Fetihname Nedir, Ne Demek, Anlamı, Örnekleri, Hakkında Bilgi

Fetihname. İslâm ve Türk-İslâm devletlerinde fethedilen beldeleri, kazanılan zaferleri haber veren mektup ve fermanlarla bu fetihleri anlatan tarihî eserlerin genel adı.

Ortaçağ İslâm dünyasında hükümdar­lar, ülke içinde ve dışında otoritelerini ve güçlerini göstermek için süslü ifade­lerle yazılmış mektup ve fermanlar gön­dererek kazandıkları zaferleri bildirme ihtiyacı duyarlardı. Genellikle sefaret he­yetleri vasıtasıyla ve ganimet olarak alın­mış hediyelerle, bazan da savaşta Öldürülenlerin baş­ları ve alınan esirlerle birlikte gönderi­len bu mektuplar dost devletler için bir müjde, düşman devletlere karşı ise bir tehdit mahiyetinde idi. Bundan dolayı fetihnameler bazan “zafernâme”, “beşâretnâme”, bazan da “tehditnâme” di­ye anılmıştır. XV. yüzyıl Türk kaynakla­rında müjdeli mektuplara “muştuluk” da denilmiştir.

Fetih mektubu yazma geleneği ilk İs­lâm devletlerinde başlamış ve Türk-İs-lâm devletlerinde devam etmiştir. Abbasî Halifesi Mu’tasım-Billâh müslüman hükümdarlara zafernâmeler göndererek Bâbek’in yakalanıp idam edildiğini bil­dirmiştir. Gazneliler’de kazanılan bir zafer, devlete tâbi yan bağımsız hükümdarlara mektupla haber verildiği gibi Abbasî halifelerine ve diğer civar devletlere de fetihname­ler yazılarak bildirilirdi. Büyük Selçuklu-lar’da ve bu devlete halef olan Hârizm-şahlar, Anadolu Selçukluları, İlhanlılar, Timurlular ve Safevîler’de de bu gelene­ğin sürdüğü anlaşılmaktadır Sultan Alparslan’ın Ani’nin fethi münasebetiyle gönderdiği fetihna­me Bağdat’ta beytünnevbede yapılan bir merasimde okunmuştur(Ramazan 456/Ağustos 1064). Yine Sultan Alpars­lan’ın Buhara’nın fethi dolayısıyla gön­derdiği fetihnamenin “Türk ve Tacik her­kese” duyurulması emredilmekte ve bu şekilde halkın devlete hizmet ve bağlılı­ğının artacağı söylenmektedir Hârizmşah Atsız da Cend’in fet­hedilmesi münasebetiyle(Rebîülâhir 540/ Ekim 1145) Reşîdüddin Vatvât’ın yazdı­ğı fetihnameyi her tarafa göndermiştir. Selçuklu sultanlarının fetihnameleri devletin resmî dili olan Farsça ile yazılırdı. I. İzzeddin Keykâvüs Antalya’nın ikinci defa fethi (612/1216), I. Alâeddin Keykubad da Yassıçimen’de Celâleddin Hârizmşah’a galip gelmesi ve Erzurum’u fethi (627/1230) münase­betiyle civar hükümdarlara Farsça fe­tihnameler göndermişlerdir. Memlûk Sultanlığı’nda da bu gelenek mevcut olup o de­vir inşâ kitaplarında bu konuda bilgiler ve örnekler bulunmaktadır. Osmanlı Devleti’nde ise fetihler, büyük zaferler, özel­likle hıristiyan dünyasına karşı kazanı­lan basanlar “nâme-i hümâyun” kate­gorisinde değerlendirilebilecek fetihna­melerle İslâm devletlerinin hükümdar­larına bildirilmekteydi. Osmanlılar’da ya­bancı devlet hükümdarlarına gidecek fetihnameler o ülkenin diliyle ve genellik­le Türkçe, Arapça, Farsça olarak yazılır­dı. Fâtih Sultan Mehmed Otlukbeli zafe­rinin ardından Doğu Anadolu halkına Uygur harfleriyle yazılmış bir fetihname göndermiş ve o tarihlerde Akkoyunlular’ın kullandığı terimleri kullanmıştır. Ülke için­de İse Türkçe olarak İstanbul’da veziri­azama vekâlet eden idarecililere (kâim-makam), beylerbeyi ve kadı gibi bazı taş­ra yöneticilerine zaferi halka duyurmak üzere gönderilirdi.

Mukaddime sayılabilecek baş kısmı gönderildiği yerin durumuna uygun âyet, hadis ve kelâm-ı kibarlarla süslenen ve Osmanlı diplomatiğinin mühim belgele­rinden olan nâme-i hümâyun grubu bel­geleri içinde yer alan fetihnamelerin özel yazılış şekilleri vardı. Osmanlı padişah­larına ait fetihnameler genellikle Allah’a hamd, Hz. Peygamber’e salât, padişah için tebaanın işlerinin düzenlenmesi ve zulmün önlenmesinin gereği, düşmanın ne sebeple cezalandırıldığı, padişahın hareketi, askerin çokluğu, düşmanın du­rumu ve cesaretinin anlatılması, Allah’ın padişaha yardımı, düşmanın yenilmesi. Allah’a şükür, düşman ülkesinin zaptı­nın anlatılması, hükümdarlara zafer ha­berinin gönderilmesi, fetihnamenin ki­minle gönderildiği ve padişahın Allah’a duası gibi on beş esasa dikkat edilerek yazılmaktaydı. Fetihnamelerde mutantan bir ifade kullanılır, ülke zaptında padişa­hın kudretini göstermek için düşman as­kerinin fazlalığından bahsedilir ve olay­lar genellikle uzun uzadıya anlatılırdı. Düşmanlara gönderilen tehditnâmeler-de ise ağır ve küçültücü ifadeler yer alır­dı.

Fetihnameler başta nişancı olmak üze­re resmî görevliler tarafından yazıldı­ğı gibi bazan özel kişiler eliyle de kaleme alınabilirdi. I. Alâeddin Keykubad’ın fetihnamelerinden birini Tuğraî Şemsed-din Muhammed İsfahanı kaleme almış­tır. Ankara galibiyetinin ardından Ti­mur’un, torunu Ömer Bahadır’a gönder­diği fetihnameyi ise Molla Şemseddin yazmıştı. İstanbul’un fethini Memlûk sultanına bildiren Arap­ça fetihnameyi Kazasker Molla Gürânî, Mısır’ın ilhakından sonra Yavuz Sultan Selim’în Şirvanşah’a yolladığı fe­tihnameyi İdrîs-i Bitlisi, 1538’de kesin olarak Osmanlı Devleti’ne bağlanan Boğdan’ın fethi münasebetiyle Amasya san­cak beyi ve kadısına gönderilen fetihna­meyi de Matrakçı Nasuh’un kaleme al­dığı bilinmektedir.

Fetihnameler, ilgili oldukları savaşın bir tarihçesini ihtiva ettiklerinden ve za­ferin hemen ardından kaleme alındıkla­rından aynı zamanda değerli birer tari­hî kaynak niteliği taşırlar. Ancak sübjek­tif değerlendirmelerle yazılmış oldukla­rı için burada verilen bilgilerin dikkat­le ve diğer kaynaklarla karşılaştırılarak kullanılması gerekmektedir. Başta Feridun Bey’in eseri olmak üzere münşeat mecmualarında bu res­mi fetih mektuplarının pek çok sureti bulunmaktadır.

Edebiyat tarihiyle ilgili kitaplarda ise fetihname ayrı bir edebî tür olarak bir seferin başlangıcından sonuna kadar ge­çen olayları, bir şehrin, kalenin alınışı ve­ya bir savaşın kazanılmasını konu edi­nen eserler şeklinde ele alınmaktadır. Ancak bu tür eserler doğrudan doğruya tarihin bir parçasıdır ve bunları gazavat-nâme, zafernâme. sefernâme. hatta “Se-limnâme” ve “Süleymannâme” adlarıyla anılan eserlerden hem konu hem de üs­lûp bakımından ayırt etmek mümkün değildir. Umumi tarihlerin dışında pek çok türü görülen bu tarz eserlerin baş­lıkları da böyle bir tasnif yapmayı zor­laştırmaktadır. Dolayısıyla bunları adla­rından hareketle ayrı birer tür olarak gösterilmesi karışıklıklara yol açmakta­dır. Aslında fetihname, doğrudan doğ­ruya resmî bir hüviyeti olan, nâme-i hü­mâyunlarla fermanların edebî bir türü gibi ele alınmalıdır.

Türk edebiyatında XV. yüzyıldan iti­baren doğrudan doğruya müelliflerince “fetihname” olarak adlandırılan manzum ve mensur eserler arasında şunlar zik­redilebilir:

1- Fetİhnâme-i Sultan Mehmed. Kivâmî tarafından 1490 yılında ka­leme alınarak II. Bayezid’e takdim edil­miştir. Yirmi sekiz bölümden meydana gelen eserin yirmi beş bölümü Fâtih Sul­tan Mehmed’in, üç bölümü de II. Baye-zid’in fetihlerine ayrılmıştır. Yer yer men­sur kısımların da bulunduğu eser mes­nevi tarzında ve aruzun “mefâîlün me-fâîlün feûlün” kalıbında yazılmıştır. Tek nüshası Bibliotheque Nationale’de bulu­nan eseri Franz Babinger tıpkıbasım olarak yayımlamıştır.

2- Fetihnâme-i înebah-ti ve Moton. İnebahtı ve Moton seferle­rine katılan II. Bayezid devri şairlerinden Sinoplu Safâî tarafından manzum ola­rak kaleme alınmıştır. Yaklaşık 3900 be­yitten meydana gelen eser mesnevi tar­zında olup aruzun “fâilâtün fâilâtün fâi-lün” kalıbıyla yazılmıştır. Bilinen tek nüs­hası Topkapı Sarayı Müzesi Kütüphane-si’ndedir.

3- Fe­tihnâme-i Diyar-i Arab. Yavuz Sultan Selim devrinde hayatta bulunan, kendi­sinden Silâhşor olarak bahseden müel­lif bizzat katıldığı Mısır seferi hakkında değerli bilgiler vermektedir. Yarıya ya­kın kısmı manzum, geri kalanı mensur olan eserin tek nüshası Nuruosmaniye Kütüphanesi’nde bulunmak­tadır. Kitap Selâhattin Tansel tarafın­dan yayımlanmıştır (7V, 1/2 |!7|,s. 294-320; 1/3 [18), s. 430-454)

4- Fetihname-i Belgrad. Eserin sonundaki beyitten Sa’-yî mahlaslı bir şair tarafından kaleme alındığı anlaşılan bu fetihname Kanunî Sultan Süleyman’a ithaf edilmiştir. Bi­linen iki nüshası Adana İl Halk ve Süleymaniye kütüphanelerinde bulunan eserin büyük kısmı manzumdur.

5- Fetihnâme-i Hay-reddin Paşa, Barbaros Hayreddin Paşa’-nın savaşlarını ve bilhassa Preveze zaferini anlatan, Muradı tarafından mes­nevi tarzında yazılmış bir eserdir. Ancak bu eserle Feth-i Kal’a-i Nova’nın Murâdfnin Gazavât-ı Hayreddin Paşa adlı eserinin birer bölümü olduğu anlaşılmaktadır.

6- Fetihnâme-i Kal’a-i Cer-be. Nidâî’nin 967’de (1560) telif ettiği bu eser Piyâle Paşa tarafından yazdırılmıştır.

7- Fütûh-ı Yemen (Fetihnâme-i Yemen). Rumûzrnin 977’de (1569-70) kaleme aldığı mesnevi tarzında 20.000 beyitlik bir fetihname olup eserde II. Se­lim zamanında Yemen’e gönderilen Si­nan Paşa’nın fetihleri anlatılmaktadır. Kitap üzerinde Hulusi Yavuz bir dokto­ra tezi hazırlamıştır. Eserin minyatürlü bir nüshası İstanbul Üniversitesi Kütüphanesi’nde, otuz üç sayfalık bir özeti de Millet Kütüphanesi’ndedir.

8- Fetihname. Sipâhîzâde Ahmed tarafından yazılan bu eser­de. Sultan İbrahim’in 1054’te (1644) Ve-nedikliler’e karşı başlattığı, yirmi iki yıl süren muharebenin sonuçlan hakkında bilgi verilmektedir.

9- Fetihnâme-i Kamaniçe. Nâbî’nin yer yer manzum, yer yer mensur olarak te­lif ettiği bu fetihnamede IV. Mehmed zamanındaki Kamaniçe Kalesi’nin fethi­ne dair geniş bilgi verilmektedir. Eserin çeşitli yazma nüshaları bulunmaktadır. 10. Fetihnâme-i Bel-grad. Antalyalı Mustafa Münîf ‘in yazdı­ğı eserde. I. Mahmud zamanında 1152’-de (1739) sadrazam olan Hacı Mehmed Paşa’nın kazandığı Belgrad zaferi anla­tılmaktadır.

11- Fetih­nâme-i Belgrad. Koca Râgıb Paşa ta­rafından yer yer manzum olarak telif edilen eserde bir önceki fetihnamede anlatılan konu işlenmektedir.

Bunlardan başka şu fetihnameler de zikre değer eserlerdir: Tâcîzâde Cafer Çelebi, Mahrûse-i İstanbul Fetihname­si; Cizyedarzâde Bahâeddin Efendi. Fetihnâme-i Bahâeddin; Edirneli Ali Efen­di. Fetihnâme-i Mekke-i Mükerreme; Dârüssaâde Ağası Mehmed Ağa. Fetih­nâme-i Gence; Abdurrahman Hibrî Efendi, Târîh-i Feth-i Bağdâd; Ni-hâlî, Fethiyye-i Yemen (Fetihnâme-i Ye­men); et-Hâc Mehmed Arif Efendi, Fetihnâme-i Garrâ be-Târîh-i Ra’nâ; Mehmed Esad Efendi, Feth-i Kostantiniyye. Son dönemde Çanakkale zaferiyle ilgili olarak telif edilen pek çok mensur ve manzum eser de bir bakıma fetihna­me sayılabilir.

TDV İslâm Ansiklopedisi

Daha yeni Daha eski