Felah Nedir, Ne Demek, Ayetlerde Felah Anlamı, Hakkında Bilgi

Felah. Dünya ve âhiret mutluluğu anlamında bir terim.              

Arapça’da “yarmak, tarlayı sürmek” mânasına gelen felh kökünden türeyen felah zafer, necat, halâs ve fevz kelime­leriyle eş anlamlı kabul edilir. Sözlükte “arzu edilen şeyleri elde etme, istenme­yen şeylerden kurtulma, hayır, nimet, refah ve saadet içinde bulunma” gibi mâ­nalar taşır. Felah bir terim olarak, kişinin dini ve ahlâkî yükümlülüklerini yerine ge­tirmesinin sonucunda dünyada elde ede­ceği başarı ve mutlulukla âhirette ula­şacağı ebedî kurtuluş ve saadeti ifade eder. İnsanın böyle bir sonuca ulaşabil­mesinin, karşısına çıkan bütün engelleri aşması şartına bağlı olduğu dikkate alı­nırsa felahın sözlük anlamı ile terim an­lamı arasındaki bağlantı anlaşılır.

Râgıb el-İsfahânî felahı dünyevî ve uhrevî olmak üzere ikiye ayırdıktan sonra birincisini dünya hayatını güzelleştiren uzun Ömür, zenginlik, şeref ve bunların kazandırdığı mutluluk olarak yorumla­mış, uhrevî saadeti de şu dört şeyle özet­lemiştir: Ölümsüz bir ömür, hiçbir ih­tiyaç unsuru taşımayan zenginlik, zillet şaibesinden arınmış bir şeref ve cehil karanlıklarından kurtulmuş bir İlim.

Orucun gün boyu rahat bir şekilde tu­tulmasını sağladığı için sahur yemeğine, ay­rıca ezan ve kamette geçtiği üzere hay­rın bekasına ve ebedî kurtuluşa vesile olması dolayısıyla cemaatle kılınan na­maza da felah denmiştir. Kelimenin sadece günlük başarı­yı(Tâhâ 20/64) ve kişinin tedavi sonra­sında hastalıktan iyileşmesini İfade eden bazı kullanımlarına da rastlanmak­tadır.

Felahtan türetilen ve “felaha ulaşan, ebedî saadete eren” anlamına gelen müf-lih kelimesi Kur’ân-ı Kerîm’de çoğul şek­liyle (müflihûn) bir övgü ifadesi olarak sadece müminler hakkında kullanılmak­tadır. Kur’an terminolojisinde genellik­le, âhiret hayatında cehennemden kur­tulup cennete girmeyi ve Allah’ın rızâsı­nı elde etmeyi İfade eden felah(Müminûn 23/1; Mücâdile 58/22), dünya hayatını gayba iman edip namaz kılmak, kendilerine ihsan edilen nimetlerden başkalarını da faydalandırmak, peygam­berlere gönderilen kitaplara ve âhiret gününe kesinlikle inanmak suretiyle ge­çirenlere(Bakara 2/2-5), insanları hay­ra çağırıp iyiliği tavsiye eden ve kötü­lüklerden alıkoyanlara, faiz yemeyenle­re(Al-i İmrân 3/104, 130), içki, kumar, şirk, fal ve ezlâm gibi şeytanî tuzaklar­dan uzak duranlara(Mâide 5/90), zu­lüm ve haksızlığı irtikâp etmekten kaçı­nanlara(En’âm 6/21, 135; Yûsuf 12/ 23), malları ve canlarıyla Allah yolunda dhad edenlere(Tevbe 9/88), Allah’a karşı kulluk görevlerini yerine getirip ha­yırlı İşler yapanlara(Hac 22/77), na­mazlarını huşu ile ve devamlı şekilde kı­lan, boş sözlerden kaçınıp faydasız iş­lerle meşgul olmayan, ırz ve namusları­nı koruyan, emanete riayet edip ahde vefa gösterenlere(Mü’minûn 23/1-10), Allah’ın emirlerine uygun hareket etmeye çalışan ve işlediği günahlardan dolayı tövbe eden kadın ve erkek müminlere(Nür 24/31), kendilerini kü­für ve mâsiyet gibi manevî kötülükler­den arındırmış olanlara(A’lâ 87/14; Şems 91/9) vaad edilmektedir.

Hadislerde felah genellikle “Allah’ın affına ve afiyete mazhar olma, O’nun rızâsını elde etme” şeklinde tanımlanmış; Allah’ın bir­liğine inanıp şirkten uzak duran, Hz. Peygamber’in yolun­dan giden ve fitneden uzak kalabilen müminlerin felâha erecekleri müjdelenmiştir.

İslâmiyet samimi bir imana sahip olun­ması yanında inanılan her güzel ve fay­dalı işin hayata geçirilmesine de önem vermekte, dünya ve âhiret saadetinin iman ve iyi davranış {amel-i sâlih) uyu­muna bağlı olduğunu kabul etmekte­dir. Hatta bu bütünlüğün gerekliliğini, ameli imanın bir parçası (cüzü) sayacak kadar ileri götüren mezhepler de olmuş­tur. Dinin ve dindar olmanın amacı sa­mimi bir imanla birlikte ibadet şekilleri, ahlâk kuralları ve insanlar arası müna­sebetlere dair dinin sunduğu pratikleri uygulamak suretiyle fert ve toplum ha­yatının huzurunu sağlamak ve ebedî ha­yatın mutluluğuna ulaşmaktır. Ancak mutlak kemalin ve bütün erdemlerin kazanılması uygulamada imkânsız dene­cek kadar zor olduğundan samimi İman sahiplerinin dinin pratikleri alanındaki eksiklerini zamanla tamamlayacakları beklenir. Bunlan tamamlamadan âhirete intikal eden müminler İse ya ilâhî af­fa mazhar olduktan veya bir süre ce­za gördükten sonra ebedî saadete lâyık olurlar.

TDV İslâm Ansiklopedisi

Daha yeni Daha eski