Ebû Amr Abdurrahmân b. Amr b. Yuhmid el-Evzâî (ö. 157/774) Evzâiyye mezhebinin kurucusu, fıkıh ve hadis âlimi.
88 (707) yılında Ba’lebekte doğdu. Evzâî nisbesinin menşei hakkında çeşitli görüşler ileri sürülmüşse de ataları Him-yerîler’den Benî Seybân kabilesine mensup olmakla birlikte ailesi Dımaşk (Şam) yakınlarındaki Evzâ’ mevkiinde ikamet ettiği için bu yere nisbetle tanınmış olduğu görüşü ağırlık kazanmaktadır. Nitekim Evzâî daha sonra divanda resmî görev aldığı zaman babasının doğum yeri olan Evzâ’a yerleşmiştir. Küçük yaşta babasını kaybeden Evzâî annesinin yanında büyüdü. İlk derslerini Ba’lebek’te-ki hocalardan aldı. Daha sonra Dımaşk’a giderek Nümeyr b. Evs el-Eş’arîden ders okumaya başladı. Ardından Mekhûl b. Ebû Müslim başta olmak üzere Dımaşk’ın önde gelen fakihleriyle görüştü. Evzâî uzun süre Mekhûl’ün derslerine devam ettiği ve ondan rivayette bulunduğu için Mekhül daha çok “Evzâfnin hocası” diye meşhur olmuştur. Bu arada Dahhâk b. Abdurrahman’dan da bazı dersler okudu.
Evzâî gençlik çağına geldiğinde ilimde oldukça ileri bir seviyeye ulaşmıştı. Ebû İshak eş-Şîrâzî, daha on üç yaşında iken ona fetva sorulduğunu belirtmektedir. Aynı zamanda Arap nesir edebiyatında da üstün bir yetenek sahibi olduğunu gösterdiğinden kendisine Dîvâ-nü’r-resâil’de görev verilmişti. Bu görevde iken Yemâme’ye gönderilen Evzâî o yörenin meşhur âlimleriyle tanışma imkânı bulmuştur. Yemâme âlimlerinden en çok Yahya b. Ebû Kesîr’i takdir etmiş, hatta görevini bırakarak bir süre onun yanında kalmıştır. Evzâî ondan yaptığı rivayetleri çeşitli kitaplarda toplamışsa da daha sonra bu kitapların hepsi yanmıştır.
Yemâme’den sonra İrak, Mekke, Medine ve Beytülmakdis’e giden Evzâî Ka-tâde b. Diâme. Atâ b. Ebû Rebâh, Mu-hammed el-Bâkır, Muhammed b. Mün-kedir ve Abdullah b. Lehîa gibi hocalardan ders okudu. Ayrıca Yahya b. Ebû Ke-sîr’den başka Nâfi’, Zühri, İbn Sîrin, Re-bîa b. Ebû Abdurrahman başta olmak üzere birçok kişiden hadis dinledi. Kendisinden de hocaları Zührî, Yahya b. Ebû Kesîr ve Katâde’nin de aralarında bulunduğu Mâlik b. Enes, Şû’be b. Haccâc, Süfyân es-Sevrî, Abdullah b. Mübarek, Yahya b. Saîd el-Kattân, Ebû İshak el-Fezârî gibi tanınmış âlimler rivayette bulundular. Evzâî, hocalarından Yahya b. Ebû Kesîr’in tavsiyesi üzerine Hasan-ı Basrî ve Muhammed b. Sîrin gibi tabiînin ikinci tabaka âlimlerinden ders almak için Basra’ya gittiğinde Hasan-ı BasrTnin vefat ettiğini öğrendi. Muhammed b. Şîrîn ise hasta ve ders okutamayacak durumdaydı. 110 (728) yılında yaptığı bu seyahatte üçüncü tabakaya mensup âlimlerin en önde gelen simalarından Katâde b. Diâme ile görüşerek ondan faydalandı. Böylece Evzâî tabiîn neslinin en meşhurları sayılan büyük âlimlerden ders okuma imkânını elde etmiş, Basra’dan Dımaşk’a döndüğünde ileri seviyede bir ilmî birikime sahip olmuştu. Artık hem kendi bölgesinde hem de diğer belde-lerdeki âlimlere karşı fıkıh, hadis ve megâzî gibi ilimlerde üstünlük sağlamış bulunuyordu.
Birçok defa hacca giden Evzâî hacda Mâlik b. Enes, Süfyân es-Sevrî ve Hakem b. Uteybe başta olmak üzere çok sayıda âlimle karşılaşmış ve ilmî tartışmalarda bulunmuştur. Çağdaşı âlimler arasında saygın bir yere sahip olmuş, Şam (Suriye) bölgesinin fıkıh otoritesi sayılmıştır. Evzâî döneminin ve sonraki nesillerin fıkıh âlimleri ve imamları tarafından bağımsız fıkıh ekolü, ictihad usulü, re’y ve fetvaları bulunan bir müc-tehid ve İmam olarak benimsenmiş, görüşleriyle amel edilmiş ve fıkıh tarihi içinde Süfyân b. Uyeyne, Hasan-ı Basrî, Süfyân es-Sevrî, Leys b. Sa’d, İshak b. Râhûye, İbn Cerîr et-Taberî, Dâvûd ez-Zâhirî ve Ebû Sevr gibi mutlak mücte-hidler arasında yerini almıştır.
Evzâî ileri bir yaşta ve muhtemelen Abbâsîler’in yönetime gelişinin ilk yıllarında sınır bekçiliği (ribât) yapmak maksadıyla Beyrut’a göç etti ve 28 Safer 157(17 Ocak 774) tarihinde orada vefat etti. Müslümanların yanı sıra yahudilerin, hı-ristiyanların ve Kıptîler’in de katıldığı bir cenaze merasimiyle o günkü Beyrut’un girişine yakın bir yerde bulunan Hantûş köyüne defnedildi. Deniz kenarında bulunan köy bugün Evzâî mahallesi olarak anılmaktadır. Beyrut’ta Vakfü’l-merke-zi’l-İslâmî li’t-terbiyye tarafından 1979 yılında Evzâfnin hâtırasına Külliyyetü’l-İmâm el-Evzâî Iİ’d-dirâsâti’1-İslâmiyye adıyla bir İslâm araştırmaları enstitüsü kurulmuştur.
Abdurrahman el-Evzâî’nin görüşleriyle teşekkül eden mezhep Evzâiyye adıyla tanınmış olup başlıca Suriye, İrak, Hicaz, Mısır, Mağrib ve Endülüs’te yayılmıştır. Suriye bölgesine yayılmasında talebeleri Abdullah b. Semâa, Saîd b. Abdülazîz ve Muhammed b. Şuayb’ın. Endülüs’e yayılmasında ise arkadaşı Endülüs müftüsü ve Kurtuba hatibi Sa’saa b. Selâm el-Endeiüsfnin çabaları etkili olmuştur. Ayrıca bu bölgede yayılmasında mezhebin Şam’da doğmuş olması ve Endülüs Emevîleri’nin buraya olan tarihî bağları da rol oynamıştır. Zehebî, Endülüs’te 230 (844) yılına kadar varlığını koruyan Evzâîliğin bu tarihten itibaren yerini Mâ-likîliğe bıraktığı yolunda bir tesbitte bulunurken Ebü’l-Fidâ İbn Kesîr Şam halkının da yaklaşık 220 yıl Evzâî’nin mezhebine tâbi olduğunu belirtmektedir. Dımaşk’ta Evzâiyye kadılığı yapan en son kişi Ebü’l-Hasan Ahmed b. Süleyman b. Hazlem’dir fö. 347/958). O dönemin Şafiî kadısı Ebû Zür’a Muhammed b. Osman Dımaşk kadılığına geldiğinde halkın çoğu Evzâfye tâbi idi. Sehâvrnin kaydettiğine göre Ebû Züra’nın gayretleri sonucunda Dımaşk’ta Evzâiyye zayıflamış, Şafiî mezhebi yaygın hale gelmiştir.
Evzâî mezhebinin zamanla taraftar bulamayıp ortadan kalkmasına tesir eden en önemli âmil, öğrencilerinin ekolün yayılması ve hocalarının görüş ve fetvalarının kitaplaştırmasında diğer mezhep mensuplarının gösterdikleri çabayı ve itinayı göstermemiş olmalarıdır. Bunun sonucu olarak özellikle günümüzde Ev-zâfye ait görüşlerin ancak tefsir, hadis ve fıkıh kitaplarında dağınık vaziyette bulunduğu görülmektedir.
Abdurrahman el-Evzâî’nin ehl-i hadîs ile ehl-i re’y arasında bir fıkıh metodu takip ettiği kabul edilmiştir. Evzâî ehl-i re’y gibi kıyasa çok sık başvurmamışsa da hadisçiler gibi bundan uzak kalmamış, daha çok hadise bağlı kalmakla birlikte nassın bulunmadığı yerde re’ye başvurmaktan çekinmemiştir. Bundan dolayı Şafiî Evzâî hakkında, “Fıkhı hadisine bu kadar benzeyen başka birini görmedim” derken onun, fakihlerin ehl-i hadîs – ehl-i re’y şeklindeki İkili ayırımı içinde ehl-i hadîs grubunda yer aldığına dikkat çekmek ister. İbn Kuteybe’nin EvzâFyi ehl-i re’y olarak nitelendirmesi ise hadisçilerin “ehl-i hadîs” tâbirini daha dar anlamda kullanması sebebiyledir. Evzâfnin hadisin bulunduğu yerde kıyasa ve re’ye fazla iltifat etmemesi, mür-sel de olsa hadisle veya sahabe görüşüyle amel etmeye çalışması, metot ve görüşlerinin Irak fıkhından çok Medine fıkhına yakın oluşu, onun ehl-i hadîs grubunda mütalaa edilmesinin belli başlı sebeplerini oluşturur. Evzârnin Ebû Ha-nîfe’yi bazı konularda görüş belirttiği için değil kendisine hadis ulaştığı halde onu terkettiği ve hadise muhalefet ettiği için kınaması ve kendisinin de yeri geldiğinde görüş belirttiğini ifade etmesi re’y konusundaki düşüncesini yansıtması bakımından dikkate değer. Ebü Hanîfe’nin hadis mevcut olduğu halde onu terkederek re’y ile amel etmesi ise, hadisi mutlak anlamda terketmesiyle değil, iki farklı hadisten birini diğerine tercih etmesi veya kendisine ulaşan hadisle amel etmesini engelleyecek bir sebebin mevcut olmasıyla izah edilebilir İbn Abdülber de Evzâfyi nassın bulunmadığı yerde kıyasa başvuran bir fakih olarak tanımlamakta, Dımaşk’ta ictihad ederek ve kıyas yaparak fetva veren iki kişiden birinin Mekhûl b. Ebû Müslim, diğerinin Evzâî olduğunu belirtmektedir.
Evzârnin fıkhî görüşlerini tesbit konusunda, günümüze kadar ulaşan Ki-tâbü Siyen’l-Evzâcîadlı eseri kadar Taberîve Tahâvî’nin İhtilâfü’î-fukâhâ3, İbn Rüşd’ün Bidâyetü’l-müctehid adlı hi-lâfıyat eserleri, el-Muhallâ (İbn Hazm), eî-Muğnî (İbn Kudâme), el-Mecmû’ (Ne-vevî) gibi mufassal ve mukayeseli fıkıh eserleri, hadis ve tefsir kitapları da önemli kaynaklardır. Onun fıkhî görüşleri arasında kişilik hak ve hürriyetlerini, özellikle de zimmîve müste’menlerin temel hak ve hürriyetlerini korumaya yönelik görüşleri ayn bir önem taşır. Evzâî’nin, had cezalarının uygulanmasında suçlu lehine aşırı titiz davranılacağı, suç yargıya intikal edinceye kadar suçlunun tövbesinin veya mağdurun affının cezaya etkili olacağı, hâkimin şahsî bilgisiyle değil yargılamada delillerle sabit olan objektif bilgiyle hüküm verebileceği, bulûğa ermiş kızın ancak kendi rızâsı ile evlendirilebileceği, savaşta bilfiil savaşmayanlann öldü-rülmemesi, savaş esnasında düşmana ait bina, arazi, orman vb.nin tahrip edilmesinin doğru olmayıp bunun yeryüzünde fesat çıkarma sayılacağı, beşerî veya milletlerarası ilişkilerde sözleşme ve antlaşmalara bağlılığın esas olduğu gibi görüşleri de aynı anlayışın sonucudur.
Alfred von Kremer başta olmak üzere bazı müsteşrikler Evzâiyye mezhebinin Roma hukukundan etkilendiğini ileri sürmüşlerdir. Onlara göre Evzâî ve Şafiî kuvvetli bir Roma hukuku geleneğinin ve birikiminin bulunduğu Suriye topraklarında doğdukları için her iki imam da burada mevcut hukukî mirastan büyük ölçüde faydalanmışlar ve bu hukukun belli esaslarını İslâm hukukuna taşımışlardır. Ancak Dımaşk’ta bir Roma hukuku mektebinin mevcudiyetinden hareketle ortaya atılan bu iddia, söz konusu mektebin Jüstinyen’in emriyle S33 tarihinde kapatıldığı, Beyrut mektebinin de 551 yılında ilga edildiği göz önüne alınınca mesnetsiz kalmaktadır. Öte yandan Evzâî’nin hadisçiliği re’yciliğine galip geldiğine göre onun Roma hukukundan etkilendiğini iddia etmek fazla tutarlı değildir. Nitekim Kitâbü Siyeri’i – Evzd cı’yi bu açıdan gözden geçiren Ahmed Emîn ve Philip K. Hitti Evzâî’nin Roma hukukundan etkilendiği iddiasını reddetmektedirler.
İbn Teymiyye, tabiîn asrının dört imamından birinin Dımaşk İmamı Evzâî olduğunu söyleyerek onun fıkıhtaki üstün yerini belirtmektedir. Ne-vevî, “Bütün âlimler Evzâî’nin imamlığı konusunda icmâ etmişlerdir” dedikten sonra onun ilimdeki mertebesi, mükemmel ahlâkı, zühdü, hakka riayeti, fıkıh bilgisindeki enginliği ve sünnete bağlılığı konularındaki meziyetlerinin selef âlimlerince dile getirildiğini haber vermektedir.
Evzâî fıkıhta otorite olduğu kadar hadiste de tanınmış bir imamdı. Dımaşk’ta ondan daha çok hadis bilen hiç kimsenin bulunmadığını belirten Abdurrahman b. Mehdi Evzâî, Mâlik b. Enes. Süfyân es-Sevrî ve Hammâd b. Zeyd’in devrin dört büyük hadis imamı olduklarını söylemiştir. A. J. Wensinck’in I. Goldziher’-den naklen Evzâî’nin çağdaşlarından birinin sözü olarak kaydettiği, “Gerçi şeriata vâkıf ise de hadiste kifayet ve se-lâhiyeti noksandı” (A, IV, 419) şeklindeki bilgi de Abdurrahman b. Mehdrnin bir başka rivayetine dayanmaktadır. Ancak gerek çağdaşlarının gerekse daha sonra gelen âlimlerin Evzâî’nin hadisteki yeri hakkında belirttikleri görüşler ve özellikle İbn Mehdrnin onu döneminde ki dört hadis imamından biri olarak göstermesi karşısında zayıf bir rivayetten hareketle böyle bir hükme varılması mâkul görünmemektedir. Zehebî Evzâî’yi hadis hafızlarının beşinci tabakasından kabul etmiş, İbn Hacerel-Askalânîonun Dımaşk’ta hadis ilminde ilk eseri tasnif ettiğini ve hadisleri bablara ayırdığını söylemiş, İbn Sa’d, Ebû Hatim er-Râzî ve İbn Hibbân da Evzâî’nin sika olduğunu belirtmişlerdir. Sika râvilerden hadis nakletmeye büyük özen gösteren Evzârnin kesintisiz bir isnadla (müsned) rivayet ettiği hadislerin 1000 kadar olduğu, mürsel ve sahabe kavli olarak rivayet ettiklerinin ise birkaç bine ulaştığı söylenmektedir. Zira Evzâî Süfyân es-Sevrî, Mâlik b. Enes ve benzeri âlimler gibi mürsel hadisleri delil olarak kullanmıştır. Onun rivayetleri Kütüb-i Sitte’-de ve diğer hadis kitaplarında yer almıştır. Evzârnin cerh ve ta’dîl sahasındaki değerlendirmeleri de kabul görmüştür.
Yaşadığı dönemin özelliğine ve sahip olduğu ilim anlayışına paralel olarak Selef itikadının temsilcilerinden biri durumunda olan Evzâî bid’at konusunda çok hassas davranır, bir yerde bid’at ortaya çıkar da âlimler ona karşı koymazlarsa o bid’atın zamanla sünnet haline geleceği endişesini dile getirirdi. Bakıyye b. Velîd, “Biz bazı insanları Evzâî ile denerdik, onun hakkında hayırlı sözler söyleyenin sünnete bağlı olduğuna hükmederdik” demektedir.
Kuvvetli bir hafızaya, açık ve düzgün bir ifadeye sahip bulunan Evzâî aynı zamanda cesur bir kimseydi. Hakkı her şeyin üstünde tutar, zâlim idarecileri uyarmaktan çekinmezdi. Nitekim Emevîler’i kılıçtan geçirerek Abbasî Devleti’nin kuruluşunda önemli rol oynayan kumandan Abdullah b. Ali’nin Emevî ileri gelenlerinin öldürülmesi konusunda fikrini sorması üzerine Evzâî bunun zulüm olduğunu asker ve kumandanlarının önünde söylemekten çekinmemiştir. Bu meziyetleri sebebiyle hem Emevîler hem de Abbasîler döneminde kendisine teklif edilen kadılık görevini kabul etmemiştir.
II. (VIII.) yüzyılın ortalarında tedvîn ve tasnif faaliyetlerine başlayan İslâm âlimlerinden İbn Cüreyc Mekke’de, Mâlik b. Enes Medine’de, İbn Urûbe ve Hammâd Basra’da, Ma’mer Yemen’de, Süfyân es-Sevrî Kûfe’de bu konuda ilk olma özelliğini taşırken Evzâî de Dımaşk’ta ilk tedvîn ve tasnif faaliyetinde bulunan âlim olarak tanınır. Çok sayıda eser telif ederek rivayetlerini bunlarda toplamıştır. Ancak Velîd b. Müslim’in kaydettiğine göre bu eserler Beyrut’ta otururken vuku bulan bir zelzele sırasında yanmıştır.
Evzâî’den günümüze ulaşan tek eser Kitâbü Siyeri’l-Evzâcî ve Şafiî’nin el-Üm adlı eseri içinde bir bölüm olarak yer almıştır (VII, 303-336). Eser savaş hukuku konusunda Ebû Hanîfe’ye muhalefet ettiği otuz beş meseleyi ihtiva eder. Ebû Hanîfe’nin talebesi Ebû Yûsuf da buna reddiye olarak er-Red “aîâ Siyerî’i-Evzâcî adıyla bir eser kaleme almıştır. Evzârnin ayrıca Müsnedü’l-Evzâ’î, Kitâbü’s-Sünen iil-îıkh, Kitâbü’l~Mesâ3il ii’l-hkh adlı eserleri kaynaklarda zikredilmektedir.
TDV İslam Ansiklopedisi