Divan edebiyatında daha çok yüksek, parlak ve sabit oluşlarıyla anılan iki yıldız.
İslâm astronomi metinlerinde “ed-dübbü’l-asgar” adıyla da geçen “benâtü na’-şi’s-suğrâ” (küçük ayı, ursa minör) takım yıldızı, büyük ayının tertibinde olduğu gibi “na’ş” adı verilen ve dört yıldızdan oluşan bir dörtgen ile “benât” denilen ve üç yıldızdan oluşan bir kuyruktan meydana gelir. Kuyruğun ucunda yer alan ve kıble yönünü gösteren parlak yıldıza Cüdey. dörtgendeki yıldızlardan Ön planda görünen ve parlak (neyyir) olan ikisine de ferkadân (tekili ferkacl “buzağı”] denilmektedir; bunların kutup noktasına daha yakın duranı “en-necmü’l-kutbî” (kutup yıldızı) adıyla da bilinir. Ayrıca Cüdey’i dörtgenin köşesindeki ferkada bağlayan yayda yer alan yıldızlar benâtü na’şi’s-suğrâ ile birlikte düşünüldüğünde burada başı kutup noktasına yakın olan ferkaddan, kuyruğu ise Cüdey’den meydana gelen bir balık şekli tasavvur edilmiştir. Abdurrahman es-Sûfî’nin takım yıldızlar hakkında yazdığı Kitâbü Şuveril-kevâkibi’ş-sabite adlı resimli eserde, ferkadânın (ferâkıd da denir) belirtilen bu konumu küçük ayı takım yıldızının şekli üzerinde gösterilmektedir. Ferkadlar aynı yerden doğup battıkları, yani gökyüzünde sabit oldukları için eski Araplar’ın gece yol bulmada faydalandıkları yıldızlar (hü-dât) arasında sayılmışlardır. Bu İki yıldıza Farsça’da “dü birâderân”, Türkçe’de ise “iki kardeş” denilir (Latince’de “gemini”, Arapça’da “cevzâ” adıyla bilinen İkizler burcu ile karıştırılmamalıdır); ancak bazı şiirlerde birbirlerine yakınlıklarından dolayı tekil olarak da anılmışlardır.
Ferkadân divan edebiyatında sıkça kullanılan bir mazmundur ve bu durum hiç şüphesiz bu iki yıldızın eski Araplar’dan beri kazandığı tanım ve anlamlar sebebiyledir. Arap hükümdarlarından CezF-me el-Ebraş’ın, ne zaman bir kadeh şarap içse iki kadeh de ferkadân için doldurup havaya serptiği rivayet edilir. Aynı şekilde Moğollar’ın da güneşe, aya, yıldızlara, dağlara ve ırmaklara taptıklarından onların şerefine içtikleri zaman içkilerinin bir kısmını havaya, bir kısmını da yere saçtıkları bilinmektedir. Necati’nin, “Sakf-ı feleğe germ olıcak cür’a saçarız / Kâşâ-ne-i mihnette şu ayyaşlarız biz” beytiyle Sami’nin. “Sâgar be-kef-i meykede-i aşk-ı Hudâyız / Fark-ı feleğe cür:a-feşan turfa gedâyız” beyti bu davranışlara birer telmihtir. Ferkadlar kutba olan yakınlıklarından dolayı gökyüzünün en yüksek yıldızlarından sayılmıştır. Aşağıdaki beyitlerde de bu husus teşbih konusudur. “Tâk-ı mînâ-yı sarayı tâk-ı ger-dûn ile cüft / Küngür-i eyvanının farkına tev’em ferkadân” (Nevî) beytinde övülen kişiye ait sarayın “küngür-i eyvân’ı-nın yüksekliğine ferkadânın eş olduğu, Bâkî’nin “Gubâr-ı na’l-i esbi tâc-ı fark-ı ferkadân üzre / Dilerse akıtır âb-ı revanı hâk-i Tebriz’e” beytinde yine övülen kişinin bindiği atın ayak tozunun ferka-dânın yüksek tacından daha yukarı çıktığı ve. “Ol zıll-i Huda ki hâk-i pâyi / Pî-râye-i fark-ı ferkadân” (Nevî) beytinde de övülen kişinin bastığı toprağın ferkadânın yüksekliği üzerine süs (daha yüksek) olduğu ifade edilmektedir. Sâdâbâd’-da bulunan Nevpeydâ adlı köprünün üzerindeki iki köşke ferkadân adının verilmesi ise Nef’î’nin, “Olsun erkânı müret-teb ol saâdethânenin / Kopmasın bir taşı ger kopsa yerinden ferkadân” beytinde de dile getirildiği gibi ferkadânın sabit yıldızlardan olmasına dayanmaktadır.
TDV İslâm Ansiklopedisi