Ezanın Tarihçesi, Anlamı, Ezan Duası, Hakkında Bilgi

Sözlükte “bildirmek, duyurmak, çağ­rıda bulunmak, ilân etmek” mânasında bir masdar olan ezan kelimesi terim ola­rak farz namazların vaktinin geldiğini, nasla belirlenen sözlerle ve özel şekilde müminlere duyurmayı ifade eder. Aynı kökten gelen müezzin “ezan okuyan kim­se”, mi’zene de “ezan okunan yer” (mi­nare) demektir. Ezan kelimesi Kur’ân-ı Kerîm’de bir yerde “bildiri, ilâm” mâ­nasında geçerken(Tevbe 9/3) terim anlamında ezana nida kökünün türev­leriyle iki âyette(Mâide 5/58; Cum’a 62/9) işaret edilmiştir. Ezan sözlük an­lamında ve çeşitli fiil kalıplarıyla yedi âyette(Meselâ bk. Bakara 2/279; A’râf 7/167; Hac 22/27), müezzin de yine bu çerçevede “çağncı, tellâl” mâ­nasında iki âyette(A’râf 7/44; Yûsuf 12/70) yer almaktadır. Hadislerde ise ezan kelimesi terim anlamında hem isim olarak hem de çeşitli fiil kalıplarıyla sık­ça geçmektedir.

Namaz Mekke döneminde farz kılın­dığı halde Hz. Peygamber’in Medine’ye gidişine kadar namaz vakitlerini bildir­mek için bir yol düşünülmemişti. Medi­ne döneminde ise müslümanlar başlan­gıçta zaman zaman bir araya toplanıp namaz vakitlerini gözetirlerdi. Bir süre namaz vakitlerinde sokaklarda “es-sa-lâh es-salâh” (namaza namaza!) diye çağ­rıda bulunulduysa da bu yeterli olmu­yordu. Namaz vaktinin geldiğini haber vermek üzere bir işarete ihtiyaç duyul­duğu aşikârdı. Bunun için nâküs çalınması, boru öttürülmesi, ateş yakılması veya bayrak dikilmesi şek­linde çeşitli tekliflerde bulunulduysa da nâküs hıristiyanların, boru yahudilerin, ateş Mecûsîler’in âdeti olduğu için Re-sûlullah tarafından kabul edilmedi. An­cak bu sırada ashaptan Abdullah b. Zeyd b. Sa’lebe’ye rüyada ezan öğretilmiş, Ab­dullah da ertesi gün Hz. Peygamber’e gelerek durumu haber vermişti. Bunun üzerine Resûl-i Ekrem Bilâl’e ezan cüm­lelerini ezanda ikişer, ikamette ise birer defa okumasını emretti. Bu arada Hz. Ömer Resûlullah’a gelip aynı rüyayı ken­disinin de gördüğünü, ancak Abdullah b. Zeyd’in daha erken davrandığını bildirmiştir. Bilâl, Neccâroğullan’ndan bir kadına ait yüksek bir evin üstüne çıkıp ilk olarak sabah ezanını okudu. Böylece ezan hicrî 1. (622) veya bir rivayete göre 2. (623) yılda meşrû kılınmış oldu. Daha sonra Mescid-i Nebevi” nin arka tarafına ezan okumak için özel bir yer yapıldı.

Ezan sünnet yoluyla meşru kılınmak­la birlikte Kur’ân-ı Kerim’deki. “Nama­za çağırdığınızda onu alay ve eğlence ko­nusu yaparlar. Bu davranışları onların düşünemeyen bir toplum olmasından dolayıdır”(Mâide 5/58), “Ey inananlar! Cuma günü namaza çağrıldığı zaman hemen Allah’ı anmaya koşun ve alışve­rişi bırakın”(Cuma 62/9) mealindeki âyetlerle de teyit edilmiştir.

Ezan şu sözlerden oluşur: “Allâhü ekber” (Allah en büyüktür [dört defa]); “Eşhedü en lâ ilahe illallah” (Allah’tan başka tanrı olmadığına şehâdet ederim [iki defa]); “Eşhedü enne Muhammeden resûlullah” (Muhammed”in Allah’ın elçisi olduğuna şehâ­det ederim [iki defal): “Hayye ale’s-salâh” (haydi namaza |iki defal}; “Hayye ale’l-felâh” (haydi kurtuluşa [iki defa])-, “Allâhü ekber” (Allah en büyüktür [iki defa]); “Lâ ilahe illallah” (Allah’tan başka tanrı yoktur). Sabah ezanında, “Hayye ale’l-felâh”tan sonra iki defa, “es-Salâtü hayrun mine’n-nevm” (namaz uykudan hayırlıdır) sözü tek­rarlanır ki buna “tesvîb” denilir.

Hanefî ve Hanbelî mezhepleri ezanda Abdullah b. Zeyd’den nakledilen bu la­fızları esas almışlardır. Şâfiîler de aynı lafızları benimsemekle beraber müezzi­nin her iki şehâdet cümlesini önce ya­nındaki kimselerin duyacağı şekilde al­çak sesle, sonra da yüksek sesle okuma­sı anlamına gelen “tercî” ilâvesinin bu­lunduğu Ebû Mahzûre rivayetini ter­cih etmişlerdir. Mâlikîler ve Hanefî mez­hebinden Ebû Yûsuf ile İmam Muhammed ise Abdullah b. Zeyd’den gelen di­ğer bir rivayeti ve Medine halkının uy­gulamasını esas alarak tekbirin ezanın başında da iki defa okunacağını söyle­mişlerdir.

İkâmet sözleri de ezanda olduğu gi­bidir; ancak burada, “Hayye ale’l-felâh”-tan sonra “Kad kameti’s-salâh” (namaz başlamıştır) cümlesi iki defa tekrar edilir. Şiîler’de ise. “Hayye ale’l-felâh’tan sonra “Hayye alâ hayri’l-amel” (amelin hayırlısına geliniz) cümlesi ilâve edi­lerek iki defa tekrarlanır. Şiî kaynakları­na göre bu ibare başlangıçta ezan met­ninde yer almakta İken Hz. Ömer, müs-lümanların daha çok namaza yönelip ci­hadı terketmemeleri için onu metinden çıkarmıştır. Şiî çevre­lerde ikinci şehâdet cümlesinden sonra iki defa okunan, “Eşhedü enne Aliyyen veliyyullah” (Ali’nin Allah’ın dostu olduğuna şehâdet ederim) veya, “Eşhedü enne Aliyyen emîrü’l-mü’minîne hakkan” (meşru devlet başkanının Ali olduğuna şehâdet ede­rim) gibi ifadeler Şîa’nın meşhur ve sa­hih rivayetlerinde yer almaz ve ezanın sözlerinden sayılmaz. Bununla birlikte bu cümlelerin okunması Şiî âlimleri ara­sında fiilî bir tasvip görmüş ve yaygınlık kazanmıştır.

Hz. Peygamber ve ilk iki halifesi za­manında cuma günleri sadece hutbe­den önce bir iç ezan okunurdu. Hz. Osman devrinden itibaren cuma namazı için halkın önceden uyanlması amacıyla namaz vakti gelince dışarıda da ezan okunmaya başlandı.

İslâm’ın şiarı ve müslüman varlığının sembolü olarak kabul edilen ezanı ter-ketme hususunda söz birliği içinde bu­lunan müslüman bir şehir veya bölge halkına karşı başka bir çözüm şekli bu­lunamadığı takdirde savaş açılmasının gerektiğine dair ittifak halinde olan İs­lâm hukukçuları ezanın dinî hükmü ko­nusunda farklı görüşler ileri sürmüşler­dir. Hanefî ve Şafiî mezheplerindeki hâkim görüşe, Mâliki ve Şia’dan Imâmiyye mezhepleriyle Ahmed b. Hanbel’den nak­ledilen bir rivayete göre ezan okumak sünnet-i müekkededir. Şafiî mezhebin­deki bir görüşe göre farz-ı kifâye, bazı Hanefî âlimlerine göre de vaciptir. Hanbelîler ise bir yerleşim yerinde ezan okunmasını farz-ı kifâye kabul ederler. Cuma namazı kılınan yerleşim merkez­leri konusunda Mâlikîler de bu görüş­tedir.

Mâna ve muhtevası bakımından ezan hem namaz hem de İslâm için bir çağ­rıdır. Yani ezan vasıtasıyla insanlar bir taraftan namaza çağrılırken diğer ta­raftan İslâm’ın üç temel ilkesini oluş­turan Allah’ın varlığı ve birliği, Hz. Muhammed’in O’nun elçisi olduğu ve asıl kurtuluşun (felah) âhiret mutluluğunda bulunduğu gerçeği açıklanmış olur. Yer küresinin güneş karşısındaki konumu ve kendi çevresinde dönüşü ile namaz vakitlerinin oluştuğu göz önünde bu­lundurulduğu takdirde müslümanlarla meskûn olan her noktada günde beş defa okunan ezanın kesintisiz devam ettiği, bu ilâhî mesajın günün her anın­da yeryüzünden yükseldiği anlaşılır. Hz. Peygamber” den nakledilen birçok ha­dis ezanın mâna ve önemini dile getir­mekte ve ezan okumanın faziletlerini be­lirtmektedir.

Ezan namaz vakti girdikten sonra okunmalıdır; vaktinden önce okunursa iadesi gerekir. Hanefî ve Şâfıîler’e göre ezanın sahih olması için niyet şart de­ğildir; Mâliki ve Hanbelfler ise niyeti şart koşarlar. Ayrıca ezan Arapça sözleri ve bilinen tertibiyle okunmalıdır. Hanefî ve Hanbelîler’e göre ezanın Arapça’dan baş­ka bir dilde okunması caiz değildir. Şa­fiî mezhebine göre ise Arapça bilmeyen yabancıların ezanı asıl şekliyle okuyabi­len birinin bulunmaması halinde kendi dillerinde ezan okumaları mümkündür. Şafiî, Mâliki ve Hanbelî mezheplerine gö­re ezanda tertip vaciptir; sözlerinin sı­rası değiştirildiği takdirde yeni baştan okunması gerekir. Tertibi sünnet sayan Hanefîler’e göre ise sıranın bozulduğu yerden alınarak devam edilir. Ezanı er­ginlik veya temyiz çağına gelmiş bir kim­se okumalıdır. Gayri mümeyyiz çocuğun okuyacağı ezan geçersizdir. Ayrıca mü­ezzinin ezan sırasında konuşması mek­ruhtur. Çokça konuşma veya uzunca sus­ma suretiyle ezan sözleri arasına fasıla girmesi halinde ise baştan tekrar edil­mesi gerekir.

Ezan farz olan namazlar için okunur. Camide okunan ezan duyuluyorsa ev­lerde kılınacak namaz için ayrıca ezan okunmaz. Ezanın duyulmadığı uzak bir mesafede veya yerleşim merkezleri dı­şında bulunanlar da ezan okurlar. Ce­naze namazı ile vitir, bayram, teravih, yağmur duası namazı ve farz-ı ayın ol­mayan diğer namazlar için ezan okun­maz. Farz namazlar dışında güneş tu­tulması vb. sebeplerle cemaatle kılınan namazlar için Hz. Peygamber zamanın­da ezan okunmamış, müslümanlar, “es-Salâte (es-salâtü) câmiaten” (cemaatle na­maza geliniz) diye çağrılmışlardır. Yeni doğan bebeğin sağ kulağına hafif sesle ezan, sol kulağına da ikâmet okumak menduptur.

Müezzinin sesinin gür ve güzel olma­sı, ezanı ayakta ve yüksekçe bir yere çı­kıp dinleyenlerin tekrarına imkân vere­cek şekilde yavaş okuması, sesin daha güçlü çıkmasına yardımcı olacağı için şe­hâdet parmaklarının uçlarını kulakları­na götürmesi veya ellerini kulaklarının üzerine koyması, kıbleye yönelmesi, “Hay­ye ale’s-salâh” derken yüzünü sağa, “Hayye ale’l-felâh” derken de sola çe­virmesi, dinî hassasiyet sahibi ve abdestli olması müstehaptır.

Ezanı işiten bir müslüman müezzinin sözlerini ondan sonra tekrar eder. An­cak, “Hayye ale’s-salâh” ve “Hayye ale’l-felâh’ta bunlann yerine “Lâ havle velâ kuvvete illâ billâh” (bütün değişimler, bü­tün güç ve hareket Allah’ın iradesiyle müm­kündür) cümlesini tekrar eder. Sabah eza­nında ilâve edilen, “es-Salâtü hayrun mi­ne’ n-nevm” cümlesine de, “Sadakte ve berirte” (doğru ve haklı söyledin) diye kar­şılık verilir. Ezan okunduktan sonra özür­süz olarak namaz kılmadan camiden çık­mak Hanbelîler’e göre haram, Şâfıîler’e göre de mekruhtur.

Ezanın bitiminden sonra Hz. Peygamber’in öğrettiği ve şefaatine vesile ola­cağını haber verdiği şu dua okunur: “Allâhümme rabbe hâzihi’d-da’veti’t-tâm-me ve’s-salâti’l-kâime âti Muhammeden el-vesîlete ve’l-fazîlete ve’b’ashü makâmen mahmûdeni’llezî vaadteh” Ey bu mü­kemmel davetin ve daimî çağrının (veya kı­lınacak namazınj rabbi olan Allahım! Muhammed’e sana yaklaştırın her türlü vesileyi ihsan et. onu faziletlerle donat. Onu -Kur’ân-ı Kerîm’inde- vaad ettiğin övgü maka­mına yücelt.

Ezanla ilgili hükümler fıkıh kitapları içinde ayrı bir bölümde ele alınmakla bir­likte bu konuda bazı âlimler müstakil eserler de telif etmişlerdir. Bunlar ara­sında Ebü’ş-Şeyh’in (o. 369/979) Kitâ-bü’l-Ezân, Abbâd b. Serhan el-Meâfirî’-nin Risale fi’l-ezân, Kâdî İyâz’ın Naz-mü’l-burhân “aîâ sıhhati cezmi’l-ezân, Emîr es-San’ânrnin Teşnîfü’l-âzân bi-esrâri’l-ezân adlı eser­leri zikredilebilir. Mısırlı edip ve düşünür Abbas Mahmûd el-Akkâd, Dâ’i’s-semâ’ Bilal b. Rebah: müezzinü’r-Resul adlı eseri içinde ezana da bir bölüm ayırmıştır. Dikkate değer edebî bir güzellik taşıyan bu bölüm İngilizce’ye çevrilerek yayımlanmıştır. Ayrıca Lebîb es-Saîd’in el-Ezân ve’l-mü’ezzinûn ve Seyyid Ab-dürrızâ Hüseyin el-Celâlî’nin el-Ezân ve’l-mü’ezzin adlı risâle-leriyle Ebû Hatim Üsâme b. Abdüllatîf el-Kavsrnin Kitâbü’l-Ezân adlı eseri bu konuda kaleme alın­mış diğer çalışmalardır.

TDV İslam Ansiklopedisi

Daha yeni Daha eski