka­yıtlara göre bunlar XVI. yüzyılda on beş kadarken XVIII. yüzyılın ikinci yansında sayılan otuza ulaşmıştır.

Selâtin camilerinde görev yapacak imam ve müezzinlerin güzel sesli ve mû­siki bilgisine sahip iyi birer icracı olma­ları ön planda tutulurdu. Bunlar başarı gösterip kendilerini ispatlamak için âde­ta yarışırlardı. Bu da vazifelerin daha iyi bir şekilde icrasına sebep olan Önemli bir teşvik unsuru olurdu. Selâtin cami­lerinde geniş bir imam ve müezzin kad­rosu vardı. Bununla ilgili olarak Süley-maniye Vakfiyesi ile Hatice Turhan Sul-tan’ın Yenicami vakfiyesi Örnek gösteri­lebilir. Süleymaniye vakfiyesinde şöy­le denilmektedir:”… ve yirmi dört adet ilm-i mûsikâr ve fenn-i edvarda mahir ve şuab-ı makâmâtta ve tecrî-i terennü-mâtta sâhir hûb-âvâz kimesneler müez­zin olup… ve vazîfe-i yevmiyyeleri beşer akçe ola…”. Müezzinlerle ilgili Yenicami vakfiyesindeki ifadeler de şöyledir:”… ve on iki nefer sıyânet ü afâf ile mevsûf ve diyanet ü salâh İle ma’rûf fenn-i makâ­mâtta bî-nazîr, İlm-i mîkâtta basîr, nîk-nefes ve hûb-nefes kimesneler evkât-ı hamsede müezzinler olup münâvebe ta­rikiyle ref’-i savt ile minarelerde ezan okuyup… ve zikrolunan müezzinlerin her birinin cihet-i yevmiyyesi onar akçe ve reislerinin on ikişer akçe…”. Bu ifade­lerden anlaşıldığına göre müezzinlerin takva sahibi, namaz vakitlerini iyi tayin edebilen, aynca pratik olarak mûsiki ba­kımından çok iyi bir seviyede olmalan gerekmektedir. Ücretlerinin dolgun olu­şu da müezzinliğe çok önem verildiğinin bir belirtisidir.

Birden fazla müezzini bulunan cami­lerde gerek ezan gerekse namaz esna­sında müezzinlerin toplu olarak veya sırayla yaptıklan müezzinlik faaliyetine “cumhur müezzinliği” denir. Müezzinler arasında ehliyetli ve en kıdemli olan mü-ezzinbaşı tayin edilirdi. Osmanlı tarihin­de diğer memuriyetler yanında müez-zinbaşılığı ihdas ederek müezzinlerin gö­revlerini bir talimatname ile belirleyen hükümdar II. Bayezid’dir (1481-1512).

Eskiden İstanbul’da sabah ezanının sabâ, dilkeşhâverân; öğle ezanının rast, hicaz; ikindi ezanının hicaz, uşşak, bayatî; akşam ezanının hicaz, rast, segah, dügâh; yatsı ezanının hicaz, uşşak, bayatî, neva, rast makamlarından okun­ması bir gelenek haline gelmişti. Ayrıca sabah ezanından bir süre önce dilkeş­hâverân makamından bir sala vermek, arkasından da bir kaside okumak; öğ­le, ikindi ve yatsı ezanlarından sonra da ezanın okunduğu makamdan kısa bir sala vermek âdetti. Ancak ezanın sade­ce yukarıda belirtilen makamlarda okun­ması şart değildir. Müezzin mûsikide­ki kudretine göre her makamdan ezan okuyabilir.

İki kişinin karşılıklı olarak okuduğu ezana “çifte ezan” denilir. Çifte ezanda cümleler karşılıklı olarak ve perde gös­terilmek suretiyle okunur. Bu tür eza­nın Emevîler devrinde okunmaya baş­landığı rivayet edilmektedir. Ayrıca bir­birine yakın camilerde müezzinlerin kar­şılıklı ezan okuduklarına da şahit olun­maktadır. Son devirde Aksaray Valide Camii müezzini Aksaraylı Hafız Cemal Efendi ile Üsküdar Yeni Valide Camii mü­ezzini Hafız Süleyman’ın (Karabacak) oku­dukları çifte ezanlar mûsiki literatürü­ne geçmiştir.

Cuma namazında hatibin minbere çık­tığı sırada cami içinde okunan ezana “iç ezan” denir. Bir kişi tarafından okunan bu ezanda da dış ezandaki seyir düzeni biraz daha kısa olarak uygulanır. Hatip minbere çıkarken müezzin tarafından okunan âyet ve ardından getirilen salâtü selâmda hangi makam icra edildiyse iç ezanın da aynı makamda okunması gerekir.

Osmanlı devrinde sarayda musâhiblik ve ardından müezzinbaşılık görevine yük­selmiş meşhur bestekârlar vardır. XIX. yüzyılın ünlü musikişinaslarından Sâkir Ağa. Hammâmîzâde İsmail Dede, Hacı Hâşim Bey ve Rifat Bey bunlardan bazıla­rıdır. XX. yüzyılın ilk yansında da müezzin ve müezzinbaşılar arasında mûsiki bil­gileri ve seslerinin güzelliğiyle âdeta bi­rer ekol haline gelmiş kimseler yetişmiş­tir. Bunlar arasında Süleymaniye Camii müezzinleri Hafız Şevket ve Hafız Kemal, Üsküdar Yeni Valide Camii müezzini Ha­fız Süleyman, Beyazıt Camii müezzini Ha­fız Kerim (Akşahin) ve Aksaray Valide Ca­mii müezzini Aksaraylı Hafız Cemal Efendi’yi bilhassa zikretmek gerekir.

TDV İslam Ansiklopedisi

Daha yeni Daha eski