Bütün milletlerin geçirdiği benzer tarihî süreç içinde Araplar’da da zengin bir halk edebiyatı teşekkül etmiştir. Arap halk edebiyatı, yazan bilinmeyen (anonim) ve yazan bilinen halk edebiyatı şeklinde iki bölüme ayrılmaktadır.
Nesilden nesile geçen müşterek halk mirasını ihtiva eden birinci bölüm hikâye, efsane, darbımesel, bilmece, fıkra, şarkı, türkü, halk tabirleri ve ağıtları İçine alır. Göçebe halinde yaşayan ve umumiyetle gelenek ve tarih bakımından bir birlik gösteren Araplar’ın birkaç farklı lehçe konuştuğu tesbit edilmiştir. Göçebelik döneminden günümüze ulaşan edebî ürünlerin en üstünü Câhiliye şiiri olup bunun yanında daha başka edebî türlerin de bulunduğu bilinmektedir. Bedevi Araplar’ın eski çağlarda kuyulardan su çekerken söyledikleri mânilere işaret eden Silvestre de Sacy ile aynı kanaati taşıyan Baver, çalışmayı kolaylaştıran ve bir bakıma psikolojik etkisi olan bu tür mâniler ile Tevrat’ın “Sayılar” bölümünün 21/17 cümlesinde geçen kuyu neşîdesi arasında bir benzerlik kurmaya çalışırlar. Araplar’m bu tür mânileri IV. yüzyıldan beri bildikleri tesbit edilmiştir. Ayrıca Goldziher, Arap şiirinin nazım şekillerinden ilk hiciv türlerinin büyü ve Arap efsaneleriyle olan ilişkisi üzerinde durmuştur. Mâniler, ninniler, efsanevî hayvan motifleriyle dolup taşan türküler, av ve savaşlarda deve sürülerinin başını çekenlerin okuduğu “rükbâniyye” denilen şarkılar bunlardandır. Hendek Gazvesi’nden önce hendek kazılırken kadınlar tarafından söylenen türküler ve Mekke’den hicret ettiğinde Medine yakınlarında karşılanan Hz. Peygamber için söylenen “Talea’l-bedru aleynâ” türküsü, başta el-Eğönî olmak üzere bütün klasik Arap kaynaklarında yer alır. Aynca Kitâbü’l-Hayevân adlı hacimli eserinde Arap halk edebiyatının en önemli motifi sayılan hayvanları ele alıp işleyen Câhiz’in yanında İbn Kuteybe, Ebü’l-Ferec el-İsfahânî. Hasan b. Bişr el-Âmidî ve Süyûtî gibi Arap yazarları da eserlerinde bu motiflere yer vermişlerdir. Arap halk masallarına geçmiş olan İran. Yunan, Hint efsane ve hikâyeleri, Doğu milletlerinin halk edebiyatlarında özellikle İslâmiyet’i kabul ettikten sonra çeşitli motifleriyle etkili olmuştur. Ayrıca Arap halk edebiyatı antolojisi mahiyetini taşıyan el-Eğönî i\e binbir gece masalları Doğu ve Batı milletlerinin halk edebiyatlarını etkilemiştir (La Grinxa, s. 6-7). Arap halk hikâyelerinde adı geçen bazı kahramanlarla efsanevî kişiler ve bunlara ait motifler, başka adlar veya şekillerle diğer müslüman milletlerin edebiyatlarına geçmiştir. Meselâ Türkler, daha Emevîler devrinde şehid olan efsanevî kahraman Abdullah Battal’ı Türk kahramanı şekline sokup adını Battal Gazi koymuşlardır. Ünlü Arap kumandanı Ebû Müslim-i Horasânî. İran halk edebiyatında yeni bir motif olarak Teberdâr adına bürünmüştür.
Arap edebiyatının en eski nesir örneğini oluşturan atasözlerinin büyük bir kısmı Câhiliye devrinde yaşayan Araplar’ın karşılaştıkları bir olayın veya bir kıssanın veciz bir ibareyle ifade edilmesinden doğmuştur.
Arap halk şiirinin başlangıcının “mûcez” adı verilen vezinsiz fakat seçili nesir veya recez olduğu kabul edilmektedir. Brockelmann da Arapça’nın bir lehçesi sayılan Habeşistan’ın eski Emheriye dilindeki halk şiirlerinin eski Arap recezinin en iyi örneği olduğunu söyler. Çölde develerin yürüyüşüne uygun olarak “hıdâ1″ (hudâ”) denilen mâniyi icat eden Hâdîler, muhtemelen farkında olmadan recez kalıplı Arap halk şiirinin temelini atmışlardır. Kolay bir şiir kalıbı olan recezi, Câhiliye devrinden günümüze kadar pek çok şair mâni ve şarkı formlarıyla fasih Arap şiirinin fahriye, medih, hiciv ve nesîb gibi nazım türlerinde kullanmıştır.
Câhiliye devrinde recezi yorumlamak ve mâni söylemek erkeklerden çok kadınların üstlendiği bir görevdi. Asil Arap kadınları dinî âyinlerin gerçekleştirildiği tapınaklarda, savaş hazırlıkları yapılan alanlarda ve savaş kazanan kahramanları karşılarken çeşitli vezinlerde ilâhiler söylerlerdi. Dolayısıyla recez hem Arap şiirinin başlangıcı hem de ezgi, hıdâ’ ve mûsikiyle İlgisi olan en eski Arap halk şiirinin örneğidir. İran ve Bizans’tan esir edilen köle kadınlar ise çeşitli vesilelerle Arapça şarkı söyler. Yunan ve Fars nağmeleriyle çalıp oynarlardı. “Şarkıcı köle kadınlar” anlamına gelen “kıyan” (tekili “kayne”) kelimesini İslâm tarihçilerinden sadece Mes’ûdî ile İbn Haldun incelemiştir. İslâmiyet’ten sonra yazılan Arap edebiyatıyla ilgili birçok eserde kıyan, şarkı, mâni ve müzik konuları ele alınmışsa da asıl geniş bilgilere el-Eğâ-ni’de rastlamak mümkündür. Bu eserde aşın bir biçimde eğlence, içki ve işret hayatı yaşayan Câhiliye Araplan’nın renkli hayatından alınmış olaylar müstehcene kaçmayan bir tarzda nakledilmiştir. Ayrıca Kur’ân-ı Kerîm’de Câhiliye devrine ait bazı darbımesellerin, hikâye, kısas-ı enbiyâ, yıldızlar ve hayvanlarla ilgili konulara yer verilmesindeki amaç İnsanların ders almasını sağlamaktır. İslâmiyet’ten sonra Arap halk edebiyatı türleri yeni konularla daha da zenginleşmiştir. Bütün İslâm âleminde yaygınlık kazanan kısas-ı enbiyâ, mevlid-i şerif, evliya menkıbeleri ve ilâhilerle “kâne ve kân” ve “kü-mâ” gibi halk şiiri türleri bu yeni İslâmî Arap halk edebiyatının birer örneğidir.
İbşîhî’ye göre Arap şiiri karîz, müveşşah, dûbeyt, zecel. mevâliyyâ, kâne ve kân ve kümâ şeklinde yedi gruba ayrılmaktadır. Bazı araştırmacılar eski himak türünü de bunlara dahil etmektedir. Bu yedi grup şiirin karız dışındaki bütün türlerinde halk lehçesi kullanılmış ve hâlâ da kullanılmaktadır. Bunların içinde geleneksel Arap şiirinde vezin ve kafiye bakımından büyük bir yenilik sayılan müveşşah türünün Fransız Gal lehçesinde mâni söyleyen Gongleurs ve İspanyol halk şairleri Troubadourlar’ın etkisiyle IX. yüzyılda Endülüs’te ortaya çıktığı ileri sürülmüştür- Arap müelliflerinin çoğuna göre ise bu tür, muhtemelen Endülüs yerli halk şiiriyle Arap halk şiirinin karışımından ve refah ve bolluk içindeki Endülüs İslâm medeniyetinin şartlarından doğmuştur. Mûsiki ve eğlence meclislerinde ortaya çıkan, kafiye ve vezne önem vermeyen, ince bir üslûp ve hafif şiir bahirleriyle yazılan müveşşah Arap halk edebiyatının önemli bir türüdür. Endülüs’te doğan bu tür doğu İslâm ülkelerinde kabul görmemiş, ortaya çıkışından ancak yüz yıl sonra Ubâde b. Mâüssemâ1 (ö. 422/1031) vasıtasıyla yazılmıştır. XI. yüzyılın başlarında kitaplara geçen batı Arap halk şiiri sanatı müveşşah etkisinde doğmuş ve batı Arap dünyasında murabba, muhammes, mâ-luf, gırnatî, mülemmaât, musammat, ih-vâniyyât ve bend gibi diğer halk şiiri türlerini doğurmuştur. Bugün ise Arap âleminde kırka yakın halk şiiri türü vardır. Arap halk lehçeleriyle çeşitli Arap ülkelerinde yazılan bu tür şiirlerin başında Mısır mevvâli, Lübnan ve Suriye zeceli, Ce-zîretülarap’ta Nabat halk şiiri, Kuzey Afrika Arap devletlerinde yeni müveşşahât ve Irak’ta abûdiyye türü gelmektedir.
Halk hikâyelerine gelince, Câhiliye devrinden kalma olduğu bilinen bazı hikâyelerde geçen cin ve gül (dev) kıssalarının Bâbil kaynaklı olduğu kabul edilmektedir. Ayrıca Hint yoluyla Arap halk hikâyelerine intikal etmiş hayvan hikâyeleri de bulunmaktadır. Câhiliye devrinde iyi ahlâkı telkin eden. aynı zamanda hoş vakit geçirmeyi sağlayan kıssaların anlatılması bir meslek haline gelmişti. Anlatıcılara “kas” veya “kassâs” deniliyordu. Bu kıssalara Araplar’a komşu kavim ve ülkelere ait unsurlar karıştığı gibi Ehl-i kitap’tan geçen motifler de bulunuyordu.
Klasik Arap yazarları arasında halk edebiyatına önem veren Câhiz, Arap atasözleri ve hutbeleriyle bunlara ait hikâyeleri el-Beyân ve’t-tebyîn, başarılı Özürlülerin hayat hikâyelerini el-Burşân ve’l-*urcân ve’i-‘umyd/ı ve’1-hûlân, hayvanlarla ilgili hikâye ve efsanelerle bunlara dair başından geçen tuhaf olayları Kitâbü’l-Hayevân, çeşitli halk edebiyatı türleri ve mûsikiye dair konuları da aslında felsefî bir hicviyye olan Kitâbü’t-Terb? ve’MedWr adlı eserinde işlemiştir. Ayrıca İbn Kuteybe. İbn Abdürabbih, Ebû Ali el-Kâlî. Ebü’l-Ferec el-İsfahânî, Şehâbed-din el-Makkarî. Lisânüddin İbnü’l-Hatîb, Kalkaşendî, Ahmed b. Ali el-Makrîzî. Ze-keriyyâ el-Kazvînî. Ahmed b. Muhammed el-Meydânî, Zemahşerî ve Ahmed b. Abdülvehhâb en-Nüveyrî gibi birçok Arap müellifi “âmme” dedikleri halk edebiyatından söz etmişlerdir. Buna dair eserlerin başında, Bağdat çevresinde halk dilinde dolaşan hikâyeleri ihtiva eden Hi-kâyetü Ebi’l-Kasım el-Bağdâdî adlı eser gelmektedir. Ebü’l-Mutahhar el-Ezdî tarafından kaleme alınan bu eserde hikâyelerin yanında birçok fıkra, nükte, müstehcen hikâye ve şiir de bulunmaktadır. Bu tür açık saçık halk hikâyelerinin bir kısmını yazarlarının adını vermeden 322 (934) yılında Ebû Bekir es-Sûlî Kitâbü’l-Evrâk adlı risalesinde toplamıştır. Öte yandan Arap halk edebiyatında “ayyârûn”, “şüttâr” ve “harâfîş” denilen külhanbeyi, dilenci, cimri, açık göz tipleri konu alan ve çingene halk şairleri tarafından naz-medilmiş olan halk destanları da vardır.
Arap halk destanları kahramanı belli olan Sîretü ^Antere, Kışşatü Zennû-faiyye, Sîretü Seyf b. Zûyezen, Sîretü Ebî Zeyd el-Hilâlî, Sîretü’İ-Emîre Zö-tilhimme, Leylâ ve Mecnûn, Sîretü Nûriddîn Zengî, Sîretü Şelâhiddîn eî-Eyyûbî adlı destanlarla kahramanı belli olmayan aşk, binicilik, kabile ve millet uğrunda en güzel tipin ve en ideal karakterin tahakkuku için kendilerini feda eden kahramanların hayatını anlatan destanlardır. “Sîre” de denilen bu tür destanlar, kahramanın başlangıçtan gerçek şahsiyetini kazanıncaya kadar geçirdiği çeşitli safhaları, onunla ilgili mitolojik ve destanî yönleri şiir ve nesirle anlatır. Bu tür destanlar İslâm’dan önce de Arap halkı arasında bilinmekteydi. Mezhep ve tarikatlar yoluyla bu çeşit destanlara cehalet yüzünden birçok hurafe de karışmıştır. Arap destanlanndaki harikalar iki ana unsura, cin ve sihre dayanmaktadır. Ancak İslâmî destanlarda bu iki sembol dev, hayvan (kara ve beyaz yılan), geleceği bilmek {Yûsuf ve Züteyhâ), uçan hah (üstûretü Sindbâd), sabır taşı (Kışşatü Eyyûb), at kılı (Kışşatü Htzr) ve anka kuşunun tüyü gibi motifler, hayırla şer arasındaki çetin mücadeleyi sembolize etmektedir. İslâm dininin etkisi altında bütün Arap halk edebiyatı türlerinde bu çetin mücadele her zaman hayrın şerre üstün gelmesiyle sonuçlanmaktadır. Ninnilerden başlayarak eski Arap halk edebiyatı türleriyle Batı ve Doğu halk edebiyatlarından birçok motif bugünkü Arap halk edebiyatına geçmiştir. Öte yandan bir miktar yabancı halk edebiyatı motifi Arap gelenek ve folklorundan bazı alıntılarla Araplaştırılmış ve halk edebiyatına mal edilmiştir. Bunun en ilginç örneği, bütün ülkelerin çocuk halk edebiyatına ve özellikle Arap halk edebiyatına mal edilen “açıl susam açıl” adlı halk masallarıdır.
Arap halk edebiyatı ürünlerini derleme faaliyeti II. Dünya Savaşi’ndan hemen sonra başlamıştır. Irak’ta Ali el-Hâkânî ve Hamîd el-Alevcî. Lübnan’da Yûsuf el-Bustânî. Ürdün’de Hânîel-Amed, Mısır’da Muhammed Kındîl el-Baklî, Tunus’ta Osman el-Kaâk ve Sudan’da Muhammed el-Bahît, Arap halk edebiyatı örneklerini toplamak için büyük çaba göstermişlerdir. Ancak Arap halk edebiyatı ürünlerini ciddi şekilde toplama faaliyeti, değerlendirilmesi ve kapsamlı bir biçimde ele alınması 1960’lardan sonra, ilk sayısı 1962 Eylülünde İbrahim Dakûkî, Abdülhamîd el-Alevcî, Şâkir Sabır Zabit ve Lutfî el-Hûrî tarafından Bağdat’ta yayımlanan et-Türâsü’ş-şcfbîdergisiyle başlamıştır. Bu dergi, özellikle İrak ve bütün Arap halk edebiyatı örneklerini toplama, yayma ve araştırma çabalarını o günden bugüne kadar büyük bir gayretle yürütmektedir. Günümüzde Vızâretü’s-sekâfe ve’l-i’lâm tarafından yayımlanan bu dergide yukarıdaki isimler dışında Hüseyin Nassâr, Nebîle İbrahim, Seyf Merzûk eş-Şim-lân, Muhammed el-Mübârek, Şeyh Celâl el-Hanefi, Jan Fiye ve Mustafa Cevâd Arap halk edebiyatıyla ilgili çeşitli yazılar yazmışlardır.
TDV İslâm Ansiklopedisi