Garîbü’l-Kur’ân. Kur’ân-ı Kerîm’deki garîb lafızların tefsirini konu alan ilim dalı ve bu dalda yazılan eserlerin ortak adı.
Garîb kelimesi sözlükte “yurdundan uzak kalan; tek ve nâdir olan: bilinmeyen, mübhem ve kapalı olan” gibi anlamlara gelir. Kur’ân-ı Kerîm Arapça’nın Kureyş lehçesiyle nazil olmakla birlikte diğer Arap lehçelerinden gelen veya yabancı dillerden alınıp Arapçalaştırman kelimeler de ihtiva etmektedir. Ayrıca Kur’an’-da, az kullanılmasından dolayı mânası yaygın olarak bilinmeyen, anlaşılması güç lafızlar da vardır, Tefsir ilminde Kur’an’daki bu tür kelimelerin açıklanması garîbü’l-Kur’ân’ın konusunu teşkil etmektedir. Hz. Peygamber’in, “Kur’an’ın garîblerini araştırınız” dediği rivayet edilmiş ve Kur’ân-ı Kerîm’in garîblerini bilmeyenlerin Allah’ın kelâmını tefsir etmekten sakınmaları istenmiştir. Bundan dolayı garîbü’l-Kur’ân tefsir ilminde önemli bir yer işgal etmiş ve II. (VIII.) yüzyıldan itibaren Kur’an ilimleri arasında müstakil bir disiplin halini almıştır.
Arapça’yı fasih olarak konuşan ve çeşitli Arap kabilelerinin lehçe özelliklerini bilen Resûl-i Ekrem bazı âyetleri ve sahabenin anlayamadığı kısımları tefsir etmiş, böylece Kur’ân-ı Kerim’in ilk müfessiri olmuştur. Ancak Hz. Peygamber, kelime bilgisinden ziyade âyetlerdeki hükümleri açıklamış ve güzel ahlâkın esasları üzerinde durmuştur. İslâm’ın ilk dönemlerinde bazı sahâbfler Kur’an’da mânasına nüfuz edemedikleri kelimelerin bulunduğunu söylemişlerdir. Nitekim Hz. Ömer, Abese süresindeki (80/31) “eb-ben” kelimesinin anlamını bilmediğini ifade etmiştir. İbn Abbâs da altı âyette geçen “fâtır” kelimesinin mânasını, iki Arap köylüsünün bir kuyu başında tartışırken bu kelimeyi kullanmaları sayesinde öğrendiğini belirtir. Yine İbn Abbas “gıslîn”, “hanânen”, “eyvah” ve “rakim” dışındaki bütün Kur’an kelimelerini bildiğini söylemiştir.
Âyetlerdeki garîb lafızların mânalarının tesbit edilmesine sahabe devrinden itibaren başlandığı ve bu maksatla Arap şiirine başvurulduğu anlaşılmaktadır. Rivayete göre, Arap şiiri hakkında geniş bilgi sahibi olan Abdullah b. Abbas şiirle istişhad faaliyetinin de ilk mümessili olmuştur. Hatta onun, Haricî reislerinden Nâfi’ b. Ezrak’ın, Kur’ân-ı Kerîm’de geçen anlaşılması güç 200 kadar kelime hakkında sorduğu sorulara şiirlerden şâhidier getirerek cevaplar verdiği ve bu cevaplan ihtiva eden Mesâ’iiü Nâfiç b. el-Eziak adlı bir de eseri bulunduğu bilinmektedir.
II. (Vlll.) yüzyıldan itibaren yazılmaya başlanan ve ilk mahsullerinden pek azı günümüze intikal edebilen garîbü’l-Kur’ân türündeki eserlerin telifi. İslâm coğrafyasının genişleyip Arap olmayan kavimlerin de Müslümanlığı kabul etmesine paralel olarak daha da Önem kazanmış ve giderek artış göstermiştir. Bunlardan Abdullah b. Abbas, Ebû Ubeyd Kasım b. Sellâm, İbn Sellâm el-Cumahî, İbnü’s-Sİkkît ve İbn Kutluboğa’nın Ğarîbü’l-Kur’ân’lanı Abdullah b. Yahya el-Yezîdî’nin Ğaribü’l-Kur’ân ve tefsîmhû adlı eser; Yahya b. Ziyâd el-Ferrâ Ahfeş el-Evsat ve Zeccâc’in Me’â-ni’l-Kurân’İarı-, Ma’mer b. Müsennâ’-nın Mecâzü’l-Kur’ân’ı; İbn Kuteybe, İbnü’l-Mülakkin, Fahreddin et-Turayhî ve Mahmûd İbrahim’in Tefsîru garibi’}-Kur3an’lari; Muhammed b. Uzeyz es-Sicİstânî’nin Nüzhetü’l-kulûb; Ahmed b. Muhammed el-Herevî’nin el-Ğarîbeyn fi’l-Kur’ân ve’l-hadîş; Mekkî b. Ebû Tâlib’in el-KUmde fî ğarîbi’l-Kur’ân; Râgıb el-İsfahâ-nî’nin el-Müfredât fî ğarîbi’l-Kur’ân; Ebü’l-Ferec İbnü’l-Cevzî’nin el-Erîb bimâ fi’l-Kur’ân mine’l-ğarîb; Muhammed b. Ebû Bekir er-Râzî’nin Ravzatü’l-fesâha fî ğarîbi’l -Kın’ân adlı eserleri; İbnü’l-Müneyyir’in et-Teysîrü’l-‘acîb fî tefsîri’l-ğarîb başlıklı manzum eseri; Ebû Hayyân el-Endelüsî’nin Tuhfetü’1-erîb bimâ fî’l-Kur’ân mine’l-ğarîb; Ahmed b. YÛsuf es-Semîn’in cUmdetü’l~hufİâz fî tefsiri eşrefi’l-elfâz; İbnü’l-Hâim’in et-Tibyân fî tefsiri ğarîbi’l-Kur*ân; SüyûtTnin Müfhi-mâtü’l-akrân fî mübhemâti’l-Kur’ân; Hasaneyn Muhammed Mahlûf’un Keîimâtü’l-Kurbân, tefsir ve beyân; Muhammed Şahin Muhaysin ile Şa’bân Muhammed İsmail’in ei-Hâdî ilâ tefsiri ğaribi’l-Kur’ân; Hamdı Ubeyd ed-Dımaşkî’nin el – Kur’ânü’l-Kerîm ve tef-sîru ğarîbihî adlı eserleri bu alanın başlıca örneklerindendir. Ali Şevvâh İshak Mu’cemü muşannefâti’l-Kur’âni’l’Kerîm adlı eserinde “Garibü’l-Kur’ân” başlığı altında (III, 289-308) 157, Yûsuf Abdurrahman el-Mar’aşî ise el-KUmde fî ğarîbi’l-Kur’ân’a yazdığı mukaddimede (s. 19-37) seksen beş eser hakkında bilgi vermişlerdir. Şeyh Furkânî de bu konudaki 248 eserin bibliyografik listesini yayımlamıştır. IV. (X.) yüzyıla kadar yazılan garîbü’l-Kur’ân’larda garîb lafızlar tefsir edilirken sûrelerin mushaftaki tertibine uyulmuş, daha sonraki dönemlerde ise alfabetik sistem uygulanmıştır.
Kur’ân-ı Kerîm’in hangi lafızlarının garîb olduğu hususundaki anlayışın zamana ve kişilere göre değiştiği görülmektedir. İslâm’ın ilk yıllarında az sayıda kelime garîb sayılırken zamanla Râgıb el-İsfahânî’nin el-Müfredât’ı gibi hacimli Kur’an lugatlan yazılmıştır. Bu konuda asıl önemli olan husus, garîb lafızların Kur’an’ın nazil olduğu dönemdeki Arap dilinde ne gibi mânalar ifade ettiğinin bilinmesidir. Bu arada, Abdullah b. Yahya el-Yezîdî’nin Garibü’l-Kur’ân ve tef-sîruhû adlı eseriyle Ebû Hayyân el-Endelüsî’nin Tuhfetü’l-erîb bimâ ü’l-Kur^ân mine’l-ğarîb’ı gibi bazı eserlerde çok defa garîb lafızların sadece lügat mânalarının verilmesi, iştikak ve sarf ilimleri açısından özelliklerinin açıklanmasıyla yetinilmiştir.
TDV İslâm Ansiklopedisi