Fizan Nerede, Neresi, Tarihi, Özellikleri, Hakkında Bilgi

Fizan. Libya’da bir idarî bölge.

Libya’nın güneyinde yer alan ve ülke­yi meydana getiren üç bölgeden (diğer ikisi Trablus, Berka) biri olan Fizan (Fezzân, Romalılar buraya Phasania derlerdi) ri­vayete göre adını Fezzân b. Hâm b. Nuh’­tan alır. 1969pa kadar Fi­zan vilâyeti, bu tarihten itibaren el-Muhâfazâtü’l-cenûbiyye olarak adlandırılan bölge, deniz seviyesinden 200-500 m. yükseklikte ve yaklaşık 570.000 km2 ge­nişliğinde olup % 95’i çöllerle kaplıdır. Bölgenin merkezi Sebha (1990’da 76.121 nüfus), diğer şehirleri Merzuk (42.294) ve Katrün’dur.

Bölgenin kuzeyinde kalker, kum taşı ve bazaltlı platolar yükselir; orta ve güney kısımlarında ise kalkerli yaylalar vardır. Son derece az yağmur düşen Fizan’da sert kara iklimi hâkimdir. Vahaların yay­gın olduğu bölgede vadiler boyunca yeşil­likler görülür. Tarım kuyu sularıyla yapı­lır. Hurma bölgenin başlıca ürünüdür.

Vahalarda yaşayan Rzan halkının bü­yük kısmı göçebedir ve hayvancılıkla uğ­raşır. Yerleşik olanların bir kısmı tarım, bir kısmı da ticaretle meşgul olur. Su­dan’dan Akdeniz’e ulaşan en kısa tica­ret yolu üzerinde bulunması dolayısıyla Flzan tarih boyunca önemli bir ticarî böl­ge olmuştur. En önemli ticaret merkez­leri Zevîle, Trâgen ve Merzuk’tur. Bu yol­dan başta köle olmak üzere fildişi, ba­kır, deve kuşu tüyü ve kürk gibi mallar Akdeniz limanlarına taşınıyordu. Rzan ise sadece hurma ve karbonat İhraç edi­yordu. Avrupa’nın cam, tekstil ve metal ürünleriyle ilâç ve baharat gibi malları yine aynı yolla Afrika’ya gönderiliyordu. 1959’dan sonra Fizan’da da petrol bu­lunmasıyla bölge gelişmeye başlamıştır.

Flzan’ın tarihi çok eskilere dayanır. Ar­keolojik kazılarla ortaya çıkarılan Yont-mataş ve Yenitaş devirlerine ait eserler­den Rzan’ın önemli bir yerleşim merke­zi olduğu anlaşılmakla birlikte burada, yaşayan topluluklar hakkında fazla bil­gi yoktur. Herodotos’un verdiği bilgilere göre o dönemde Rzan’ın yerlilerine Ga-ramentler denilmekteydi. Beyaz Berberiler’le siyah Negrolar’ın karışımından oluşan Garament topluluğu Romalılar döneminde de varlığını korudu. Bölgeyi hâkimiyeti altına almak isteyen Roma kralları Cornelius Balbus milâttan önce 20-19’da ve Valerius Festus 69-70’te Fizan üzerine çeşitli seferler düzenledi­ler. Bu seferler sonrasında Roma hâki­miyeti tamamen tesis edilememiş olsa da Rzan artık Roma nüfuzuna girmiş­ti. Bundan dolayı Garamentler güney komşuları Etiyopyalılara karşı düzenle­nen seferlerde Romalılar’a destek ver­diler. Rzan’da Romalılar’dan kalan tek eser Cerme şehrindeki mozoledir. Coğ­rafi şartlan sebebiyle uzun süre bağım­sız kalan ve ihmale uğrayan Rzan, Emevîler döneminde Kuzey Afrika’nın fethj sırasında Ukbe b. Nâfi’ tarafından fet­hedildi 146/666-67) ve böylece Flzan hal­kı Araplar’la tanışmış oldu. Bölge 306 (918) yılında Berberîler’den İbn Hattâb, el-Hevvârî’nİn hâkimiyetine geçti. Bu aile bir ticaret merkezi olan Zevîle’ye yer­leşti ve XII. yüzyıl başlarına kadar bura­da hüküm sürdü. Bu dönemde Fizan sulama sistemleri, camileri ve hamamla-nyla önemli bir gelişme gösterdi. 1190′-da Mısır’dan gelen Eyyûbî kumandanla­rından Serefeddin Karakuş Benî Hattâb hâkimiyetine son verdi. Fakat bir müd­det sonra Fizan Kânim Sultanlığfnın kontrolü altına girdi. Kânim hükümdar­ları burayı Trâgen’de oturan bir hâkim vasıtasıyla idare ettiler. XVI. yüzyıl baş­larındaki Bornu-Kânim savaşlarının ar­dından hâkimiyet Fas asıllı Evlâd-ı Muhammed sülâlesine geçti. Bugünkü Mer-zuk’u kurarak merkez yapan evlâd-ı Muhammed döneminde Fizan’ın İslâmlaş­ması ve Araplaşmasında önemli ilerle­meler kaydedildi.

Hasan el-Vezzân (ez-Zeyyâtî), XVI. yüz­yılın başlannda Rzan’ı gelişmiş meskûn bir bölge olarak tarif eder ve burada bü­yük köşkler bulunduğunu, pek çok köyü olduğunu anlatır. Ayrıca Rzan halkının sahip bulunduğu hurmalıklar sayesinde zengin kimselerden oluştuğunu belirtir. Buranın birinci derecede bir kadı mesa­besinde oian emîr tarafından yönetildiği­ni kaydeder.

XVI. yüzyıl başlarından itibaren Kuzey Afrika’yı fethetmeye başlayan Osmanlılar 1551’de Trablusgarp’ ele geçirerek eya­let haline getirdiler ve Rzan da bu eya­lete bağlı bir sancak olarak teşkilâtlan­dırıldı. Fakat Flzan bölgesine hâkim olan evlâd-ı Muhammed sülâlesi bağımsızlı­ğını korumak için zaman zaman Trab-lusgarp’taki yönetime karşı mücadele­sini sürdürdü. Trablusgarp beylerbeyili-ği tarafından baskı altına alınan Rzan yöneticileri vergilerini düzenli biçimde vermek şartıyla iç işlerinde serbest bı­rakıldılar. Yeniçeri İleri gelenlerinden Ka­ramanlı Ahmed Bey’in 1711’de Trablus­garp yönetimini ele geçirmesi ve Sultan III. Ahmed’den beylerbeyilik payesini ala­rak otoritesini meşrûlaştırmaşıyla ev­lâd-ı Muhammed’in hüküm sürdüğü R-zan Karamanlı yönetimine tâbi oldu. 1835 yılına kadar Trablusgarp’ı elinde bulunduran Karamanlı sülâlesi vergi alamadığı zamanlar Rzan üzerine askerî se­ferler düzenlediyse de (1716, 1718, 1732, 1811) bölgeyi tam olarak kontrol altına alamadı. XVIII. yüzyılın ikinci yarısında vergilerin muntazam olarak verilmesi, evlâd-ı Muhammed ile Karamanlılar ara­sında ilişkilerin düzelmesine vesile oldu. Abdülcelîl başkanlığındaki evlâd-ı Süley­man kabilesi 1831’de evlâd-ı Muhammed’i yenerek Flzan’ı ele geçirdi. Bu ara­da Trablusgarp’taki Karamanlı hâkimi­yeti iyice zayıflamış, idare vergi topla­yamaz ve borçlarını ödeyemez hale gelmişti. Bu fırsattan faydalanan evlâd-ı Sü­leyman kabilesi Trablusgarp yönetimi­ne karşı İsyan etti. Bölgedeki iç karışık­lıkların Fransızlar’ın müdahalesine yol açacağından endişe eden Babıâli, 1835′-te Karamanlı yönetimine son vererek Mustafa Necib Paşa’yı Trablusgarp vali­liğine gönderdi. Ancak Rzan’da Osmanlı otoritesinin yeniden tesisi, 1838’de ta­yin edilen Aşkar Ali Paşa ile mümkün olabildi. Ali Paşa, Rzan’ı kontrol eden evlâd-ı Süleyman’ın reisi Abdülcelîl’i Mıs-rata yakınlarında büyük bir yenilgiye uğ­rattı (1839). Abdülcelîl bundan sonra ge­rilla taktiği uygulayarak Osmanlı yöne­timine karşı faaliyetlerini sürdürdü. An­cak 1842 Mayısında Sirt taraflarında yakalanarak kardeşiyle birlikte idam edil­di. Abdülcelîl’in öldürülmesiyle Rzan ev­lâd-ı Süleyman’ın kontrolünden çıktı ve Trablusgarp’a bağlı bir kaza haline ge­tirildi (1842). Evlâd-ı Süleyman kabilesi de Kânim’e sürüldü.

1842’de merkezi Merzuk olmak üze­re kurulan Rzan kazası 1860’larda ya­pılan düzenleme İle Trablusgarp’a bağlı bir sancak statüsü kazandı. XIX. yüzyı­lın ikinci yansında nüfusu 5000’e kadar ulaşan Merzuk, Bornu-Merzuk-Trablus-garp arasında gerçekleşen Sahra tica­reti sayesinde canlılığını koruyabildi.

1869’da bölgeyi ziyaret eden Alman araştırmacısı Nachtigal, Merzuk’ta 300 kadar Osmanlı askerinin bulunduğunu, mutasarrıfın idarî işleri tercüman ara­cılığı ile yürüttüğünü, kolera, frengi ve çiçek hastalığının yaygınlığı sebebiyle nüfusun giderek azaldığını belirtir. Sınırlı sayıda askerle bölgede kanşıklığı önleyen Osmanlı yö­neticileri, ticarî hayatın devamını sağla­yarak bölge tacirlerinin de etkisiyle dev­letin nüfuzunu Bornu’ya kadar yaymayı başardılar. Fransızlar’ın Sahra ticareti­nin yönünü Trablusgarp tan Cezayir’e çevirmeye çalışmalarına karşılık Osman­lılar ticarî vergileri % 12’den % 2’ye in­direrek Sahra ticaretinin Cezayir’e yönelmesini önlediler (1862). Bölgenin önem­li yerleşim merkezlerinden olan ve Sah­ra ticaretinde etkili rol oynayan Gât’ın 1875’te Osmanlı topraklarına katılarak kaza statüsü kazanması Rzan’daki Os­manlı varlığını kuvvetlendirmiştir. Mus­tafa Faik Paşanın Fizan mutasamflığı döneminde (1879-1885) devletin bölge­deki etkisi daha da artmıştır. Yörenin kuvvetli kabilelerinden Azger Tuaregleri’ni kontrol altında tutmak için Gaftan sonra en önemli Tuareg pazar yeri olan Canefte Azger Tuareg kazası teşkil edilmiş ve kaymakamlığına da adı geçen ka­bilenin reisi getirilmiştir.

Flzan’daki Osmanlı hâkimiyeti, 1911′-de vuku bulan İtalyan saldırısına kadar ciddi bir güçlükle karşılaşmadan devam etmiştir. Bunda, Fransızlar’ın yoğun ça­balan ve 1880’lerden itibaren ardı ar­dına gelen teşebbüslerine rağmen Sudan-Sahrâ ticaretinin Fizan-Trablus-garp güzergâhından ayrılmamasını sağ­lamanın da büyük rolü olmuştur. Ge­nellikle fildişi, altın tozu, deve kuşu tü­yü, deri, bal mumu ve köle ihracına kar­şılık silâh, cephane, kâğıt giyecek eş­yası, pamuklu kumaş, çay ve şeker gibi mamul malların ithaline dayalı olarak gerçekleştirilen Sahra ticareti Fizan ve Trablusgarp halkının önemli geçim kay­nağı idi. Bu sebeple Fizan’da Osmanlı hâkimiyetinin tesis ve devamında tüc­carların önemli katkısı olmuştur.

II. Abdülhamid döneminin son yılla­rında Fizan Jön Türkler’in sürgün yeri olarak kullanıldı. Zamanla bunlara me­muriyet kisvesi altında sürgüne gönde­rilen bazı görevli ve subaylar da eklenin­ce Fizan ve onun bağlı bulunduğu Trab­lusgarp vilâyetinde modern okullarda ye­tişmiş, yeni fikirlere ve milliyetçiliğe eği­limi bulunan etkili bir Türk grubu oluş­tu. 1896’da Trablusgarp kumandanı ve vali vekili olan Receb Paşa’nın siyasî sür­gün ve mahkûmlara iyi muamele etme­si, onların görüşlerine değer vermesi, Trablus ve Fizan bölgelerinin yönetimin­de Jön Türk nüfuz ve tesirinin artması­na vesile oldu. Fizan’ın güney ve batı sı­nırlarında artan Fransız nüfuzuna karşı verilen aktif mücadelede Jön Türkler’in önemli katkısı olmuştur. Fizan’a sürülen Jön Türkler’den birkaçının mezarı Merzuk’ta bulunmaktadır. 1906 yılında, Merzuk’un batısında bulunan ve Fizan-Cezayir ara­sında bir sınır kasabası olan Gât kayma­kamlığına Jön Türkler’den Kolağası Ab-dülkadir Câmî Bey tayin edilmiştir.

Trablusgarp’in İtalyanlar’ın saldırısına uğramasından(5 Ekim 1911) sonra Os­manlı Devleti ile İtalya arasında imzala­nan Uşi Antlaşması ile(19 Ekim 1912) böl­gedeki Osmanlı hâkimiyeti sona erdi. İtalyanlar Trablusgarp”ı ele geçirmekle beraber Fizan’a ancak Ağustos 1914’te girebildiler; fakat Senûsî direnişi ve I. Dünya Savaşı yüzünden geri çekilmek zorunda kaldılar. Nihayet 1930’da faşist general Graziani kumandasında bölge­ye gelen İtalyanlar Rzan’ı yeniden işgal ettiler. 1942’ye kadar İtalyan idaresinde kalan Fizan, bu defa güneyden gelen General Leclerc kumandasındaki Fransızlar’ın işgaline uğradı(Aralık 1942). Fran­sızlar 7 Ocak 1943’te Merzuk’u, daha sonra Sebha’yı ele geçirerek Tunus’ta Montgomery kumandasındaki İngiliz Se­kizinci Ordusu ile birleştiler. Ocak 1943′-te imzalanan İngiliz-Fransız antlaşma­sıyla Fizan Fransız idaresi altına girdi.

24 Aralık 1951’de Muhammed İdris es-Senûsî liderliğinde kurulan Libya Bir­leşik Krallığı’nda Fizan üç otonom böl­geden biri oldu. Libya ve Fransa arasın­da Ağustos 1955’te yapılan antlaşma ge­reğince Fransızlar Gât ve Gadâmes’ten sonra Fizan’ı da terkettiler. Eylül 1969′-da iş başına gelen İhtilâl hükümeti Trab­lus’un adını el-Muhâfazâtü”l-garbiyye, Berka’nın adını el-Muhâfazâtü’ş-şarkıy-ye ve Flzan’ınkini de el-Muhâfazâtü’l-cenûbiyye olarak değiştirdi.

TDV İslâm Ansiklopedisi

Daha yeni Daha eski