Halil. Filistin’de Hz. İbrahim ve ailesinin mezarlarının bulunduğu tarihî şehir.
Batı Şeria’da, Kudüs’ün 32 km. güneybatısı ile Gazze’nin 55 km. doğusunda suyu bol. mümbit bir arazi üzerinde yer alır. Milâttan önce II. binyılın ilk yarısında Ken’ânîler tarafından kurulmuş ve Ahd-i Atîk’te belirtildiğine göre önce “dört köy” anlamına gelen Kiryât Arba. daha sonra da Hebron adıyla anılmıştır. Kelime anlamı “birlik, beraberlik: dostluk, arkadaşlık” olan İbrânîce Hebron adının şehre niçin verildiği konusu tartışmalıdır. Genel görüş ismin, şehrin dört ayrı yerleşim merkezinin birleşmesi sonucu oluşmasından dolayı verildiği (Grekçe’deki tetrapolis “dört şehir” gibi), daha sonra bunun halk arasında Ahd-i Atîk’te Hz. İbrahim için kullanılan “Allah’ın dostu” sıfatıyla birleştirildiği yolundadır. Şehrin bugünkü adı olan Halîl ise (“Allah’ın dostu” anlamındaki Halîlürrahman’ın kısaltılmış şekli) Hebron’un kazandığı ikinci anlamın Arapça karşılığıdır. Kiryât Arba adına Arapça kaynaklarda rastlanmaz; kullanılan isim Habrûn, Hafrûn veya Habrâ şeklinde yazılan Hebron’dur. Ancak Hz. Peygamber’İn ashaptan Temîm ed-Dârî’ye, henüz müslümanlar tarafından ele geçirilmeden önce bu şehirdeki bazı arazileri iktâ ettiğini bildiren rivayetlerde Habrûn, Mertûm, Beyt Aynûn, Beyt İbrahim isimleri geçmekte ve bunların Kiryât Arba’yı meydana getiren dört yerleşme merkezinin o dönemdeki adları olduğu sanılmaktadır. Şehir ilâhî dinlerin üçünde de kutsal sayılır; çünkü Hz. İbrahim, İshak, Ya’küb ve onların bazı zevceleriyle apokrif kaynaklara göre Hz. Yûsuf’un kabirleri buradadır. Bundan dolayı Halîl müslümanlar arasında Mekke, Medine ve Kudüs’ten sonra en çok İtibar edilen dördüncü şehir olarak bilinir ve Haçlı seferlerinden beri Kudüs’le birlikte Mekke ve Medine gibi Haremeyn-i şerîfeyn adıyla anılır.
Savaşlar ve depremler yüzünden defalarca yıkılan Halîl şehrine Emevîler ve Abbasîler özel bir itina gösterdiler. Emevîler döneminde İslâm mimarisine göre tekrar yapılan ve adına Haremü’l-Halîl denilen meşhed Abbasîler devrinde cami haline getirildi. Haçlı seferlerinin başlamasından yarım yüzyıl önce bölgeyi gezen (1047) seyyah Nâsır-ı Hüsrev Sefer-nâme adlı eserinde, kendi deyimiyle Meş-hed-i Halîlürrahman’ın bulunduğu Halil’in Kudüs’ten 6 fersah mesafede olduğundan bahseder ve buradaki mezarları uzun uzun anlatır. Haçlılar, Hebron Saint Abraham dedikleri şehri 1099’da ele geçirdiler ve meşhed – camiyi yıkarak yerine bir kilise inşa ettiler. Yâküt el-Hamevî, 567’de (1171-72) şehre gelen Ali b. Ebû Bekir el-HerevTden naklen, Kudüs Kralı II. Baudouin döneminde (1118-1131) peygamber kabirlerinin bakım görmüş olduğunu söyler. Selâhaddîn-i Eyyûbî Halîl’i Haçlılar’dan geri alınca (1187) yaptıkları kiliseyi camiye dönüştürdü ve Askalân Camii’nin minberini buraya naklettirdi. Haremü’l-Halîl Memlükler döneminde I. Baybars tarafından tamir ettirildi ve yahudilerle hıristiyanlara yasaklandı, el-Melikü’l-Mansûr Kalavun 1280-1281’de yeniden tamir ettirdiği haremin yanına Ribâtü’l-Mansûrî adıyla bir ribât, daha sonra da Bîmâristânü’l-Mansûri adında bir hastahane ile büyük su sarnıçları yaptırdı. Çok sayıda hacı adayının Mekke’ye Halîl üzerinden gitmesi sebebiyle ihtiyaç duyulan sarnıçlara 1313yılında yenileri eklenmiş, Muhammed b. Kalavun da haremin diğer tarafına bir cami inşa ettirmiştir. XV. yüzyılın sonlarına doğru bölgeyi gezen Ebü’1-Yümn Mücîrüddin el-Uleymî. Halil’in dört bir yanında birçok mescidin bulunduğundan, evlerin Ku-düs’tekiler gibi taştan ve düz damlı olduğundan, Haremü’l-Halîl’den başka şehirde en çok zaviye, ribât. medrese, bîmâ-ristan ve su sarnıcı gibi yapılarla bağ ve bahçelerin dikkatini çektiğinden bahseder.
1517 yılında bölgedeki diğer yerler gibi Halîl de Osmanlı Devleti’nin idaresi altına girdi. Yavuz Sultan Selim peygamber kabirlerini ziyaret ederek bazı tamirler yaptırdı. Osmanlılar’ın kurduğu idari sisteme göre Halîl Kudüs sancağına bağlı bir nahiye merkezi oldu. Ülkenin her tarafından hacca gidenlerin buradan geçerken dinlenmeleri için vakıf tesisleri kuruldu. Kanunî Sultan Süleyman döneminde Haremü’l-Halîl tamir ettirilmiş, yeni sarnıçlar ve havuzlar yaptırılmış, eskiden mevcut olanlar da genişletilmiştir. 14 Mart 1571 tarihli bir fermanla Kudüs Beyi Ahmed Bey’den. Haiti’de bulunan güherçilenin çok iyi olması sebebiyle Osmanlı donanmasının ihtiyacını karşılayacak barutun burada imal edilmesi istenmiş, böylece şehir ilâve bir gelir kaynağına kavuşmuştur. Bu hareketli bölgede yol kesip rahatsızlık veren bedevîler Osmanlılar’ı bir hayli uğraştırmış, kervanları bunlardan koruyabilmek için hac yollan üzerinde yer yer kaleler yaptırılmış, ayrıca yöre topraklarında timar ve zeamet sistemi uygulanmıştır.
XVIII. asrın son yıllarında Napolyon savaşları dolayısıyla Filistin sahil şehirleri büyük bir tehdit altına girince, huzurun devam ettiği Halîl gibi iç kesimde kalan yerleşim merkezlerinde ticaret eskisine oranla daha fazla artış gösterdi. O dönemde cam sanayiinin yanı sıra sabun, özellikle de pamuk ve yün ipliği imalâtı gelişmiştir. Çeşitli sanayi mamullerinin yanında bölgenin burada tabaklanan koyun, keçi ve sığır derileri şehrin ününü arttırmış ve Akabe’ye giden ticaret kafileleri buradan geçmiştir. İşlenmiş deriler Şam, Halep, Kahire ve Arap yarımadasının çeşitli yerlerinde satılır ve bu ticaretten Halît esnafı çok gelir elde ederdi.
XIX. yüzyılın ilk yarısında Halîl bölgesinde bulunan şeyhler, kullandıkları devlet arazilerinin karşılığı olan vergiyi Osmanlı Devleti’ne ödemedikleri için Mısır Valisi Kavalalı Mehmed Ali Paşa’nın oğlu İbrahim Paşa onların üzerine gönderildi (1834) İbrahim Paşa şeyhleri itaat altına aldı ve Halîl mütesellimi olarak tayin edilen Şeyh Abdurrahman b. Amr’ı Kudüs’te oturan Dizdar Ahmed Ağa’ya bağladı. Ancak bir süre sonra yine ihtilâf çıktı ve Dizdar Ahmed Ağa yanına Kudüs müftüsünü de alarak Halil’e gitti (1839). Şeyh Abdurrahman ile anlaşma sağlanamayınca Mısır Valiliği, Gazze mütesellimi îsâ Ağa’dan onu ortadan kaldırmasını istedi. Zor durumda kalan Şeyh Abdurrahman Ürdün’ün doğusuna doğru kaçtı. Fakat daha sonra İbrahim Paşa’mn Veh-hâbîler’le mücadele için Necid taraflarına gitmesi üzerine (1840] Halil’e girip Osmanlı Devleti’ne karşı tavır koyarak kendini bölgenin valisi ilân etti. Böylece Haiti’de bir şiddet ve terör dönemi başladı; bu arada şehirde yaşayan yahudi ve hıristiyanlara ağır vergiler kondu. Şeyh Abdurrahman 1846’da tekrar itaat altına alındı ve Sultan Abdülmecid’e bağlılığını bildirdi, ancak 18S9 yılında yine isyan etti. Bunun üzerine Kudüs hâkimi Süreyya Paşa bölgeye sefer düzenledi (1862) ve başarılı olduğu bu mücadelenin sonunda Şeyh Abdurrahman ile kardeşi Sellâme’yi esir alarak İstanbul’a gönderdi. Osmanlı Devleti’nin Şeyh Abdur-rahman’ı Rodos’a sürgün edip Halil’e bir kaymakam tayin etmesiyle bölgedeki iktâ dönemi sona ermiş oldu.
Osmanlı Devleti kayıtlarında Halîlür-rahman adıyla geçen Halîl. Kudüs mutasarrıflığına bağlı bir nahiye merkezi iken XIX. yüzyılın sonlarına doğru buraya altmış iki köy ve iki nahiye bağlanmış ve Kudüs’ün sancak olması üzerine de ona bağlı bir kaza merkezi haline getirilmiştir. Halîl mukaddes mahal kabul edildiğinden Osmanlı topraklarına katıldığı XVI. yüzyıldan itibaren bazı imtiyazlara sahip olmuştur. Kudüs kadısına gönderilen 19 Eylül 1S68 tarihli bir fermandan, bölgeye konulan hâne-i avarız vergisinden Kudüs ve Halîlürrahman ahalisinin hariç tutulduğu öğrenilmektedir. Aynı şekilde hac yollan üzerinde kalan Halîl ile civarındaki yerleşim merkezlerini âsi be-devîlerin saldırılarından ve tehditlerinden uzak tutma mücadelesine katılanlar da avârız-ı dîvâniyye ve tekâlîf-i örfiyye-den muaf kabul edilmiştir.
XIX. yüzyılın ikinci yarısında bölgeye gelen sükûn ve emniyet ticari ve içtimaî hayatı canlandırdı. 1869’da Süveyş Kanalı’nın açılması ile Haiti’de yeni bir gelişme gözlendi. Avrupalılar takip ettikleri politika gereği bölgeye daha çok önem verdiler ve başta tüccarlar olmak üzere çeşitli mesleklere mensup birçok kiyişi Kudüs gibi buraya da yerleştirerek yeni okullar ve müesseseler açtılar: 8 -10.000 civarında olan nüfus kısa sürede 14.000’e yükseldi. İngiliz mandası döneminde (1917-1948) Halîl daha fazla önem kazandı ve 1922 yılında mandanın güney kesimine bağlı bir idare merkezi haline getirildi. Bu yıllar, yahudilerin İngiliz himayesinde mukaddes topraklara yerleşmeye başladıkları dönemi teşkil eder. 1922′-de Halil’de nüfusun! 6.577’ye, 1931’de 17.531’e ve 1943te de 24.560’a yükseldiği görülmektedir. Bu planlı göç hareketlerine karşı çıkıldıysa da başarı sağlanamadı. 1948″de bölgede kurulan Ürdün Krallığı’na dahil edilen Halîl, 1967 Haziranında meydana gelen Altı Gün Savaşı sonunda Batı Şeria bölgesindeki Kudüs ve diğer yerleşim merkezleri gibi İsrail işgali altına girdi. 1961 yılında 37.878 olan nüfus 1967’de 49.364’e ulaştı; 1984 yılı tahminlerine göre 7S.000, 1997’de ise yaklaşık 100.000 idi.
TDV İslâm Ansiklopedisi