Fecr Suresi Nuzülü, Ne Anlatıyor, Ne Zaman İnmiştir, Kaç Ayettir, Hakkında Bilgi

Fecr Sûresi. Kur’ân-ı Kerim’in seksen dokuzuncu sûresi.

Mekke döneminin ilk yıllannda, İslâm’ı kabul edenlere karşı zulmün başladığı sırada Leyl sûresinin ardından ve muhtemelen Habeşistan’a yapılan birinci hicretten önce nazil olmuş­tur. İlk devirde nazil olan sûreler arasın­da onuncu sırada yer almaktadır. Ali b. Ebû Talha’dan sûrenin Medenî olduğuna dair bir rivayet gelmişse de üslû­bu ve muhtevası bakımından diğer Mekkî sûrelerle büyük bir benzerlik gösterdi­ği açıktır. Âyet sayısı otuz olup fasılası harfleridir.

Sûre ismini başındaki “fecr” kelime­sinden alır. “Şafak sökmesi, tan yerinin ağarması” veya “şafak vakti, tan yeri” anlamına gelen fecre yemin ile başlayan sûreye “Ve’l-Fecri” sûresi de denilir ve Mushaf’taki tertibe göre “Ve’l-Leyl”, “Ve’d-Duhâ” gibi belli vakitlere yeminle başlayan sûrelerin önünde yer alır.

Sûrenin ilk dört âyetinde sırasıyla fec­re, on geceye, çift ve tek olana ve her şeyi örten geceye yemin edilir (âyet 1-4). Fecrin kurban bayramı sabahı, on gece­nin de zilhicce ayının ilk on gecesi oldu­ğunu söyleyenler bulunduğu gibi fecri ilk vahyin geldiği Kadir gecesinin fecri, on geceyi de ramazan ayının son on ge­cesi olarak kabul edenler de vardır. Bu on gecenin muharrem ayının ilk on ge­cesi olduğu da ileri sürülmüştür[434]. Kur’an sûrelerinin yirmi üç yılda peyderpey indiği, İslâm dininin ge­lişme aşamalarının buna paralel olarak gerçekleştiği göz önünde bulundurulun­ca üzerine yemin edilerek dikkat çeki­len fecrin ilk vahiyle ilgili fecir olduğu görüşü ağır basmaktadır. Bununla be­raber buradaki fecirle her günün fecir vaktine dikkat çekildiği düşünülmüş, ba­zı müfessirlerce sabah namazının öne­mine işaret edildiği de ileri sürülmüş­tür. Çünkü İsrâ sûresinde sabah nama­zı “kur’ânü’l-fecr”(Fecir vaktindeki oku­yuş 117/ 781) olarak nitelendirilmiştir.

Sûrenin konusunu, genellikle Mekkî sûrelerde görüldüğü üzere iman ve sâlih amel yolunu terkedenlerin dünya ve âhirette karşılaşacakları kötü akıbetle iman ehlinin her iki cihanda erişeceği mutluluk hakkındaki açıklamalar oluş­turmaktadır. Leyi sûresinin ardından nâzil olmasının da gösterdiği gibi müslümanların üzerine karanlık bir gece gibi çöken müşrik baskısı ilelebet sürüp git­meyecektir; çünkü ufukta ümit ışıkları belirmiş, İslâm’ın gelişme kaderiyle ilgi­li fecir baş göstermiştir. Küfrün ve zul­mün sonunun yaklaşmakta olduğuna ardarda yapılan yeminlerle dikkat çekil­dikten ve aklı erenler için bundan daha etkili yemin olamayacağı da vurgulan­dıktan sonra(âyet 5) Âd ve Semûd ka­vimlerinin ve firavunun inananlara yap­tıkları zulümler sebebiyle nasıl helak ol­dukları anlatılır. Güçlerine güvenip iman ehline baskı uygulayan bu zalimlerin üs-tüste inen kamçılar gibi felâket üstü­ne felâkete uğratılarak helak edildik­leri birer ibret tablosu şeklinde gözler önüne serilir. Geçmiş kavimlerden veri­len bu örnekler gerek Mekke müşrik­lerine gerekse onların yolunda olanlara bir uyan niteliği taşır. Burada Allah’ın olup biten her şeyi gördüğünü ve gözetlediğini vurgulayan âyetle sûrenin birinci bölümü sona erer(âyet 14). Bu uyarıların ardından insanoğlunun zaaf­larını dile getiren âyetlere yer verilir ki bu zaaflar toplumları kötü akıbetlere sü­rükleyen sebeplerdir ve insanın bencil­liğinden kaynaklanır. Bencillik de yüce yaratana karşı güven eksikliği şeklinde kendini gösterir. Rabbi insanoğlunu de­nemek için ona bol bol rızık verecek ol­sa hemen sevinir ve bunu Onun bir ik­ramı kabul eder. Fakat rızkı biraz daral­dığında hemen rabbi tarafından kahra uğradığını söylemeye yeltenir ve sızlan­maya başlar. Halbuki o bolluk zamanın­da da yetimleri ve kimsesizleri kollayıp gözetmez, bunun için ön ayak olmaz, mirası helâi haram demeden yer, ma­la mülke karşı aşırı düşkünlük gösterir(âyet 15-20). Azgınlık ve taşkınlıkları se­bebiyle helak edilen kavimleri haber ve­ren âyetlerin ardından varlıklı kesimin bencilliğini ve mal hırsını dile getiren âyetlere yer verilmesi, aslında bu zaaf­ların toplumlar için birer çöküş sebebi olduğunu vurgulamak içindir. Toplum düzeninin bozulmasına bir işaret olmak üzere bunun ardından yeryüzünün par­ça parça olup dağılacağını ve kıyamet gününün kesin olduğunu bildiren âyet­ler gelir(âyet 21-30). O gün herkesin Al­lah huzurunda hesaba çekileceği ve ce­hennemin bütün dehşetiyle ortaya çıka­cağı, inkarcı azgınların pişman olacağı, fakat son pişmanlığın fayda vermeye­ceği bildirilir. O gün kimsenin kimseden yardım göremeyeceği ve hiç kimsenin bir başkasının yerine cezalandırılmaya­cağı vurgulandıktan sonra sûre, nefsanl hırslarına gem vurup gönül rızâsı ve tes­limiyetle rabbin emirlerine itaat edenle­rin kendileri gibi iyilerin arasına katıla­caklarını ve cennete gireceklerini müj­deleyen âyetle sona erer.

Fecr sûresinin faziletine dair Übey b. Kâ’b’dan rivayet edilen ve bazı tefsir ki­taplarında yer alan, “Kim Fecr sûresi­ni söz konusu on gecede okursa affedilir; kim onu diğer günlerde okursa kıyamet­te kendisi için bir nur olur” mealindeki hadisin mevzu olduğu kabul edilmiştir.

TDV İslâm Ansiklopedisi

Daha yeni Daha eski