İbrahim b. Büzürcmihr b. Abdilgaffâr-ı Hemedânî (ö. 688/1289) Lenta ât adlı eseriyle tanınan mutasavvıf şair.
Hemedan’ın Kumcân köyünde doğdu. Öldüğünde yetmiş sekiz yaşında olduğu bilindiğine göre 610 (1213) yılında doğduğu söylenebilir. Daha çok Irâkî nisbesiyle tanınan Fahreddin İbrahim Kumcânî, Cevâlîkî ve Ferâhânî nisbeleriyle de anılır.
Müellifin dönemine yakın bir tarihte adı bilinmeyen bir kişi tarafından divanına yazılan önsöze göre kültürlü bir aileye mensup olan Fahreddîn-i Irâkî çok iyi bir öğrenim gördü. Genç yaşında devrin revaçta olan ilimlerini öğrendi. Daha on yedi yaşında iken Hemedan’daki Şehristan medresesinde ders vermeye başladı. Bir gün medresede ders okuturken içeriye giren bir grup Kalenderi dervişi gazel okuyarak semâ yapmaya başladılar. Kalenderiler’in her türlü kayıttan sıyrılmış olduklarını anlatan bu gazel onu derinden etkiledi. Aralarında bulunan güzel yüzlü bir çocuğa ilgi duyarak cüb-besini ve sarığını çıkarıp attı ve onlara katıldı. 627de (1230) Kalenderîler’le birlikte Hemedan’dan ayrılan Fahreddin yolda çârdarb olarak arkadaşlarının kıyafetine büründü. Önce Irâk-ı Acem’e, oradan Hindistan’ın Mültan şehrine giden Kalenderi kafilesi burada Sühreverdiyye tarikatının pîri Sehâbeddin es-Sühreverdî’nin halifesi Bahâeddin Zekeriyyâ-yı Mültânî’nin hankahında konakladı. Fahreddin kendisinin Bahâeddin Ze-keriyyâ tarafından alıkonulacağını sezince arkadaşlarına buradan ayrılmaları gerektiğini söyledi. Bunun üzerine hankahtan ayrılıp Delhi’ye gittiler. Bir süre orada kalıp ardından Sûmenât’a yöneldiklerinde Fahreddin yolda yakalandıkları şiddetli bir rüzgâr sonunda arkadaşlarının çoğunu kaybetti, bir arkadaşıyla birlikte uzun bir yolculuktan sonra tekrar Delhi’ye döndü, oradan Mültan’a giderek Bahâeddin Zekeriyyâ’nın müridi oldu. Câmî. Fahreddin’in halvette ibadetle meşgul olmak yerine yüksek sesle şiirler söylediğini, bu durumun şeyhe bildirildiğini, onun da, “Bu gibi şeyler size yasaktır, ona değil” diyerek müridini kayırdığını nakleder.
Mültan’da yirmi beş yıl boyunca şeyhi Bahâeddin Zekeriyyâ’ya hizmet eden ve kızıyla evlenen Fahreddîn-i Irâki şeyhi ölünce (661/1262 veya 666/1267) onun yerine geçti. Fakat kendisini çekemeyenler şeyhinin yolunu takip etmediğini, şiir yazıp güzellerle meşgul olduğunu söyleyerek onu dönemin hükümdarına şikâyet ettiler. Hükümdarın kendisine iyi davranmayacağını haber alan Irâkî Mül-tan’dan ayrıldı, deniz yoluyla Uman’a gitti, oradan Hicaz’a geçerek hac farizasını yerine getirdi. Daha sonra Anadolu’ya giderek Konya’da Sadreddin Konevî’nin hizmetine girdi. Onun İbnü’l-Arabi’nin Fuşûşü’l-hikem ve el-Fütûhâtü’1-Mekkiyye adlı eserini şerhettiği derslerine iştirak etti. Tasavvuf tarihinin en önemli eserlerinden olan Lema’ât’ı burada kaleme aldı. Mevlânâ Celâleddin ve Mevle-vî çevreleriyle yakın dostluklar kurdu. Mevlânâ’nın medresesindeki semâ törenlerine katıldı. Konya’da bulunduğu sırada Irâkî’yi koruyan ve kendisine intisap eden Muînüddin Süleyman Pervane onun için Tokat’ta bir hankah yaptırdı. Divanındaki önsözden ve Eflâkî’nin ifadelerinden, Muînüddin Süleyman Pervâne’nin Irâkî’ye tam bir bağlılık ve güveni olduğu anlaşılmaktadır. Nitekim Moğollar tarafından öldürüleceğini anlayan Muînüddin Pervane. Mısır Hükümdarı Baybars’ın elinde esir bulunan oğlu Mühezzebüddin Ali’yi kurtarma görevini ona vermiş ve bu iş için kullanılmak üzere kendisine kıymetli mücevherlerle dolu bir çıkın teslim etmişti. Pervâne’nin öldürülmesinin (676/1277) ardından Anadolu’ya gelen İlhanlı Veziri Şemseddîn-i Cüveynî durumu öğrenince mücevherleri Fahreddîn-i Irâkl’den almadığı gibi onun bir an önce kaçmasını sağladı. Fahreddin önce Tokat’tan Sinop’a geçti. Ardından Mısır’a gitti. Mısır’da bir süre kaldıktan sonra yanındaki mücevherleri Mısır sultanına vererek Mühezzebüddin Ali’yi esaretten kurtardı. Fahreddîn-i Irâkî Mısır’da kaldığı süre içinde sultanla iyi ilişkiler kurdu. Kendisine mürid olan sultan tarafından ona “şeyhüşşüyûh” unvanı verildi. Mısır’da ne kadar kaldığı bilinmeyen Fahreddîn-i Irâkî daha sonra Şam’a gitti. Burada Mısır sultanına bağlı olan Şam melikü’l-ümerâsı, şehrin ileri gelenleri, ulemâ ve meşâyih tarafından karşılandi. Altı ay sonra oğlu Kebîrüddin Mültan’dan gelerek babasının hizmetine girdi. Fahreddîn-i Irâkî 8 Zilkade 688’de(23 Kasım 1289) vefat etti; Şam’da Sâlihiyye Mezarlığımda İbnü’l-Arabî’nin türbesi yanına defnedildi.
Kaynaklardan sadece Devletşah’ta, Fahreddin’in Hemedan’da Kalenderiler’le tanışıp Mültan’a gitmeden önce Bağdat’ta Sühreverdiyye tarikatının kurucusu Şehâbeddin es-Sühreverdî’ye intisap ettiği, temiz bir nazarla gençlere bakmaktan kendini alamadığı, pazarda bir nalbant çocuğunu karşısına oturtup seyre daldığı, bu durumun şeyhe haber verilmesi üzerine şeyhi tarafından Mültan’a halifesi Bahâeddin Zekeriyyâ’nın yanına gönderildiği şeklinde bir rivayet vardır. Hayatının bir bölümünü Anadolu’da geçiren Fahreddîn-i Irâki’nin Konya, Kayseri ve Tokat’ta geniş bir mürid çevresi oluşturduğu tahmin edilebilir. Anadolu’da kaleme aldığı Lemacût adlı eserden onun vahdet-i vücûd inancına gönülden bağlı bir süfî olduğu anlaşılmaktadır. Aslen Sühreverdiyye tarikatına mensup olmakla birlikte kalenderi bir hayat tarzını benimseyen Fahreddîn-i Irâkî. çağdaşı Evhadüddîn-i Kir-mânî gibi Allah’ın cemâlinin güze! yüzlü insanlarda temaşa edilebileceği kanaatindedir. Bu sebeple eserlerinde özellikle aşk, âşık ve maşuk kavramları üzerinde durmuştur.
Eserleri
Fahreddîn-i Irâki’nin eserleri Saîd-i Nefisi tarafından Külliyyât-ı Şeyh Fahrüddîn İbrâhîm-i Hemedânî el-mü-tehallaş be ‘hâki adıyla yayımlanmıştır.
1- Dîvân. Kaside, terkibibend, terciibend, rubâî ve kıtalardan oluşan divanın bilinen en eski nüshası Süleymaniye Kütüphanesi’ndedir. 729 (1328-29) tarihli bu divan Fahreddîn-i Irâkî’nin külliyatı içinde yer almaktadır (s. 21-276). Eser Muhammed Dervîş tarafından da neşredilmiştir.[636]
2- ‘Uşşâknâme. Dehfaşıl diye de anılır. Aruzun hafif bahrinde yazılan bu mesnevi Fahreddîn-i Irâkî’nin aşkla ilgili düşüncelerini yansıtır. Eser vezir Şemseddîn-i Cüveynî’ye ithaf edilmiştir. İlk olarak adı bilinmeyen bir kişinin divana yazdığı önsöz ve İngilizce tercümesiyle birlikte A. J. Arberry tarafından yayımlanan cUşşâknâme külliyat içinde de yer almaktadır (s. 277-326).
3- Lema’at. Yer yer manzum parçalarla süslenen aşk. âşık ve maşuk kavramlarının yorumlandığı eser yirmi sekiz bölümden (lem’a) meydana gelir. Lema’ât’ın 731 (1331) tarihli bir nüshası Süleymaniye Kütüphanesi’ndedir. Kâtib Çelebi’nin XIV ve XV. yüzyıllarda yapılmış bazı şerhlerinden bahsetmesi eserin Anadolu’da tasavvuf çevrelerinde etkili olduğunu gösterir. Lema’ât İbnü’l-Arabî’nin düşüncelerini yansıtmakla birlikte divanına önsöz yazan müellif, eserin Ahmed el-Gazzâlî’nin (ö. 520/1126) Sevânihu’l-cuşşâk’mdan ilham alınarak yazıldığını söyler. Külliyatın İçinde (s 327-361) yayımlanan Lema’ât ayrıca Muhammed Hâcevî tarafından neşredilmiştir. Eserin birçok şerhi arasında en ünlüsü Abdurrahman-ı Câmî’-nin Eşi’cattü’l-Lema’iât adlı kitabıdır. Lema’ât W. C. Chittick ve P. L. Wilson tarafından İngilizce’ye, Saffet Yetkin tarafından Parıltılar adıyla Türkçe’ye tercüme edilmiştir.
4- Iştılâhât-ı Şûfiyye. Mutasavvıflar arasında çok sık kullanılan aşkta ilgili 301 terimi ihtiva eder. Üç bölümden oluşan ve külliyat içinde yayımlanan eser (s. 362-379) Nurettin Bayburtlugil tarafından Türkçe’ye çevrilmiştir.
TDV İslam Ansiklopedisi