Felak Suresi Nedir, Özellikleri, Fazileti, Önemi, Hakkında Bilgi

Felak Sûresi. Kur’ân-ı Kerîm’in 113. sûresi.

Adını ilk âyette geçen felak kelime­sinden alır. Beş âyet olup fasıla’sı harfleridir. Nâs süresiyle bir­likte “muavvizeteyn”, İhlâs ve Nâs süre­leriyle birlikte “muavvizât” adını alırlar.

Felak ve Nâs sûrelerinin beraber na­zil olduğu konusunda ittifak varsa da Mekkî mi Medenî mi oldukları hususu ihtilaflıdır. Hasan-ı Basrî, Ata, İkrime ve Câbİr b. Zeyd’e göre bu iki sûre Mekkî, Abdullah b. Zübeyr ve Katâde’ye göre ise Medenî’dir. Sûrelerin Medenî oldu­ğunu söyleyenlerin delillerinden biri, Me­dine’de bir yahudi tarafından Hz. Peygamber’e büyü yapılması üzerine mu avvizeteynin indiği yolunda rivayet edi­len hadistir. Âlûsî bu rivayete dayanarak sûrenin Mekkî oldu­ğunu söyleyenlere itibar edilemeyeceği­ni ileri sürer. İbn Abbas’ın bir rivayete göre Mek­kî, bir başka rivayete göre Medenî de­diği de nakledilir. Ancak muavvizeteynin üslûp ve muhteva bakımından Mekkî sûrelere benzerlik gösterdiği görülür, öte yan­dan diğer peygamberler için olduğu gi­bi Hz. Peygamber hakkında da “sihirbaz, sihre yakalanmış” türünden iddiaların ileri sürülmesi, fiilen onun sihre mâruz kalmasını imkânsız kıldıktan başka Resûl-i Ekrem’e yönelik bu tür ithamları içeren ifadelerin Mekkî sûrelerde yer al­dığı dikkat çekmektedir. Aslında Resû-lullah’ın hayatına dair sahih rivayetlerle belgelenemeyen büyü iddiasına muav­vizeteynin Medenî oluşuyla istidlal edil­mesi, delille delilin ispat edeceği konu (medlul) arasında yer değiştirme gibi me­tot bakımından yanlış bir işin yapılması sonucunu doğurmaktadır. Buna göre önce Hz. Peygamber’e Medine’de büyü yapıldığının ve muavvizeteynin bu mü­nasebetle nazil olduğunun ispat edilme­si, sonra da bu sûrelerin Medenî özelli­ği taşıdığının ortaya konması gerekir. Halbuki bunlann hiçbiri ilmen mümkün olmamaktadır.

Abdullah b. Mes’ûd’un, Kur’an’dan ol­madıkları gerekçesiyle Felak ve Nâs sû­relerini kendi tertip ettiği mushafa al­madığı rivayet edilirse de her iki sûrenin de Kur’ân-ı Kerim’e dahil bulunduğu hu­susunda icmâ vardır ve resmî mushaf-larda son iki sûre olarak yer almışlardır.

Sûreye felakın rabbine sığınma em­riyle başlanmaktadır. Felak kelimesi et­rafında çeşitli yorumlar yapmak mümkündür. An­cak ilk âyetin bir sonraki âyetle bağlan­tısı hesaba katıldığı takdirde bu kelime­nin, kâinatın yokluk alanından bir pat­lama ile ilk meydana gelişini ve yaratılı­şını ifade ettiğine hükmedilebilir. Çün­kü ikinci âyet Allah’ın yarattığı her şe­yin zararından, üçüncü âyet bastıran ka­ranlıkların şerrinden Allah’a sığınmak gerektiğini bildirmektedir. Buradaki “bas­tıran karanlık” gece karanlığını, zulüm ve cehalet karanlığını, karanlık düşün­celeri ve insanın içine çöken, onun iç dün­yasını karartan kin, öfke, şehvet ve kıs­kançlık gibi şeyleri içine alan kapsamlı bir ifadedir. Dördüncü âyet, “düğümle­re üfleyenlerin şerrinden” de Allah’a sı­ğınmanın gereğini dile getirmektedir. Bu ifade, fiilen mevcut olup olmama­sı bir yana, varlığına inanılıp etkileri al­tında kalınan üfürükçülük ve büyücü­lük gibi ruhi etkileşimlerden başka, kö­tü fikirlerin ve sapık ideolojilerin tesi­riyle insanların, içindeki inanç düğüm­lerinin çözülüp küfür ve ümitsizlik ka­ranlıklarına düşmelerine de işaret etmektedir. Ayrıca âyetin, bir düğmeye basıp bir nükleer sistemi harekete ge­çirmek suretiyle doğabilecek büyük fe­lâketlere de dolaylı bir şekilde değindi­ğini söylemek mümkündür. Sûrenin son âyetinde,  kıskançlığı tutan  hasetçinin şerrinden Allah’a sığınmanın önemine dikkat çekilmiştir.

Gerek Felak sûresinde gerekse ardın­dan gelen Nâs sûresinde kötülüklerin­den Allah’a sığınılacak şeyler bildirilirken önce tabiat kuvvetlerinden, sonra kötü insanlardan, en sonunda da gözle görülmeyen varlıklardan (cin) söz edil­mektedir ki burada somuttan soyuta, sakınılması kolay olandan zor olana doğ­ru bir sıralanış dikkat çekmekte, dola­yısıyla sığınmanın önemi ve yöntemi öğ­retilmektedir. Hemen belirtilmelidir ki sığınma yalnız sözle değil gelebilecek zararlara karşı mümkün olan bütün ted­birlerin alınmasıyla gerçekleşir.

Sûrenin faziletine dair Hz. Âişe’den rivayet edilen bir hadise göre Resûl-i Ek­rem rahatsızlık ânında ve gece yatağına gireceği sırada İhlâs, Felak ve Nâs sûre­lerini okuyup avuçlarına üfler ve elleriyle bütün vücudunu sıvazlardı. Ukbe b. Âmir-den gelen bir rivayette de Hz. Peygam­berin kendisine şöyle dediği belirtilmiş­tir: “Ey Ukbe! Sen ‘Kul eûzü bi-rabbi’l-felak’ sûresini oku; zira Allah’a bu sû­reden daha sevimli gelen ve daha beliğ olan hiçbir sûre okuyamazsın; mümkün oldukça onu oku”. Bazı tefsirlerde yer alan ve muavvizeteyni okuyan kimsenin sanki Allah’ın indirdiği bütün kitapları okumuş gibi olacağını ifade eden hadisin mevzu olduğu kabul edilmiştir.

TDV İslâm Ansiklopedisi

Daha yeni Daha eski