Galatasaray Mekteb-i Sultanîsi. Fransız eğitim sistemine göre 1868’de İstanbul’da açılan orta dereceli öğretim kurumu.
Türk eğitim tarihinde önemli bir yere sahip olan Galatasaray Mekteb-i Sultanîsi, Tanzimat devrinde eğitim alanında gerçekleştirilen faaliyetler sonucu kurulmuştur. 28 Şubat 1856’da yayımlanan İslahat Fermanı uyarınca Avrupa’ya öğrenci gönderildiği gibi, Fransız programına göre eğitim yaparak devlete hariciyeci ve yabancı dil bilen subay yetiştirmek üzere Paris’te 1857’de Mekteb-i Osmânî açılmıştı. Ancak bu okul beklenen sonucu vermediği için 1864’te kapatıldı. Daha sonra öğrenci gönderilmesinden de vazgeçildi. Onun yerine, daha az masrafla daha çok Öğrenci yetiştirmek üzere İstanbul’da Batılı anlamda yeni bir okul açma düşüncesi ortaya çıktı. Maarif nazırlığında 1864’te kurulan Meclis-İ Ke-bîr-i Maârife Rum, Ermeni, Katolik, Protestan ve Musevî cemaatlerinden seçilmiş eğitimciler de tayin edilerek Osmanlı milliyeti ideolojisini geliştirme yönünde ilk önemli adım atılmış oldu. Fakat Islahat Fermanı’nın ilân edilmesinin üzerinden on yıl geçmesine rağmen Osmanlı hükümetinin ciddi olarak ıslahata girişmediğini öne süren Avrupa devletleri, 1867’de Osmanlı Devleti’nin mukadderatını yeniden tartışmaya açtılar.
Fransa, Islahat Fermanı’nı yeterli sayarak çeşitli zümrelerin kaynaştırılması fikrinde ısrar ediyordu. Bu kaynaşmayı da ancak Türk unsurunun gerçekleştirebileceğini, zira Osmanlı toplumunu oluşturan on beş yirmi unsuru bir arada tutabilecek tek bağın Türkler olduğunu ve Türk unsuru yok olursa Osmanlı Devleti’nin dağılacağını söylüyordu. Yapılacak işin müslümanlan gayri müslim tebaaya yaklaştırmak olduğunu belirterek bunun için Babıâli’nin Islahat Fermam’nı uygulaması konusunda zorlanması gerektiğini ileri sürüyordu. 22 Şubat 1867-de Babıâli’ye bir muhtıra veren Fransa İslahat Fermanı’nın ruhuna uygun hareket edilmesini istedi. Muhtırada daha çok eğitimde yapılması gereken ıslahat üzerinde duruluyor ve lise seviyesinde okulların açılması tavsiye ediliyordu. İstanbul’daki Fransız elçisi De Bouree, Sadrazam Âlî Paşa ve Hariciye Nâzın Fuad Paşa’ya muhtıra hükümlerinin yerine getirilmesi için dostça ısrarlarda bulunuyordu. Fransız Maarif Nâzın Victor Du-rey kurulacak lisenin programını dahi hazırlamış ve İstanbul’a göndermişti.
İstanbul’da Fransız maarif sistemine göre bir lise açılması konusunda ilk resmî görüşmelere 15 Mart 1867’de. Paris sefiri Cemil Paşa ile Fransız Hariciye Nâzın Le Marquis de Moustier arasında başlandı. Bu hususta mutabakata varılarak Fransa’nın desteği sağlandı. Aynı zamanda İstanbul’da hükümet yetkilileriyle Fransız elçisi arasında mektebin dayanacağı esaslar tesbit edildi. Durey’-nin tavsiyesiyle, fizik öğretmeni Alfred Levistal beş yıllık mukavele ile yeni okula müdür yardımcısı tayin edildi ve 4 Nisan 1868’de İstanbul’a gelerek kuruluş çalışmalarına katıldı. Fransızlar okulun lise seviyesinde olmasını, cins ve din farkı gözetilmeksizin öğrenci alınmasını, öğretimin Fransızca olmasını ve yönetimin de Fransız öğretmenlerinin elinde bulunmasını istiyorlardı. Osmanlı devlet adamları ise öğretimin Türkçe yapılmasında ısrar ediyordu. Sonuçta Babıâli, bazı derslerin Türkçe okutulması şartıyla Fransız teklifini kabul etti. Sadâretten Mâbeyn’e gönderilen 15 Nisan 1868 tarihli tezkere ile Mekteb-i Sultânî’nin açılmasının kararlaştırıldığı ve Mekteb-İ İdâdî-i Askerî ders nâzın Kaymakam İsmail Bey’in müdür yardımcılığına getirildiği padişahın iradesine arzedildi. Sadâretin tezkeresi uygun bulunarak iradesi çıktı. Bundan hemen sonra Mekteb-i Sultânî’nin on maddelik nizamnamesi Türkçe, Fransızca, Rumca ve Ermenice olarak yayımlandı.
Nizamnamede Mekteb-i Sultânî’nin, farklı dinlere mensup tebaa çocuklarının eğitim ve öğretimleri için Avrupa’nın orta dereceli okulları Örnek alınarak kurulduğu, okulu bitiren öğrencilere imtihanla diploma verileceği ve her türlü devlet hizmetinde istihdam edilecekleri kaydedilmekteydi. Öğrenciler imtihanla alınacak, eğitim süresi beş yıl olacak, imtihanı kazanamayanlar üç yıl İdâdî (hazırlık) sınıfında okuduktan sonra normal sınıflara alınacak ve beş yıllık eğitimlerini tamamlayacaklardı. Mektepte Türkçe, Fransız dili ve edebiyatı, ahlâk ve âdâb, Latince, Grekçe. Osmanlı tarihi, genel tarih, Osmanlı coğrafyası, genel coğrafya, matematik, kozmografya, mekanik, fizik, kimya, tabiat bilgisi, hukuk, mülkî idare, hitabet ve edebiyat, hat ve resim, muhasebe, defter tutma gibi dersler okutulacaktı. Rumca ve Ermenice genel dersler kapsamına alınmayacak, ancak aileler istediği takdirde bu diller de okutulacaktı. Her öğrenci mensup olduğu din ve mezhebin âyin ve ibadetlerini yerine getirmekle yükümlü olduğundan müslüman öğrenciler camiye devam edecekler ve kendilerine dinî vazifelerini öğretmek üzere mektepte bir hoca bulunacaktı. Aynı şekilde gayri müs-lim öğrenciler de mensup oldukları mâ-bedlere gönderilecek ve gerekli bilgiler cemaat reisleriyle ailelerin İsteği üzerine öğretilecekti. Mektebe yarısı müslüman, yarısı gayri müslim olmak üzere 600 Öğrenci kabul edilecekti. Öğrencilerden yatılı ve gündüzlü oluşlarına göre alınacak belli bir ücret dışında masrafların mektepçe karşılanması öngörülmekteydi. Osmanlı hükümeti, eğitim ücretini ödeyemeyecek durumda olan öğrencilerin ücretlerinin bir kısmını veya tamamını karşılayacaktı. Ancak bundan sadece Osmanlı Devleti tebaası olan öğrenciler faydalanabilecekti.
Mekteb-i Sultânî’ye öğrenci kaydına Mayıs 1868’den itibaren başlandı. Fransız eğitimcisi Ernest de Salve, üç yıllık bir mukavele ile 1 Temmuz 1868’de okulun müdürlüğüne tayin edildi. Ayrıca ihtiyaç duyulan diğer Fransız Öğretmen ve mubassırlarla da anlaşmalar yapılarak İstanbul’a getirildiler. Mekteb-i Sultanî 1 Eylül 1868’de törenle öğretime başladı. Törene şeyhülislâm başta olmak üzere devlet adamları ve diğer dinlere mensup din adamları da katıldılar. Mektebin programında öğrenci sayısının yarısının müslüman, yarısının da gayri müslim olması öngörüldüğü halde 1868-1871 döneminde müslüman öğrenci sayısı daha az oldu. Mektebin öğretime başladığı tarihte toplam 409 öğrenciden 172’si müslüman, 237’si de gayri müslimdi. Gayri müslim öğrencilerden elli sekizi Gregoryen Ermeni, otuz biri Katolik Ermeni, yirmi altısı Katolik Latin, kırk biri Rum, kırk yedisi Musevî ve otuz dördü de Bulgar idi.
Beyoğlu semtinde bulunan Galata Sa-rayı’nda eğitime başladığı için Galatasaray Mekteb-i Sultanîsi (Le lycee impe-rial de Galata Serai) adını alan mektebin açılışına çeşitli tepkiler geldi. Daha kuruluş çalışmaları sırasında ikinci müdürlüğe tayin edilen Kaymakam İsmail Bey. maiyetinde bulunduğu Harbiye Nâzın Nâmık Paşa’nın muhalefeti yüzünden görevine başlayamadı. Rusya Türkiye’de Fransız nüfuzunun yayılması endişesiyle, bir yandan Fransa’nın yönetiminde böyle bir okulun açılışına karşı çıkarken öte yandan kendisi de Rusça eğitim yapacak bir okul için Babıâli nezdinde girişimde bulunduysa da sonuç alamadı. Bu arada Grekçe’nin okul programından çıkarılması Rumlar’ı memnun etmedi. Programda öğrencilere kendi dinlerinde ibadet yapma imkânının verilmesi eleştirilere sebep oldu. Dinî ibadetin milliyetçilik sayıldığı bir ülkede karma lise kurma fikrinin yürümeyeceği ileri sürüldü. Museviler de hıristiyan müdürün yönetimindeki bir okula çocuklarını göndermekte tereddüt ettiler. Katoliklerin tutumu ise daha sert oldu. Papa, çeşitli milletlere mensup öğrencilerin bir arada bulunmasının Katolik çocuklarının ahlâkını bozacağı gerekçesiyle Mekteb-i Sultânî’ye Katolik öğrencilerin girmesini yasakladı. Ancak Fransa’nın girişiminden sonra papalık bu yasağı kaldırdı. Dışarıdan ve gayri müslim çevrelerden gelen bu tepkilere karşılık Osmanlı ulemâsından, müslüman çocuklarının okula verilmesi konusunda herhangi bir muhalefet olmaması dikkat çekicidir. Osmanlı devlet adamları okulun başarıya ulaşması için büyük gayret saffettiler. Sadrazam Âlî Paşa, mektebin açılışından üç ay kadar sonra Maarif Nâzın Saffet Paşa, Ticaret Nâzın Dâvud Paşa ve Hariciye nâzın müsteşarı da yanında olduğu halde mektebi ziyaret etti[46], Kısa zamanda okulun ulaştığı seviyeden dolayı memnuniyetini belirterek müdür Ernest de Salve’i kutladı. Ayrıca okulun dönem sonu ödül törenlerine de başkanlık ederek bu kuruma hükümetin ne kadar önem verdiğini gösterdi. Osmanlı hükümetinin bu ilgisi sayesinde okulun mevcudu hızla arttı. Öğrenci sayısı 14 Ekim 1868’de 430 iken 4 Kasım’da 450, 30 Kasım’da 480, 17 Şubat 1869′-da 496. 10 Martta 502, 7 Nisan’da 515. 5 Mayıs’ta 522, 2 Haziran’da 524 ve nihayet 2 Mart 1870’te 640 oldu. Bu sayı mektebin o tarihlerde ulaştığı en yüksek rakamdır. Bunun 273’ü (% 43) müslüman, 367’si {% 57) gayri müstimdi.
Beyoğlu’nun büyük bir kısmını tahrip ettikten sonra mektebin kapıları önünde sönen 5 Haziran 1870 tarihindeki yangın okulun gelişmesini olumsuz yönde etkiledi. Birkaç gün sonra da Fransa-Prusya savaşının başlaması öğrenci sayısında âni bir düşüşe sebep oldu. Mektep kayıtlarına göre 6 Temmuz 1870″-te öğrenci sayısı 526’ya kadar geriledi. Fransa’nın Prusya karşısında ağır bir yenilgiye uğraması Galatasaray Mekteb-i Sultânîsi’nin kaderine de tesir etti. Türk-ler’İn Fransızlar hakkındaki düşünceleri menfi yönde değişti. Bunun neticesi olarak Fransız askerî heyetinin İşine son verildi, Mekteb-i Tıbbiyye’de Fransızca öğretimin kaldırılması kararlaştırıldı. Okul ilk mezunlannı 1870-1871 öğretim yılı sonunda verdi. Bir Fransız heyeti tarafından imtihan edilen öğrencilerden sekizi “Bachelier es-science” diplomasını almaya hak kazandı. Fransız hükümeti 1 Şubat 1871’de Mekteb-i Sultanî diplomasının Fransız liseleri diplo-malanna denk olduğunu kabul etti. Galatasaray Mekteb-i Sultânîsi’ni himaye eden Sadrazam Âlî Paşa’nın vefatından(7 Eylül 1871) sonra mektebe yapılan hücumlar arttı. Bu yüzden Fransız müdür Ernest de Salve ülkesine dönmek zorunda kaldı. Onun aynlmasından sonra öğrenci sayısı bir ay içinde 471’den 362′-ye düştü.
Fransa’ya döndükten sonra bir makale yayımlayan E. de Salve, okulun kuruluş amacını ve ilk yıllarda karşılaştığı güçlükleri anlatmakta, bilhassa öğrenciler arasındaki din farkının doğurduğu zorluklar üzerinde durmaktadır. Müslümanların cumayı, yahudilerin cumartesiyi, hıristiyanların pazarı dinî hafta tatili kabul etmeleri eğitimde birliği bozuyordu. Ayrıca resmî ve dinî bayram günlerinin değişik oluşu idarede büyük güçlük yaratıyordu. Beslenme konusunda müslümanlarla yahudiler ve hıristiyanlar arasındaki anlayış farkları da idareye sıkıntı veriyordu. Bütün bu olumsuzluklara rağmen de Salve, uyguladığı tarafsızlık politikası ve öğrencilerde mevcut olan adalet duygusu sayesinde ihtilâfların halledildiğini ve ırktann uzlaştırılması konusunda yapılan bu ilk denemenin başarıyla sonuçlandığını kaydetmektedir.
E. de Salve’den sonra Mekteb-i Sultanî müdürlüğüne Osmanlı tebaası Ermeni Vahan Efendi getirildi(15 Nisan 1872). Ardından Rum Fotyadi Bey tayin edildi. Her ikisi de bu görevde kayda değer bir hizmet yapamadan ayrıldılar. Bu sırada Mekteb-i Sultanî binası Mekteb-i Tıb-biyye’ye tahsis edildiğinden(Eylül 1873)Mekteb-i Sultanî de tıbbiyenin Gülhane’deki binasına taşındı. Üç yıl kadar eğitimini burada sürdüren okulun müdürü Rum Sava Paşa, Maarif Nâzın Saffet Paşa tarafından Dârülfünun’u kurmakla da görevlendirildi. Sava Paşa Galatasaray Mekteb-i Sultanîsi bünyesinde Hukuk, Fen ve Edebiyat yüksek okullarından oluşan Dârülfünûn-ı Sultânî’yi 1874-1875 eğitim yılında öğretime başlattı. Galatasaray Mekteb-i Sultanîsi Dârülfünûn-ı Sultanî ile birlikte tekrar eski binasına taşındı (1876). Sava Paşa’nın aynlmasından sonra 13 Şubat 1877’de ilk defa bir Türk müdür olarak Ali Suâvi Efendi tayin edildi.
Ali Suâvi Mekteb-i Sultânî’nin eğitim sistemini beğenmiyordu. Hatta kuruluşundan beri okulda eğitim dilinin Fransızca olmasına Fransız nüfuzunu arttıracağı endişesiyle Karşı çıkıyordu. Onun müdürlüğe tayinindeki asıl sebep, padişahı okulun ıslahı konusunda ikna etmiş olmasıydı. Nitekim göreve başladıktan kısa bir süre sonra gazetelerde onun okulda köklü değişiklikler yapacağı konusunda haberler çıkmaya başladı. Ali Suâvi göreve başladığı sırada Mekteb-i Sultânî’de kırk üç Öğretmen bulunuyordu. Bunların on ikisi müslüman, otuz biri gayri müslimdi. İki Fransız müdür yardımcısı ile birlikte Mekteb-i Sultânı bünyesinde bulunan yüksek okullarda da yirmi yedi öğretmen görev yapıyordu. Diğer hizmetlilerle birlikte toplam seksen personel ve 689 öğrencisi bulunan bir kurumu devralmıştı. Ali Suâvi Efendi’nin 24 Ağustos 1877 tarihinde padişaha verdiği bir lâyihada kaydettiğine göre sadece Mekteb-i Sultânî’de okuyan öğrenci sayısı, 162’si müslüman ve 377’si gayri müslim olmak üzere toplam 539 idi. Lâyihadan anlaşıldığına göre müslüman öğrencilerden on altı kişi tam ücret ödediği halde doksan dört Ermeni’nin tamamı, 122 Rum’dan 121″i ve elli iki Bulgar’dan kırk dokuzu ücret ödemiyordu. Parasız okuma hakkı sadece Osmanlı tâbiiyetinde olanlara tanındığı halde dört Rus, on altı Fransız, sekiz İtalyan, iki İngiliz ve iki Yunan uyruklu da bu haktan faydalandınlmıştt. Okul âdeta, yabancılarla yerli gayri müslimlerin imtiyazlı olarak faydalandıkları bir kurum haline gelmişti. Bir yıl önce patlak veren Bulgar isyanında elebaşılık yapanlar ve müslüman köylerini yakıp yıkanlar Mekteb-i Sultânî’de talebe olan Bulgarlar’dı. Okulda Rus ve Bulgar asıllı pek çok ajan-öğretmen de bulunuyordu. Bu arada altı yıldan beri hazırlık sınıfını geçemeyen öğrenciler vardı.
Maarif Nâzın Münif Paşa’nın karşı çıkmasına rağmen Ali Suâvi okulda birtakım ıslahatı gerçekleştirmeyi başardı. Bulgarlar’dan ücret İsteyerek onlann okuldan uzaklaşmasını sağladı, fakat isyana karışmamış olanlara dokunmadı. Ruslar’ı okuldan çıkardı. Ajanlık yaptıkları tesbit edilen Rus ve Bulgar hocaların işine son verdi. Müslüman öğrencilerin sayısı kısa zamanda artarak 220′-ye ulaştı. Öğretmen sayısı, on beş müslüman ve on beş gayri müslim olmak üzere otuza indirildi. Ali Suâvi ders müfredatında da köklü değişiklikler yaptı. Arapça, Farsça, akaid, Arap edebiyatı ve Türkçe’yi ön plana çıkardı. Buna karşılık Sava Paşa zamanında okutulan esâtjr-i evvelîn (mitoloji), Yunan ve Roma tarihleri, ilm-i âsâr-ı atîka gibi derslerle İngilizce, Rusça, Ermenice ve Bulgarca gibi seçmeli dersleri kaldırdı. Sava Paşa’nın müfredattan çıkardığı akaid derslerini mecburî hale getirerek müslüman öğrencilerin, pek çoğu ateist ve misyoner olan Fransız hocalardan etkilenmesini önlemeye çalıştı. Böylece Galatasaray Mekteb-i Sultânîsi’nin kozmopolit yapısını Türkleştirmeye ve müslümanlaştırmaya. içinde fen ilimlerinin de okutulduğu İslâmî temeller üzerine oturmuş modern bir medrese haline getirmeye gayret etti. Fakat Ali Suâvi yaptığı bu köklü değişikliklerle bütün tepkileri üzerine çekti. İngiliz ve Fransız elçilerinin baskıları sonunda görevinden alındı(3 Kasım 1877). II. Abdülhamid, Ali Suâvi’nin azil kararını ancak otuz altı gün sonra tasdik etmek suretiyle icraatını onaylamış olduğunu ortaya koydu.
Ali Suâvi’den sonra Galatasaray Mekteb-i Sultanîsi müdürlüğüne Türk ve müslüman olan kişiler tayin edildi. Birer yıl ara ile Ali Nizamî Paşa, Halil Efendi ve Karaca Paşa müdürlük yaptıktan sonra eski Hariciye müsteşarı İsmail Bey müdürlüğe getirildi(4 Ekim 1880) ve ölümüne kadar(20 Ocak 1894) bu görevde kaldı. Bunun ardından, mektebin ilk mezunlarından olan son Osmanlı vak’anüvisi Abdurrahman Şeref Bey müdür oldu. On beş yıla yakın bir süre müdürlük yapan Abdurrahman Şeref Bey’in şefkatli ve liyakatli idaresi sayesinde okul gelişti. Emrullah Efendi’nin ancak on gün süren(Temmuz 1908) müdürlüğünden sonra tayin edilen Mustafa Azmi Bey de bu görevde fazla kalmadı. Dört yıldan beri okulda edebiyat hocalığı yapan şair Tev-fik Fikret müdürlüğe getirildiyse de(28 Aralık 1908) Maarif Nâzın Emrullah Efendi’nin ona karşı cephe alması yüzünden on dört ay sonra ayrılmak zorunda kaldı. Riyaziyeci Salih Zeki Bey’in(23 Mart 1910) ardından müdür olan Salih Arif Bey(14 Temmuz 1912) on yıl bu görevi sürdürdü.
Cumhuriyet’in kuruluşundan sonra “sultanî” isimleri “lise’ye çevrilince mektebin adı Galatasaray Lisesi oldu. Tev-hîd-i Tedrisât Kanunu’nun kabul edilmesiyle de(3 Mart 1924) okulun programı değiştirildi ve eğitim süresi beş yıldan altı yıla çıkarıldı. Türkçe ve Fransızca öğretim birleştirilerek diğer liselerin programı burada da uygulanmaya başlandı. Okulun orta kısmının yanında 1924’te açılan Ticaret Bölümü 1932’de kapatıldı. Tarih ve coğrafya gibi kültür derslerinin Türkçe olarak okutulması kararlaştırıldı (1929). Okulun öğrenci sayısı 1930′-da 1600’e çıktı. Ortaköy’deki Fer’iye saraylarından birinde 1963’te eğitime başlayan ilkokul kısmı 1969’da kaldırılarak buraya gündüzlü ortaokul öğrencileri yerleştirildi.
Galatasaray Mekteb-i Sultânîsi’nin iki önemli amacı vardı. Bunlardan birincisi devlete liyakatli memur yetiştirmek ve Tanzimat programının uygulanması sırasında ihtiyaç duyulan seçkin zümreyi oluşturmaktı. Bu amaç istendiği gibi gerçekleşti. Bu okuldan mezun olan pek çok kişi devletin önemli kademelerinde görev aldı. Bilhassa hariciyede ve devletin diğer kademelerinde Galatasaraylılar önemli yekûn tutmaktaydı. Daha ziyade İstanbul’un zengin müslüman çocuklarının devam ettiği bu okul, öğretim dilinin Fransızca oluşu sebebiyle Fransız kültürünün yayılmasında da öncülük ediyordu. Başta futbol olmak üzere tiyatro, folklor vb. faaliyetler bu okul kanalıyla Türkiye’ye girdi. Böylece modern Türkiye’nin oluşmasında Galatasaray Mekteb-i Sulta nlsi’n in büyük rolü oldu. Mektebin ikinci amacı ise Osmanlı toplumunu oluşturan unsurları birbirleriyle kaynaştırmaktı. Fransız devlet adamı ve eğitimcilerine göre okulda uygulanacak eğitim programıyla din ve ırklar arasındaki düşmanlık azalacak, çeşitli din ve ırklara mensup unsurlar Osmanlı milliyetçiliği etrafında birleşecekti. Fakat bu amaç gerçekleşmedi. Unsurlar arasında uzlaşma sağlanamadığı gibi ayrılıkçı faaliyetler daha da arttı. Galatasaray Mekteb-i Sultânîsi’nin yönetimi hep Türk hükümetlerinin elinde bulunmakla birlikte Fransa’nın kontrolü ve müdahalesi hiçbir zaman eksik olmadı. Okul, Fransa’nın kültür politikasını Türkiye’de uygulayan bir kurum gibi çalıştı. Fransa’nın okul üzerindeki nüfuzu zamanımıza kadar devam etti. Okulun 100. yılı kutlamalarına katılmak üzere Fransız cumhurbaşkanlarından Charles de Gaulle’ün 1968’de ve Galatasaray Üniversitesi kuruluşu için yapılan imza töreninde bulunmak üzere François Mitterand’ın 1992’de okulu ziyaret etmeleri Fransa’nın bu kuruma verdiği önemi göstermektedir. Galatasaray’ın adı ve misyonu, 1994’te Fransız Konsolosluğunun yazlık yalısında öğretime başlayan ve ardından Ortaköy’deki Fer’iye Sarayı’na taşınan Galatasaray Üniversitesi’nde sürdürülmektedir.
TDV İslâm Ansiklopedisi